Gaye'nin Ağzından
Dersimin bitmesiyle aklıma kütüphanedeki çocuk geldi. Onunla birlikte vakit geçirmek istemiyordum ama söz vermiştim bir kere. Başa gelen çekilir moduyla kantine gittim ve etrafıma bakındım. Beni görür görmez koşarak yanıma geldi.
"Gelmişsin."
"Evet, gördüğün gibi burdayım." dedim ve suratına ciddi misin der gibi bakarak.
"Gelmezsin sanıyordum da, açıkçası ekilmeyi göze almıştım." dedi ve sırıttı.
Dişlerini göstererek neşeli bir şekilde gülmeye bayılıyor olmalıydı. Sürekli bu kadar neşeli olmayı nasıl başardığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bana yapmacık geldiği kesindi. Kendini gülmeye zorluyormuş gibiydi, içimden umarım yanılıyorumdur diye geçirirken kolumdan tutup beni bir yere doğru çekiştirmeye başladı.
"Hey, nereye gidiyoruz?"
"Soru sorma."
Kolumu hızla çektim ve ondan kurtuldum. Bunu yapmamla durdu ve bana döndü.
"Emredersin, başka bir isteğin var mı?"
"Çok asabisin ama biraz gülsen olmaz mı? Kampüsün karşısında bildiğim bi mekan var seni oraya götürcektim, hem bir şeyler içeriz fena mı olur?"
O öyle diyince kendimden utanmıştım. Fazla mı önyargılıydım erkeklere karşı? İkiz kardeşimden kaynaklı olarak böyle mi olmuştum? Düşüncelerimi kafamdan savıp ona cevap verdim.
"Ya kusura bakma çok sert davrandım galiba yine, gidelim bakalım neresiymiş bu mekan."
"Harika" diyip yine herzamanki gülüşüyle güldüğünde ben de ona ayak uydurmanın bana bir zararı olmayacağını düşünüyordum. Güldüm ve bir adım arkasından gitmek yerine yanından yürümeye başladım. Beni küçük şirin bir kafeye götürdü. Küçük olmasına rağmen çok güzel bir dekorasyonu vardı cafenin. Bazı cafelerdeki lüx ve zengin parfümü kokusu ya da insanın oturduğunda gerim gerim gerilmesine sebep olan bir havası yoktu. Şirin küçük tatlı bir kafeydi. Her çeşit insanın girip bir kahveyi keyifle yudumlayabileceği bir yerdi ve daha önce burayı görmemiş olmama üzülmüştüm bi an. Buraya zaten yeni taşınmış olduğumuz aklıma gelince bunun normal olduğuna karar verdim.
Açık havada bir yere oturmak istediğimi söyleyince dışarda duran masalardan birine doğru yöneldik ve sandalyemi çekti. Gözüyle oturmamı işaret etti. Bu tarz şeylere çok alışık olmadığım için garipsesem de bozmadım. Çektiği sandalyeye oturdum. O da karşıma geçip oturdu.
"Ee nasıl buldun, beğendin mi burayı?"
Tahmin edemeyeceği kadar çok beğenmiştim. Beğenimi saklamaya gerek duymadan gülerek ona cevap verdim.
"Hem de nasıl. Burası harika bi yer, bayıldım."
Beğenmem onu çok mutlu etmişti, neşesinin arttığını görebiliyordum.
"Heh şöyle, nihayet seni güldürebildik prenses. Bütün gün somurtacaksın diye çok korkmuştum açıkçası."
Mimikleriyle kendini belli eden, her daim gülen ve sürekli neşeli olan biriydi. İster istemez aklımdan 'onun hiçbir sorunu yok mu acaba?' diye düşündüm. Hayat ona hep gülmüş anlaşılan. Ya da hiç ciddi olması gereken bir ortam olmamış. İnsanların bazı yerlerde ciddi olmaları gerektiğini düşünüyorum. Benim gibi sürekli ciddi olmak zorunda değiller tabi ama yine de yeni tanıştığı birine kimse böyle davranmazdı bana göre. Ya ben yanılıyordum, ya da bu çocukta gerçekten garip bir şeyler vardı. Ama şuan bunları düşünmemin mantıksız olduğuna ve anı yaşamam gerektiğine karar verdim. Bütün düşüncelerimi kafamdan savıp ona kocaman gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demirkan Aras
Teen FictionDEĞİŞİMİN DEVAM KİTABIDIR. Siyaha yakın renkte olan saçları ve yemyeşil gözleri, dayısına çok fazla benzeyen, kız kardeşini korumak için elinden geleni ardına koymayacak, sinirlendiğinde burun delikleri açılıp kapanan o çocuk... Demirkan Aras... 23...