Şansım

25.1K 1.5K 108
                                    

Ertesi sabah gözlerimi gördüğüm kâbus benzeri rüyadan kurtulmak için aniden açtığımda iki elimle çarşafıma sımsıkı yapışmış haldeydim. Nerede olduğumu anlamaya çalışırken nefes nefese kalmıştım.

Ter içindeydim, başım çatlıyordu ama en azından bunun sadece bir rüya olması rahat birkaç soluk sonrası normale dönmemi sağladı.

Rüyamda yüzü olmayan, karanlık gölgelerin ardında beni sağa sola çekiştiren insanların kahkahalarıyla çevrelenmiştim. Ama aynı zamanda koreografisini unutmadan bir dans gösterisini tamamlamaya çalışıyordum.

Karanlık bir odanın içinde hapsolmuş, onlarla boğuşuyor aynı zamanda da yapmam gereken şeyi eksiksiz yerine getirmek için uğraşıyordum. Bilinçaltım tam zamanlı hayatımın özetini rüyalarımda da bana hatırlatmaktan utanmıyordu.

Kendimi beni bekleyen geleceğe hatta önümdeki yeni güne bile hazır hissetmiyordum. Yattığım yerden doğrulmak, ayaklarımı sarkıtıp ayağa kalkıp tüm gerçeklikle yüzleşmek öyle zor geliyordu ki.

Yine de bildiğim ve sevdiğim tek şeyi yapacağımdan emindim. Savaşacak, geleceğim için hiç durmadan çalışacaktım. Yoksa şimdiye kadar çoktan pes etmiş olmam gerekirdi.

Kendime gelebilmek için Franke'nin geçici olarak bana verdiği küçük ve bir o kadar şirin odada birkaç dakika bakışlarımı gezdirdim.

Tek kişilik beyaz, demir karyola yine küçük olmasına karşın benim için fazlasıyla yeterli bir dolap ve insanın kendisini prensesler gibi hissetmesini sağlayan beyaz, tül perdeler...

Yatağın yanında duran komodinin tüm yüzeyi onlarca kitapla ve hatırlayamadığım anne ve babama ait bir fotoğraf çerçevesiyle kaplanmıştı.

Onlara dair anılarımın olmaması çok acıtıyordu canımı. Onlarla paylaşamadıklarım, neleri sevdiklerini, kavga edip etmediklerini bilmemek beni üzerdi.

Biraz daha odamda oyalanmak faydasızdı; dünyadan işin aslı kendimden saklanamazdım. Mutfağa gidip dünden beri aç olan karnımı doyurmam gerekiyordu.

Franke'yi dağınık saçları ve pembe pijamalarıyla mutfak masasında oturur halde buldum. Ben mutfaktan içeri girer girmez ayağa kalktı.

Etrafımda dolanıp fincanına yanımda duran makinadan taze kahve doldurdu. Tezgaha dayalı şekilde fincanının ardından bana ilgiyle bakmaya başladı.

"Sana da günaydın bayan meraklı," diyerek imalı bir göz devirmeyle dolaptan yiyecek bir şeyler çıkartmaya koyuldum.

"Bugün neler yapacaksın peki bayan evlilik teklifi alan?" diyerek muzipçe gülümsedi.

Onun dün geceden kalma tavrının sinir bozuculuğuyla olduğum yerden uzanıp kalçasına bir fiske vurdum.

Önce yalandan ciyakladı ardından kıkırtılar eşliğinde, "Şiddet senin sorunlarını çözmeyecek. Hayranların varsa benim suçum ne," diyerek kahvesini yudumlamaya kaldığı yerden devam etti.

"Ah hatırlatmasan belki güne daha iyi bir şekilde başlayabilirdim," desem de dünden beri kafamı meşgul ettiğini benim kadar onun da iyi bildiği konuya gönderme yapıyordu.

"Neyse ne! Canımızı sıkacak bir şey olmamalı bu. Bugün yapılacak en önemli şey, gidip kendine bir Karacabey hayranı kazandırmak," deyince, "Franke!" diye bağırdım.

"Ben bu konuda söyleyeceğimi söyledim!" derken bana göz kırptı.

"Senin de dediğin gibi ki hayran olma kısmı hariç şu işle ilgilensem iyi olacak. Pek ümidim yok gerçi. Ne konuşacağımı bile bilmiyorum. Hele ki servis yapmamı isterlerse kesin elime yüzüme bulaştırırım," deyip omuz silktim.

S İ Y A H  O R K İ D EHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin