"O kavanozu ne yapıyorsun?" diye sordun kahkahalarının arasında."Saklayacağım," dediğimde konuşmak çok zordu, gülmekten yanaklarım sızlıyordu.
"Hazel, canın ne zaman sıkkın olsa seni güldürmek için burada olacağım. O kavanoza ihtiyacın yok." Burada değilsin.
Ellerim uyuşmuş, kavanozu açmakta zorlanıyorum. Aşağıdan annemin sesi geliyor, yine ağlıyor. Bunun sabahki kahvaltıda yürüyen bir ölü olduğumu ama her zaman yaşayacağımı, korkmaması gerektiğini söylememle bir ilgisi var mı, merak ediyorum.
Kapağı açıldığında kavanozdan hayal ettiğim gibi kahkaha sesleri taşmıyor elbette. Bana kalan yalnızca bu kavanoz ve anısı. Bir de, tam da şu anda burada olacağına inancım. Ama ikisi de yok, burada değilsin, yine de buradaymışsın gibi hayal edeceğim. Bilirsin, bu işte oldukça iyiyim.
Saçların alnını kapatıyor. Üzerinde yine sana biraz bol o çok sevdiğim tişörtlerinden biri ve koyu renk kot pantolonun var. Gözlerin gülümsüyor bana. Sky, tam karşımdasın. Bana elini uzatıyorsun, avuçlarının içine bırakıyorum elimi, hayır, kendimi.
Odamın bir duvarını tamamen kaplayan aynada izliyoruz kendimizi. Çenene geliyor alnım. Dudaklarına yalnızca bir parmak ucu uzağım. Bir şarkının hüzünlü melodisini mırıldanıyorsun. Daha önce hiç duymadığıma eminim ama sesinin tonundan mı, bilmiyorum, sanki yıllarca bu müzikte, bu odada, senin kollarında, bu hisleydim.
O kadar somutsun ki karşımda, o kadar hissediyorum ki her hücremde, gerçekliğini sorgulama dürtüsü ele geçiriyor tüm zihnimi. Ama korkma, yapmayacağım.
"Nefes al Hazel," diyorsun alayla. Heyecanım her zaman seni eğlendirmişti. Son zamanların en içten gülümsemesiyle bakıyorum sana. Tam gözlerine, yalnızca birkaç saniye.
"Uzun zamandır ilk kez yaşıyormuşum gibi hissediyorum."
"Olayı dramatize etmeyelim sevgilim," yine gülümsüyorsun. Sky, dünya üzerinde bana bu kadar mükemmel hissettiren hiçbir şey olmamıştı.
"Ruhum tam baş ucunda, senin yanında. Seni bekliyorum, seni izliyorum. Yapmak istediğimiz onlarca şeyi yaparken seni yalnız bıraktığım için üzgünüm. Bunun olmasını istemezdim, itiraf etmek gerekirse beklemiyordum da ama ölüm gelmeden önce kime posta göndermiş ki!"
"Sky..." Gözlerimden akmak için hazırda bekleyen birkaç damla yaş düşüyor yanağıma. İçim içime sığmıyor, sana karışmak için deliriyorum! Ne kadar sıkı sarılsam da bir ömür uzaksın bana.
"Hazel, bunu yapma. Böyle yapma. Benim naçizane ömrümün, biricik aşkı." Uzun parmakların yüzümde geziniyor. Rotanı çiziyorsun sanki, son durağın yine dudaklarımın üzeri oluyor. "Böyle hüzünlü bakma. Bırak herkes inkâr etsin varlığımı! Bırak deli sansınlar seni. Bırak onlar konuşsun, yine en güzel şarkıları ben fısıldayayım sana. Devam etmek zorundasın sevgilim. Bizim için yaşamak zorundasın. Korkma, ben yalnızca bir adım ötenden izleyeceğim seni."
"Canım yanıyor Sky. Sanki gök düşmüş üstüme, bayılarak izlediğimiz yıldızlar batıyor bedenime. Anlamıyorsun, bununla yaşamak çok zor."
Parmaklarımı gezdiriyorum saçlarının arasında, o kadar güzelsin ki. Gözlerine bakamıyorum hâlâ. Eğer gittiyse yeşillerinden ışıkların, işte bununla baş edemem Sky. Eğer bakmıyorsan bana evimdeymiş gibi hissettirecek kadar sıcak, işte o zaman çok fazla bekletmem seni.
Dudaklarıma bir öpücük bırakıyorsun. Sonra kaybediyorum seni. Şarkı devam ediyor hâlâ. Sen yoksun ama ben devam ediyorum dans etmeye. İzliyorsan diye söylüyorum Sky Joseph Pol, bu dünya seni kaybettiği zaman, hâlâ oturduğu kumar masasında çoktan yenik düştü.
Selaam millet, bölümle ilgili düşüncelerinizi bırakırsanız acayip mutlu olurum bilin diye yazayım dedim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN BATIMI HİKÂYESİ
Short StoryUcu bucağı gözükmeyen gökyüzünü kucaklayacağız birlikte. Güneşi sen doğuracaksın dünyama. Ve ateşle dans edeceğiz. Gücün esir aldığı ruhlarımız sonsuz karanlığa hapsedecek bizi. Sevgilim, korkma, senin ışığın karanlığı delecek kadar kudretli.