Sigaranın ucundaki düşmek üzere olan kül gibi hissediyordum kendimi. Son kez yanıyormuş gibi. Şuan da böyleydim. Titreyen ellerimdeki telefonda yazan yazı, beni saçma bir şekle sokmuştu. Hayatta en değer verdiğim insandı. Belki bu delilikdi ama ben akıllı olduğumu söylememiştim. Beni bir gece yarısı kapının önüne koyan adama karşı, babama karşı hala sinirli ve nefret dolu değildim. Beni başka bir aileye sattığında da ondan nefret etmemiştim.
Neden?
Bilmiyorum ki.
Şuan da kendimi bu kadar çaresiz hissetmem niyeydi? Ellerimin arasındaki telefon defalarca çalmıştı. Neden açmıyordum. Yada açamıyordum. Bunca ay sonra araması beni korkutmuştu. Saçmaydı. Benim onun hayatında küçücük bir yerim yokken onu bu kadar önemsemem saçmaydı. Babamı affedemezdim. Bana yaptıklarını asla affetmezdim. Fakat dışardan ne kadar sert biri olarak görünsemde içimdeki hala küçük olan kız babasına muhtaçtı.
Telefon bir kez daha çaldığında derin bir nefes yudumladım. Daha fazla duramazdım. Parmağımla cevapla kısmına basarak, yavaşça kulağıma dayadım. Babamın,nefes sesleri kulaklarıma dolduğunda tedirgince yutkundum.
"Efsâl."
Ve bir yutkunma daha.
Fakat daha serti.
Yeri geldiğinde herkese aslan kesilen ben, babamın adımı seslenişiyle bütün tabularımı yıkmıştım sanki. Şu anda on dokuz yaşındaydım. Bundan altı yıl önce, beni evinden kovmuştu. Fakir değildi. Değildik. Bana dedemden kalan bir miras, onada, babaannemden kalan bir miras vardı. Fakat bana beslediği sevgi kadar nefret de besliyordu. Aklım almıyordu bunu. Beni anneme benzettiği içinde yapmış olabilirdi bütün bunları, ama seneler önce kapının önüne sanki bir çöpmüşüm gibi koyulmak bütün hislerimi köreltmişti. O günden sonra yaşayan bir ölü gibi olmuştum. İşte benim ölüm tarihim belliydi. 02.01.2011
Fakat beni kapının önüne koyduğunda, beni kovduğunda bile ellerini üzerimden çekmemiş, koruyup kollamıştı. Lâkin, bu onu asla bağışlayacağım anlamına gelmiyordu.
"Ne var?"
Ona beslediğim sevgi, ondan nefret etmemi engellemiyordu. Babam bana nasıl davranıyorsa, bende ona öyle davranmaya başlamıştım, altı yıl önce. Onu sevmeme rağmen, sadece içimdeki nefreti göstererek...
"Nasılsın?"
Güldüm. Öyle bir buz gibi güldümki, telefonun diğer ucundan bile babamın irkildiğini hissettim. Sesimden akan soğukluk beni bile ürkütmüştü. Kesinlikle bana işi düşmüştü. Kim aylarca arayıp sormayıp, onca zaman sonra 'nasılsın?' diye sorardıki. Tabiki de benim yüzsüz babam.
"Zırvalamayı kes." dedim sertçe. "Ne istiyorsun?"
"Efsâl sana nasılsın dedim!" diye bağırdı oda benim tepkine. O hep böyleydi. Benden bile daha baskındı. Bir mafya dan ne beklenirdiki?
"Bok gibi!" Bende onun gibi bağırdım. Nede olsa onun kızıydım. "Bok gibiyim baba."
Son cümlelerimde sesimi kısmıştım. Onunla konuşmak, sesini duymak iyi gelmemişti. Beni sormak içinaramadığını bilmek, daha da sıkıyordu canımı. Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde, kendime hayret ettim. Oldu olacak bide ağla salak. Gözlerimi hırsla sildim. Bunu asla yapmayacaktım. Onun sesini duymamla ağlamayacaktım.
"Kızı-"
Susmadım. "Sakın!" dedim sertçe. "Sakın bana o kelimeyi kullanayım deme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mahzendeki Duman.
Novela JuvenilHayat, ördüğü kör düğümlü irmikleri benim önüme koymuş gibiydi. o irmekleri geçmek istemiyordum. onları ezmek, deli gibi üzerlerinde tepinmek istiyordum. hayatımı mahveden ne varsa, canlarını okumak istiyordum. işlediğim bir günah vardı. aslında ço...