2 yılın sonrasında, hayalimin en muhteşem köşesinde yer alan, damarlarımda varlığını hiç eksik etmeyen, hayallerimin prensinin kapısının önündeydim sonunda. Hızlı çarpan kalbim gibi hızlıca tıklattığım, bir o kadar da özlemle açılmasını beklediğim kapının önündeydim. Oysa kapının arkasında "Evde kimse yok." dercesine terkedilmişlik kokan bir sessizlik vardı. İlkbaharın en güzide çiçeği gibi yeşeren umutlarım icerden gelmeyen ses ile yapraklarını dökmüştü.
Sırtımı kapıya dönüp gözümden düşen gözyaşlarımı sildim ve çaresizliğimin tarifinin olmadığı sokaklarda amaçsızca, hızlı ama sessiz adımlarla yürümeye başladım.
Çiseleyen yağmura aldırış etmeden ve nereye gittiğimi bilmememe rağmen yürümeye devam ettim. Ta ki arkadan "Serinnnn" diye bir ses duyana kadar. Durdum. Arkamı dönmeden önce bu sesin bana tanıdık geldiğini farkettim. Yavaşça arkamı dönüp seslenenin kim olduğuna baktım.Gözlerime inanamadım. Bu Yusuf'tu. Evet evet oydu. Yusuf, Derin'in en yakın arkadaşıydı. Yusuf'u görmeyeli 4-5 yıl olmuştu. Hızlı adımlarla yanıma geldi. Beni gördüğüne sevinmiş olduğu gözlerinin içinin parlamasından kolayca anlaşılabiliyordu. Uzun ve gayet samimi bir selamlaşmadan sonra heyecanla Derin'i sordum.
"Maalesef, Derin'i bende uzun zamandır görmedim. Buradan Taşındıktan sonra ona hiç ulaşamadım.", dedi.
"Nereye gittigini de söylemedi mi ?"
"Hayır ama hayalinde ki yere gitmekten bahsederdi hep bunun dışında herhangi bir fikrim olduğunu pek sanmıyorum."
"Nereye gitmiş olabilir ki ?" diye gecirdim icimden.
Ama onu azıcık tanıdıysam eğer onun nereye gittiğini biliyor olmam lazım dı. Ve bu sorunun cevabını kesinlikle biliyordum.Benim yanım!
Yusuf'a hemen gitmem gerektiğini Derin'i nerede bulabileceğimi bildiğimi söyledim.
"Bunu duyduguma cok sevindim, mutlaka haberini bekliyorum" dedi.
Oradan ayrıldım ve vakit kaybetmeden otogara gidip İstanbul-Bursa bileti aldım. Öğleden sonra saat 4'te 6 numaralı koltukta seyahat edecektim. Seyahatleri pek sevmem ama o arada düşünmek icin çok vaktim olacaktı. Yorgundum, göz kapaklarımı açık tutmakta bile zorlanıyordum. Yolculuk saatini beklemeye basladım. Cok heyecanlıydım.
Saat geldiğinde koltuğuma oturdum. Gözlerimi dinlendirmek icin gozlerimi biraz kapattım. 15 dakika geçmeden Otobüsün calisma sesiyle irkildim ve uyandım birden. Sonunda yolculuk başlamıştı. Camfan Etrafa göz gezdiriyordum. Ne kadar da özlemişim. Memleketin havasını, insanlarını, kuşlarını bile.
Cam kenarında ki koltuğumdan izlerken hızlıca geçip gidenleri, haykırmak istiyordum içimdekileri.. Üzülüyordum bazen de kendime. Şanssız mıydım yoksa bahtsız mı ? Yoksa kaderim mi böyle ?
Hayatın bana olan karşı tutumu beni yerlerde sürüklesede, şah'a kalkışımın belirtisiydi içimdeki umudum.Eninde sonunda hayatın zorlu oyunlarıyla başa çıkmayı, hayatın acımasızlığını farkediyor insan.
Sonunda fark ettim bende. Yirmi yaşında bir kadınım şimdi. Çünkü önce uykudaydım. Sonra ayıldım. Tok, kayıtsız bir sesti sağanak. "Uyanmak için uzun bir süre aramak gerek" diyen bir nefesti. Kalktım, yarım yarım. Yirmi yaş öyle, yağıyorsun ama yarımsın işte.
Halen daha kime dönüştüğünü bulmaya çalışıyorsun. İçinde, sesinde kaç kişinin biriktiğini saymaya... Güldüğünde sevdiklerinin gülüşleriyle gülmeye. Sövdüğünde sevdiklerinin küfürleriyle. Gördüklerini sevdiklerinin gozleriyle görüyorsun. En çokta o değil mi yirmi yaş, kimi biriktirdiysen içinde biraz biraz onlara dönüşüyorsun. Biraz biraz onlara Dönüyorsun.
....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KADIN
Teen FictionHayatın acı gerçeklerini karşısına alarak, en uçsuz bucaksız bir yerde çaresizlik içerisinde ki SERİN'in, aşkı DERİN'i ararken başından geçen üzücü, mutsuz bir o kadar da heyecan dolu HAYAT hikayesi. Dipnot: "Süpriz ve hızlı gelişen olaylar kahveni...