althought everything is sucks, he is the flawless point of my life

490 34 89
                                    

Bring Me The Horizon- Follow You

Bu hikayeyi seviyorum



Uyku ve uyanıklık arası. Her şeyin bilincinde ancak artık hiçbir tepki veremeyecek kadar yorgunken annemin sinir çığlığı tüm evin içinde yayıldı ve daha sonrasındaysa dolaplardan biri sertçe kapanarak gözlerimi sıkıca yummama sebep oldu. 

Klasik sabahlarımızdan birini yaşıyorduk. Annem yine kendini kaybetmiş etrafa saldırıyor olmalıydı. Babamsa... Her zaman ki babamdı işte. Bizi onunla başbaşa bırakır ne olacağını önemsemeden ertesi güne kadar tekrar eve dönmezdi.

"Siktir git öyleyse!" parçalanma sesleri devam ediyorken ayaklarımı yatağımdan sarkıttım ve bir süre öylece durup sadece etrafı inceledim. Beynimin içi bomboştu. Düşüncelerimin beni sabahın erken saatlerinde bulmayışı iyiye işaretti. Zihnimin uyanık olmadığı saatleri seviyordum çünkü diğer türlüsü sadece bir çeşit işkenceydi.

"O küçük belayı da uyandır. Siktiğimin okuluna geç kalıyor. Bir bok olacakmış gibi." annemin alaylı söylemleri devam ediyorken gözlerimi devirerek yatağımdan kalktım ve çoktan ilk dersin yarısı kaçırdığımı görmem biraz daha hızlanmamı sağladı. Daha fazla vakit kaybetmeden ruhumu daraltan bu evden defolup gitmem gerekiyordu. Burada kalmak beni sadece öldürüyordu. Yoksa, bir bok olacağımdan değil.

Son olarak çantamı da omuzlarıma attım ve aşağıya inen merdivenleri tüketiyorken evin zehirli havasını içime çektim. İçki kokusu her yerdeydi.

"Geç kaldın." İçkisini yeniden doldurup, sadece birkaç dilim ekmek ve bozulduğu birkaç metre öteden bile belli olan peynirleri işaret etti. "Açsan bir şeyler zıkkımlanıp git." geceliğinin açıkta bıraktığı soluk teni içti sigara -ya da başka bir madde bilmiyorum.- yüzünden daha da katlanılmaz görünürken midemin boğazımdan yukarıya çıktığını hissettim. 

Nefes alışverişlerim hızlanmıştı ve gözlerim sigarasının dumanı yüzünden sulanıyordu. 

Fakir bir aile değildik. Sadece annemin içkileri temel besinlerimizden öncelikliydi, o kadar. 

"İstemiyorum," boğazıma dizilen yumruları yok etmeye çalışırken bakışlarımı duvarlarda gezdirdim. Eskiden kahkahalarımızın sindiği bu duvarlar şimdi sadece katilimiz olup can çekişmemize şahit oluyordu.

"Öyleyse git." dedi ama bunun sadece okula gitmek anlamında olmayan kısmını görmezden geldim. Bu evden gitmemi istiyordu, biliyordum ama bunu yapacak cesaretim yoktu.  

"Para vermen gerekiyor," yutkunarak artık tüm yaşam enerjisini bizlerden toplamaya çalışan ölü gözlerine baktım. Benden nasıl nefret ettiklerini durmadan yüzüme haykırıyorlarmış gibi hissetmekten kendimi alamıyor, karşısında gittikçe küçülüyormuş gibi hissediyordum. "Param yok." olduğunu biliyordum. Her zaman olurdu. İçki içmek için.

"O kadar yolu yürüyerek gidemem, özellikle bu hava da." her zamankinden daha kapalı olan havayı işaret ettiğimde bakışları beni aşağılarcasına yüzümde ve kıyafetlerimde gezindi. "Öyleyse bir sürtük gibi giyinmeyi bırakıp, kıçını kapatacak şeyler bulman lazım."

"Babamla olan sorununun acısını benden çıkarma." dişlerimi sıkarak konuştuğumda uzun, kırmızı ojeli tırnakları kristal içki bardağının üzerinde gezindi. "Geç kalıyorsun." uykusuzluktan, içkiden ya da elinde ki şeyin dumanı yüzünden kızaran, damarlı yeşil gözleri yüzümde gezindi. Yumruklarımı sıkıp sandalyenin üzerine bıraktığım çantamı sinirle kavradım ve kendimi evden dışarı atar atmaz akmaya başlayan göz yaşlarımı sildim.

Yapmamam gerektiğini biliyordum ancak bana bir sürtük yerine, güzel kızım diye seslendiği günleri özlemekten kendimi alamıyordum. Hep böyle bir kadın olmadığını bilmek canımı yakıyordu. Bir banyo sonrasını saçlarımı yumuşakça öpüp tarayışı gözlerimin önüne geliyorken benden bu kadar nefret etmesini gerektirecek ne yaptığıma anlam veremiyordum.

Men Dont Cry 🎬 z.mHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin