3. Gün Çeşitli Yerler - Gün Boyu

831 27 11
                                        

  Notlar:

Bölümün başını 2Cellos GoT tematik müziği ile okumanızı tavsiye ederim. Sahneyi müziğin ritmine göre yazdım ve sahne zaten heyecanlı ama müzikle daha heyecanla okuyacağınızı düşünüyorum.
M seviyesi yüksek ama pornografik (açık) bir anlatımım yok o nedenle rahat okuyacağınızı umuyorum. Bu bölümle beraber hikayede M seviyesi artacak.
Bölüm epey hareketli geçiyor, birbirine bağlı farklı farklı sahneler var. Önceki bölüm  gibi sadece Hilal ve Leon değil ama umarım keyif alarak okursunuz. Görüşlerinizi beklerim ;)



  ✼✼✼  


Bir ışık hüzmesi Leon'un gözlerini kamaştırıyordu. Bir çölün ortasında kum tepeciklerinin kıvrımları üzerinde dolaşıyor gibiydi; piyano tuşlarının üzerinde ellerini gezdirircesine her bir kıvrımda ellerini hareket ettiriyordu; hem güneş hem de sıcak kumlardan yayılan ışık gözlerini alıyordu. Öyle ki, yayılan sıcaklık teninin her zerresine nüfus etmiş gibi hissediyordu, susamıştı, çok susamıştı... Yine de tuhaf bir şadi içerisindeydi, buram buram yanmasına rağmen anlamlandıramadığı bir ferahlık vuruyordu yüzüne. Dili damağında, yine anlamlandıramadığı bir tat vardı ağzının içinde; nar çiçeklerinin renginde şaraplar içmişti sanki ve bu tat onu sarhoş ediyordu. Etrafta hiçbir yeşillik olmamasına rağmen bir ağacın gölgesini hissediyordu üzerinde, bir serçe daldan dala şakıyarak atlıyordu. O ağacın yapraklarının arasında dans eden ışık hüzmesine baktığında esintiyle dalgalanan güneşi devşirmiş saçları gördü önce; sonra gökyüzünün maviliği değdi kamaşmış gözlerine. Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar veren gökben bakışlar deldi geçti ruhunu. Beyaz zambaklar içinde Hera'yı gördüğünü sandı ilk önce. Sonra sırtından omuzlarına, göğsünden boynuna hafif dokunuşları hissetti. Güçsüze merhametini, zalime direnişini gösteren o zarif eller bir divit gibi kelimelere dökülüyordu teninde... Kelimeler onların teni olmuştu sanki... Mürekkebin her damlasında Leon kendini yeniden buluyordu.

Dokunuşların şiddeti arttıkça, nabzı öyle hızlanmıştı ki kalbi sanki kulaklarında davul çalarcasına atmaya başladı. Hilal'in kiraz çiçeği dudaklarından yavaş bir tonla adını duyuyordu artık, sonra tüm kum tepelerinin kıvrımları Hilal'de vücut buldu ve o dudaklardan inlemeler, kısa soluklar yayılmaya başladı odaya. Hilal başını arkaya doğru Leon'un omuzunun üstüne yatırmıştı; güneşin yakıcılığını hissediyordu Leon omuzlarında. O ise Hilal'in bembeyaz tenine arkasından dolanmış, envai çeşit çiçeklerin açtığı elif boynundan öpüyordu. Bir elinin avucunda Hilal'in sertleşmiş dolgun göğüsleri varken, diğer eli Hilal'in şehvani ıslaklığındaydı. Hilal'in kalçaları ile yaptıkları, ipek teninin tüm kıvrımları Leon'un aklını başından alıyordu. Öyle ki kalbindeki atışlar erkekliğindeydi artık. Hilal bir eliyle Leon'un ensesinden saçlarını kavramış, diğer eliyle Leon'un parmaklarına eşlik ediyordu. Çıplaklıkları birbirlerine düğümlenmiş bir ip gibiydi... Hilal'in her soluğunda, dudaklarından dökülen her inlemede Leon daha da sertleşiyordu. Hilal sonunda kendini tamamen Leon'a bırakmıştı. Ona güvenmiş, ona inanmış, öylesine aşık olmuş ve onu o kadar arzulamıştı ki, şimdi tüm benliklerinde bir olmuşlardı; ama kum saati gibi akıyordu zaman.

İkisi beraber sonsuzluğun adımlarındaydı o anda, başka her şey silinmiş ve yok olmuş ve yatağın üzerinde tek vücut olmuş sevişiyorlardı. İçlerinden atlılar koşturuyordu sanki; Leon, Hilal'in künhüne her değdiğinde Hilal'in inlemeleri de ıslaklığı da çağan ırmaklara dönüşüyordu. Leon nefesinin kesildiğini hissetti bir an. Hilal şimdi Leon'un yüzünü yüzüne vermiş, nefesini ona kilitlemiş, onu maşuk ediyordu. Bir nilüfer çiçeğiyken yatağın üzerinde, Leon, Hilal'in hafif ısırıkları ve tutkusundan kor haline gelmiş, onunla ilk kez bütün olmanın zevkine varıyordu. Hilal'in onun kulağına fısıldadığı ismiyle, aşkıyla ve boynuna üflediği nefesiyle daha da kendinden geçiyordu, kendi inlemeleri Hilal'in nefesine karışıyor, erkekliğini kavrayan sıcaklık ile şiddeti daha da artırıyordu. Hilal ellerini Leon'un sırtına mızrak ettiğinde Leon ıslak bir gemi olmuş, birden bire boşaltıyordu tüm yükünü gidilmedik diyarların inleyen sahiline. Nefesleri nefeslerinde beraber durulurken yavaş yavaş sular çekiliyor, kumlara karışıyordu tüm hücreleri. O dinginliğe varırken Leon Hilal'in belinden tutarak onu arkaya doğru yatırdı, bir yandan kadınlığının son deminde yavaşça gidip gelirken Hilal'in kah dudaklarından kah göğüslerinin arasından çıplak kayalıkların tuzuna banıyordu. İşte yeniden ellerinin arasında kum tepeleri dans ediyordu. İlk kez birbirlerinin gözlerinde kayboldukları vals gibi.

Karaboranda Bir Nefes GibiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin