Hindi Zahra- Broken Ones
Derin bir nefes, ardındansa suratıma çarpan su damlaları. Kendime gelmek adına bunu birkaç kez tekrarladığımda elde ettiğim sonuç sadece daha da hızlanan nefes alış verişlerimdi.
Kalbimdeki baskı beni rahatsız ediyorken yanaklarım kıpkırmızıydı. Sıkışmış hissediyordum. Kalbim ve beynim arasında sıkışmış küçük bir beden gibi hissediyordum çoğu zaman. Ya da annemin dudakları arasına.
Beni öylesine acımasızca kırıp geçiyorlardı ki, bu çoğu zaman nefesimi kesiyordu. İliklerime kadar buz kesip sadece boşlukta sallanan bir hiç gibi öylece yüzüne bakıyordum.
Öyle ki, Bay Malik bile artık bana ne olduğunu sormuyordu. Bir şeyleri anlamadan çözmeye çalışıyordu boğazıma dizilen düğümleri gördükçe ama başarısızdı. Kendi kuyumda ayaklarıma bağlanan hayallerimle birlikte gittikçe dibe çöküyordum sadece.
"Leş gibi kokuyorsun, bırak şunu artık!" Babam, sonunda eve uğramayı akıl edebildiği günlerin birine geldiğimizde, annemi tüm bu şeylerden vazgeçirip hayata döndürmeyi çalıştı ama henüz farkında değildi, ruhunu şeytana satmış birini hayata geri döndüremezdiniz.
Zaten, kalbi tüm herkese karşı nefretle dolmuş biri hayata dönse ne olurdu ki? Bize ne kazandırırdı?
"Bana karışma!" Aşağıdan bir şeylerin kırılma sesi gittikçe artarken eski zamanlardan kalma ama oldukça işe yarayan pikabımın üzerine kalbimi huzurla doldurup aklıma başka yerlere sürükleyen plaklardan birini yerleştirdim. Engellemeye çalıştığım hislerimin hepsini açığa çıkarıp güzel çizimler yapmama, hayallerimde serbest kalmama yardımcı olan tek şeydi bu ses.
Beynimin her bir kıvrımında yankılanıp beni ilk saniyesinden itibaren başka diyarlara sürüklüyordu.
Hindi Zahra, bana tanrıdan bahşedilmiş tek bir lütuftu.
Eh, bir de Bay Malik vardı tabi.
Odamın içinde yayılan bu güzel sesin onların sesini bastırmasına izin verirken kalemi alıp bir şeyler çizmeye başladım. Çizgilerin sonunun ne olacağını biliyordum. Beni nereye götürecekleri, şuan en ihtiyaç duyduğum şeyi bana sunacaklarını. Ama yine de, sanki bunun hiç farkında değilmiş gibi merakla çizmeye devam ettim.
Çıkan, bu tanıdık ve güzel yüzü nazikçe severken akan gözyaşlarımı yavaşça sildim ve gülümsemeyi denedim. Siyah, boğazlı kazağının içinden bana bakan yüzü, bir çizimden çok gerçekliğe dönüşmeyi başladığı sırada ona buğulu gözlerimin ardından, onu sevdiğimi fısıldadım. Yüzüne karşı söyleyemediğim ne varsa, delicesine haykırmak istedim ama, duyulmaması gerekiyordu.
Bu bir suçtu. Biliyordum, bizi mutlu eden her şey sadece birer yasaktan ibaretti. Basit, iki sözcük bile birbirimize karşı dudaklarımızdan döküldüğünde içimize akan bir zehirdi sadece.
Düşüncelerimi bölen telefonumun sesiyle yazmayı bıraktım. Muhtemelen yine Ally arıyordu ama açmadığım zaman endişelendiğini bildiğim için, sadece küçük derin bir nefes alarak telefonu açtım.
"Alleria, konuşacak durum-"
"Hindi Zahra dinliyorsun..." hafif neşeli gelen sesi, benim burnumu çekmemle kırıldığında şaşkınlıkla telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrandaki isme baktım. Sadece aklımın bana bir oyun oynamadığından emin olmak istiyordum.
"Zayn..." diye fısıldadım. Sanki bunu hissetmiş gibi, en ihtiyaç duyduğum anda araması beni sarsmış gibi hissediyordum. Hıçkırıklarım artarken, sanki buradan ona dokunabilecekmişim gibi sarıldım telefona. İçimde büyük bir boşluk vardı.
"Ağlıyorsun..." dedi şaşırmış gibi. Sesi dehşet içinde geliyordu. "Neden?" kaşlarını çattığını ve gerginlikle yanağındaki sakallarını kaşıdığını hayal ettim. O genellikle böyle yapardı, düşündüğünde ya da aklında ki seçenekleri tarttığında. "Annen mi?" kısık bir sesle mırıldandığında gözlerimi kapattım.
"Hiçbir mantıklı sebep bulamıyorum." diye fısıldadım gözlerim korkuyla kapıyı izliyorken. "Hayat birinden nefret etmek için çok kısa," burnumu çekip başımı iki yana salladım. "Ve ben onun kızıyım, benden nefret ediyor, neden?" bu hissin üzerimde bıraktığı ağırlık nefesimi kesiyordu.
"Sevmeyi bilmiyorlar," diye fısıldadı. "Sevginin ne olduğuna dair en ufak bir fikirleri bile yok. Eğer bilselerdi, bunun adına suç demezlerdi." kalbimin bin bir parçaya bölündüğünü ve aramızdaki bunca mesafeye rağmen nefesimi kestiğini hissettim. Bunca yıl nasıl olur da hislerimin her bir zerresi aynı, ilk gün ki gibi kalabilirdi?
Nasıl olur da Zayn Malik üstü kapalı söylediği şeylerle bile hala nefesimi kesmeyi başarabilirdi?
"Hindi Zahra dinliyorsun," dedi tekrar. "Eğer hala bu sesi duyduğunda aklına gelen iyi şeyler gülümsemeni sağlıyorsa, sevgi kazanacak. O bir savaştan çok yara alsan bile sevginin seni ayakta tutabilmek için yeterli olduğunu sana öğretecek."
"Kimin sevgisi?" diye fısıldadıktan sonra gözlerimi kapattım. "Kimin sevgisi beni ayakta tutacak?" tereddütlü bir nefes alıp, onun konuşmasını beklerken söylemeyeceğinden adım kadar emindim ama bana bir ölüm kadar yavaş gelen bir süre için bekledim. Cevap vermedi, ikimizde sadece susarken gözyaşlarım yeniden akmaya başladı.
"Sevgisini gözlerinden dahi okuyabildiğin biri. Sevgisini anlamak için sözcüklere ihtiyaç duymadığın biri." sesi sonlara doğru kısılırken, neredeyse duyamayacağım bir sesle telefonu kapatmadan önce son kez fısıldadı.
"Umarım görüyorsundur, yoksa bununla nasıl baş ederim bilmiyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Men Dont Cry 🎬 z.m
FanfictionSevmek dünyanın hiç bir yerinde suç değildi ama kimi hangi kimliklerle sevdiğimiz bunu değiştirmeye yeter miydi? 250717?01:39