Dean Lewis- Be Alright
"Ellerini uzattığında,
Dokunacaksın yıldızlara.
Gözlerim ışıldamaya başladığında,
İnanacağım varlığına."Portmantodaki montumu ve atkımı alıp alelacele çıktım evden. Duvarların durmadan beni sıkıştırdığı ve her şeyin normal (!) olduğu o günlerden biriydi.
"Haze, telefonunu al tatlım!"
Aldım, diye cevap verdim camdan gövdesinin yarısını çıkarıp, düşme tehlikesini umursamayan anneme.
Sert bir rüzgâr estiğinde burnum soğukla acımıştı. Boynuma öylesine attığım atkıyı iyice dolayıp sararken soğuk havanın beni düşüncelerimden uzaklaştırmasını ne kadar sevdiğimi fark ettim.
Uyuşuyordum. Zihnimin içinde dönüp dolaşan her şey gibi tamamen uyuşuyor ve sığınacak sıcak bir yer aramaktan başka hiçbir şey düşünemeyecek duruma geliyordum. Yine de sığınabileceğim hiçbir sıcak yer, senin gibi ısıtmayacak beni, biliyorum.
Sıralı taşları dikkatle yürüyordum. Tüm dikkatimi bir sonraki adımımın kaldırım taşının tam ortasına düşmesine vermişken bir ses duydum. İnlemeyi andıran, acı bir ses.
Kafamı kaldırdığımda onunla göz göze geldim. Buz mavisi gözleri öylesine bulanıktı ki, bir an yanlış gördüğümü sandım. Ağlıyor muydu? Uzandığı ağacın dibine yaklaştım dikkatle.
Bir Sibirya kurdu. Kirlenmiş, beyaz tüylerinin üzerine koyduğum elimle irkildi ama hareket etmedi. Benden korkuyor gibi görünmüyordu. Canı yanıyor, diye düşündüm. Onu alıp veterinere gitmeye karar vermem ise tam olarak o saniyede gerçekleşti.
Üzgünüm, Sky. Bugün sana gelmek için biraz gecikeceğim.
Dikkatle kucağıma alacağım anda bir ses duydum.
"Yardım edebilir miyim?" Erkek sesiydi. Arkamı döndüm. Uzun boylu, kızıl saçları olan bir erkek.
Konuşup konuşmama konusunda tereddüt ettim. İnsanlarla konuşmazdım. O gittiğinden beri bana zorbalık edebileceğini düşünen zalim birer ruh hastalarına dönüşmüştü çünkü çoğu. Deli olduğumu söylüyorlardı. Aklımı kaydettiğimi, hayaletlerle konuştuğumu.
Aklıma gelenlerle konuşma isteğimi tamamen kaybettim ve ona sırtımı dönerek hayvanı özenle kucağıma aldım. İnlemesi daha da arttı ve göz pınarlarından taşan yaşı gördüm. İçimde ilk kez başka bir şey için olduğunu hissettiğim acı peyda oldu. Bu hayatımın geri kalanı için bir umuttu.
"Canını yakıyorsun, bırak yardım edeyim," diye seslendi ancak yine onu duymazdan geldiğimde bu kez benden daha hızlı yürüyerek önümde dikildi.
"İleride arabam var ve babam bir veteriner. Sana değil, ona yardım etmek istiyorum."Gözlerim buz mavisi gözlerine takıldığında ve orada saf acıyı gördüğümde ikna oldum. Söylediği gibi bordo rengi bir spor araba karşı kaldırımda duruyordu. Onu kucağımdan bırakmadan binmek istediğimde, "Zarar verebilirsin, ön koltuk çok dar." dedi ve arka koltuğa yerleştirdi.
Arabayı çalıştırdığı andan itibaren benimle hiç konuşmadı ancak ağzı hareket ediyordu. Radyoda çalan şarkıyı mırıldanıyor sandım ama dudak hareketleri kelimelerle uyuşmuyordu. Ona ne dediğini sormayı düşündüm, sonra bunu umursamadığımı fark ettim ve önüme döndüm.
"Sayıyorum," dedi araba son hız ilerlerken.
"Neyi?"
"Gerildiğim zaman böyle yaparım. Sayı sayarım. İlginç bir hikâyesi yok yani." Kızarmış dolgun dudakları büyük bir gerginlikle kıvrıldı. Aslında bunu yapmak istemediğini görebiliyordum.
Başımla onayladım. Bir daha hiç konuşmadım, arabada kurdun acı dolu sesinden başka bir şey duyulmuyordu. Beş dakika kadar sonra kliniğin önünde durduğunda arabadan ilk fırlayan ben olmuştum ve koltuğu yatırıp onu kucağıma tekrar aldım. Koşarak merdivenleri tırmandığımda danışma kısmındaki genç kadın bana endişeyle bakıyordu.
"Sorun nedir?" Diye sorduğunda söyleyeceklerimi toparlamak için kısa bir an durdum.
"Aslına bakarsanız, bilmiyorum. Onu ağacı-"
Kapı açıldığında kadın benimle göz temasını kesti ve arkama baktı.
"Maria, babam içeride mi?"
Aşina olduğum sesi duyunca arkamı dönmedim. Kadın başıyla onayladı ve hemen önümde koşar adım yürüdü, ben de onu takip ettim. Ve Maria da beni.
Uzun ve dar bir koridoru bitirince karşımızdaki tek odanın kapısını açtı. İçeride sapsarı saçları ve hafif kırışık yüzüyle orta yaşlı bir adam vardı. Kısa bir an afalladıktan sonra, "Alec, problem nedir?"
Bakışlarını takip ettiğimde genç oğlanda durduğunu fark ettim. Genç kadını yok sayıp oğluyla konuşması fazla kabaydı ancak Maria onu umursuyor gibi değildi.
"Onu ağacın altında acıyla inlerken bulduk. Buraya getirdim hemen. Sorunun ne olduğunu bilmiyorum ama çok acı çekiyor, baba."
Adam bütün soğukkanlılığıyla masanın arkasından çıkarak yavru kurdu kucağımdan aldı ve "Tamam, gerisini biz hallederiz. Siz dışarı çıkın," diyerek bizi kapı dışarı etti.
"İyi olacak mı?" diye sorduğumda bana bakmadı ama gülümsediğini gördüm.
"Bunu muayene bile etmeden söyleyemem, genç bayan," dedi ve bu söylediğim için kısa bir an neredeyse utanacaktım.
Maria bana gülümseyerek kapıyı yüzüme kapattığında kenardaki sandalyelerden birine çöktüm. Olduğumu sandığımdan daha yorgun hissettim o an.
Bugün seni düşünecek vaktimin olmadığı anlar yaşadım, Sky. Ve bu anlar için kendimden nefret ettim.
Hey, ben geldim! Birkaç yeni bölüm sonrası final vereceğimi haber vermek istedim :>
Belki yorum yapıp neler düşündüğünüzü söylemek istersiniz. Ben ne düşündüğünüzü bilmeyi çok isterim de. :)
Ayrıca, medyada Sky.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÜN BATIMI HİKÂYESİ
KurzgeschichtenUcu bucağı gözükmeyen gökyüzünü kucaklayacağız birlikte. Güneşi sen doğuracaksın dünyama. Ve ateşle dans edeceğiz. Gücün esir aldığı ruhlarımız sonsuz karanlığa hapsedecek bizi. Sevgilim, korkma, senin ışığın karanlığı delecek kadar kudretli.