Çok ağladım.
Sağ tarafıma yatıp, karnıma çektiğim bacaklarımın arasına sokarak ellerimi. İki büklüm olduğum yerde çok geceyi sabah ettim.
Nasıl olsa aydınlığa kavuşur dediler her karanlık, görmezden gelerek körün karanlığını.
Ben kördüm, kördüm.
Hiç görmedim. Hiç göremedim ne renk sever insanlar insanları.
Bilmiyorum.
Nasıl bileyim HİÇ SEVİLMEDİM
Biraz dibinde soluklansam dediğim her ağaç sakladı gölgesini benden.
Biraz içsem dediğim her su kayıp gitti arasından avuçlarımın.
Biraz koklasam dediğim her çiçek soldu mevsimini beklemeden.
Kurtulamadım lanetimden.
Sevilmemişliğim dizimde yara değil, yüzümde façaydı saklayamadım.
Kaçamadım yok sayılmaktan, hapishanelerin ufacık avlularında volta atar gibi dönüp durdum bir duvardan, diğer duvara.
Bir duvarın üzerime yıkılmasından kaçsam, diğeri yakaladı beni.
Çok yoruldum.
Öylece uzanıp, tavana bakarak geçirdiğim sayısız günün uyuşukluğu ve ağrısı var üzerimde. Kendimi baktığım rutubetli tavana benzeterek yaşıyorum şimdilerde. Sürekli benzetiyorum da kendimi bir şeylere tavana, böceklere, boka, kuyuya, çirkine, çaresize, çamura, ölülere, taşa, şeytana yine de tam olarak bu diyemiyorum işte.
Bulamıyorum üzerime giydiğimde asil bir damatlık ya da kefen gibi duracak bir benzetme.
Hiçbir dilde bulamıyorum tam tamına yeterli bir küfür bu hayata edilecek.
Ne sövsem yarım,
Ne sövsem az gelecek