4.Gün Çeşitli Yerler - Gün Boyu (1)

884 33 25
                                    

Notlar:

1- Merhabalar, bölümü geç paylaşabildiğim ve sizleri beklettiğim için özür diliyorum. Başka sebepleri olsa da (yoğunluk, vb) asıl sebep diziyle ve kurgumla ilgili moralimin ve hevesimin çok düşük olması, dolayısıyla hiç odaklanamadım. Daha da fazla geciktirmemek adına da ani bir kararla bölümü iki parça halinde paylaşmaya karar verdim. Hâlâ ilgiyle okuyanlara ve bekleyenlere çok teşekkür ediyorum. Replik ağırlıklı ve hareketli bir bölüm oldu, umarım beğenirsiniz. Çok düşünerek yazıyorum ama hâlâ içime sinmeyen kısımlar da var açıkçası, sizin de olursa paylaşırsanız sevinirim. Her türlü yorumlarınızı beklerim.

2- Bölümün ilk sahnesinde Hilal'in ne yaptığının anlaşılması için bir açıklama gerekli diye düşünüyorum. Heyecanını belki biraz kaçırmış olacağım ama açıp esinlendiğim ve bölümde işlediğim eseri bilmeden, araştırmadan sahnede ne tasvir ettiğimin, eseri nasıl bağladığımın anlaşılmayacağından çekindim. İlk sahnede Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre"sinden kesitler Hilal'in önünde canlanırken onun kendini karakterler yerine koyup kendi kendine konuşmasını, adeta tiyatroyu canlandırmasını hayal ettim. Benzettiğim çok husus oldu ama elbette farklılıklar da çok. Bu nedenle bazı yerler benim, yani Hilal'in, esere eklemeleri/değişiklikleri ve bunları italik olarak belirttim. Eserin gerçek adı Vatan'dır o nedenle bölümde de öyle geçiyor. Eser yayınlandıktan sonra uygulanan yasaklar nedeniyle Silistre adı ile oynanmış ve yayınlanmış. Bu nedenle daha sonradan ismi "Vatan Yahut Silistre" olarak yaygınlaşmış. Tiyatro olarak yazılmış ve farklı yerlerde sahnelenmiş, İzmir'de de sahnelendiği için Hilal'in bu tiyatroyu izlemiş ve etkilenmiş olacağını düşündüm, tarih olarak da uyuyor. Zamanında ulusçuluğun, vatanperverliğin yaygınlaşması için yazılmış olsa da vatan sevgisi yanında İslam Bey ile Zekiye'nin aşkını da anlatmaktadır. İlk perdede gecenin bir köründe Zekiye odasının köşesindeki pencerenin kenarında, yanı başında mum yakmış kitap okurken, kitabı yavaşça yanına bırakarak İslam Bey'e olan aşkını anlatmaya başlar. Zira sürekli onu hayal etmektedir. İslam Bey de zaten gecelerdir Zekiye'nin penceresinden ayrılmadığı için bu ilan-ı aşkı duyar. Ama o gece özellikle veda etmek için oradadır. Pencereden içeri girip hem o da aşkını ilan eder, onu beklemesini ister, hem de vatanı kurtarmak için gönüllü olarak Manastır ilindeki gönüllü gençleri de alarak Silistre'ye gideceğini söyler ve vedalaşır. Zekiye onsuz yaşayamayacağını söyler ancak İslam Bey vatanını seçer. Zekiye de bir yolunu bulup erkek kılığına girerek, Adem ismiyle, İslam Bey'in peşinden gider. İslam Bey Silistre'de yaralandığında Zekiye ona bakar, düşman cephesini ateşlemek için de İslam Bey'in ve Abdullah Çavuş'un yanına katılır. Dönüşlerinde düşmanı kuşatmayı kaldırıp çekilmiş vaziyette bulurlar. Silistre'deki kalenin kumandanı Miralay Sıtkı Bey de, Zekiye'nin vaktiyle ailesini terk etmek zorunda kalan ve asıl adı olan Ahmet'i değiştirip Sıtkı'yı kullanarak yeniden askerlikte rütbe kazanmış olan babası çıkar. Böylece Zekiye ölü bildiği ve özlem duyduğu babasına da kavuşur. İslam Bey ile Zekiye'nin düğünleri kazanılan savaşın mutluluğuyla birlikte yapılır.

3- Bölümü çoğunlukla Abel Korzeniowski dinleyerek yazdım. Ama özellikle bölümün ilk sahnesini yani Hilal'in hisleriyle, düşünceleriyle cebelleştiği, öncelikle Zekiye'yi canlandırdığı sahneyi "Song for the Little Sparrow" ile okursanız daha zevkli olacağını düşünüyorum (videosunu da ekledim) ;) Beğenmeniz dileğiyle...



✼✼✼

Gün ağarmak üzereydi. Hilal bir türlü uykuya dalamamış, devam eden heyecanı ve fiziksel olarak yaşadığı farkındalığı susturmanın bir yolunu ararcasına yatağında dönüp durmuştu. Neler yapıyordu, neler yaşıyordu böyle? Gözlerini kapamasıyla açması arasında hiç bir fark yoktu, hâlâ çağlayan bir nehirde oradan oraya savruluyordu; Leon'un dudakları, Leon'un ıslak öpüşleri, Leon'un parmakları... Leon... Ya o kah ateşin kıvılcımlarını kah ufkun huzurunu devşiren kahverengi gözleri? O gözler ona sevgiyle, aşkla, tutkuyla baktıkça iyice kayboluyordu; vatan sadece bir toprak parçasına dönüşüyordu sanki.

Karaboranda Bir Nefes GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin