Şimdi hayat korkmalı. Yaşayamadığım onca güzelliğimi benden çalanlar korkmalı. Dört duvar arasında kalbimin, tek penceresinin camını kıranlar korkmalı. Cünkü artık benimde silahım var. Ve en büyük silahım umudum.
Düşünceli halim göz kapaklarımın ağırlaşmasına sebep olmuştu. Benim umrumda değildi. Bir an önce hasretimin son bulacağı yere varmak istiyordum. Onca şeyi düşünürken birden muavin konuşmaya başladı.
-"15 dakika mola, ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz." dedi.
O kadar bitkin ve yorgundum ki inmedim. Benim dışımda herkes inmişti. Biraz gözlerimi dinlendirmek için gözlerimi kapattim. Gözlerimi açtığımda karanlık bir yerden geçiyorduk. Uyku sersemliğimi atlattıktan sonra tünelde olduğumuzu fark ettim bu da sevinmeme sebep oldu.Kalbim hızlıca çarpmaya başladı. Çünkü o güzelim şehre, Bursa'ya yetiştik sayılır derken şoförün ani freniyle kafamı koltuğa çarptım.
Canım çok yandı, şoföre bağırmaya başladım. Tartışmaya başladık. Ne olduysa o anda oldu. Kalbim bu kadar yorgunluğa, strese dayanamadı bayıldım. Hafifçe gözlerimi araladığımda tanımadığım bir kadın ve erkek baş ucumda bekliyorlardı.
Uyandığımı farkettiklerinde sevindikleri gamzelerinin çukurlaşmasıyla belli oluyordu.Hala şoktaydım; kimsiniz, nerdeyim ben, noldu bana diye sayıklıyordum.
Kadın;
"Sakin ol lütfen herşeyi anlatacağız ama ilk önce şu suyu iç" dedi tebessüm ederek.Yavaşça beni doğrulttu ve kendi elleriyle suyu içirdi. Bunca yaşıma kadar birinin elinden su içmemişken bu olay biraz utandırsada hoşuma
gittiğini inkâr etmemem gerekiyordu."Teşekkür ederim" dedim.
"Tanıştırayım, nişanlım Ali bende Melis." dedi.
Sessizce "Memnun oldum, noldu bana neden burdayım" dedim.
"Otobüste arkandaki koltukta oturuyorduk ve sen şoförle tartışırken nasıl olduysa bayıldın. Seni ayıltmaya çalıştıysakta olmadı. Endişelendik ve orada bulunanlar ambulansı aradı seni almaya geldiklerinde ise tek başına hastaneye götürmelerine içimiz el vermedi. Sonuçta aynı şehrin insanıyız diye düşündük ve seninle gelmeye karar verdik. "
"Hafif tebessüm ederek sustum."
Göz altlarımın ıslandığını hissettim, elimle tam gözyaşlarımı silecekken kadın elimden tuttu, cebinden çıkardığı peçeteyle gözyaşlarımı sildi.
Nolduda bu kadar temiz yürekli insanlarla tanıştım ? İnanamadım kendimi rüyadaymışçasına hissediyordum.Babam her zaman bana bundan söz ederdi.
"Sana elini uzatana, sen kalbini uzatacaksın" derdi hep. Bu yüzdendir ki kalbimin bu kadar eksikliği.Başıma uğrayan aksiliklerin daha ne kadar sürebileceğini dusunuyordum ki
Melis adımı sordu.Dudaklarımın ucuyla mırıldanarak "Serin" dedim.
Başını salladı memnun oldum dermişçesine ve ekledi.
"Serinciğim; annen ve babana haber verelim meraklanmasınlar" dedi.
Yutkundum. Fal taşı gibi büyüyen gözlerimle boş boş baktım. Kelimeler boğazımda düğümlenmişti. Nasıl söyleyebilirdim ki, Hiçbir kelime dolduramazdı bu boşluğumu. Yavaşça başını eğdi Melis. Biraz sessizlikten sonra;
"Özür dilerim" dedi. Elimi sıktı. Başımı ona çevirdim bende elini sıktım.
"Kimsem yok benim. Babam ile annemi 17 yaşındayken trafik kazasında kaybettim. Tüm akrabalarımda Bursa'da olmasına rağmen 13 yaşımdan beri İstanbul'da yaşadığım için hiç biriyle iletişim kuramadım, herkes bir yerlere dağıldı. Yıllar sonra buraya gelmemin tek bir sebebi var."
"Nedir bu sebep?"
"Yüreğimin en küçük, kimsenin göremeyeceği odasında üzerine kapıyı kilitlediğim, kalbimin her atışında nefesini damarlarımda hissettiğim kişinin eksik kalmış bir ömrünü tamamlamaya geldim.."
Ne demek istediğimi anlamış gibi görünüyordu.
"Serin senin öyle temiz bir yüreğin var ki herkesi kendin gibi sanıyorsun. Bana iyice kulak vermeni istiyorum sonunda ne demek istediğimi anlayacaksın."
"Seni can kulağıyla dinleyeceğimden emin olabilirsin" dedim.
"Aşkı kibrite benzetirim her zaman. Kibrit çöpü sensin ve kutusuda sevdiğin. Her seferinde sevdiğin seni yakar, sen yanıp dururken onun için içten içe o farketmez, hissetmez. Pes etmessin şansını zorlarsın, ta ki son kibrit çöpüne kadar. Son kibrit çöpüde yanar ve kül olup bitersin. Geriye; boş ama herşeyini senin yolunda harcadığını sanan bir kibrit kutusu kalır."
Bu söyledikleri karşısında bakakaldım. Bir türlü anlam veremedim böyle konuşmasına, anlamak istemedim yoksa haklı mıydı ?
Uzun bir sessizlikten sonra başını bana doğru çevirdi ve hafif bir tonla bir şeyler konuşmaya başladı.
"Aslında hiçbir şey sandığın gibi değil. Aşk; ne güzellik tanır ne tesadüf, ne de başka ıvır zıvırlar. Aşk senin ruhundur. Ruhunun var olduğunu bilirsin ama nerede ve nasıl bir şekilde olduğunu bilemessin. Aşk boşluktur. Aşk hem vardır hem de yoktur. Ruhuna inanıyorsan bu senin sevdandır, sevgindir. İşte ruhun bu kadar aşk doludur. "
Ne demek istediğini tam anlamasam da dinlemeye devam ettim ve sordum.
- Ya inanmıyorsam ruhuma?
"Sorun da burada başlıyor ya zaten. Hiç bir zaman ruhuna inanmadığını söyleyemeyeceksin. Söylemek istediğinde ise Ruhlarına inanan kimseler, toprağına aşk ile çiçekler bırakıyor olacaklar."
DEVAM EDECEK...
Live together, die alone.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAVİ KADIN
Novela JuvenilHayatın acı gerçeklerini karşısına alarak, en uçsuz bucaksız bir yerde çaresizlik içerisinde ki SERİN'in, aşkı DERİN'i ararken başından geçen üzücü, mutsuz bir o kadar da heyecan dolu HAYAT hikayesi. Dipnot: "Süpriz ve hızlı gelişen olaylar kahveni...