"O iyi mi?" Michael'ın kapısının önünde beklerken odadan Ashton çıkmıştı ve direkt olarak onun nasıl olduğunu soruyordum. Ufak bir nezle geçiriyor olabilirdi fakat benim canım yanıyordu.
"Daha ne kadar böyle devam edeceksiniz?" Sorumu görmezden gelmişti. "Birbirinize böyle mi destek olacaktınız? Yani bak böyle.." diyerek kapalı kapıyı ve beni işaret etti. Ona bizim bir suçumuzun olmadığını bağırmak istiyordum fakat fazla bitkindim. Kalp ağrım tüm dinçliğimi götürmüştü ve yerimde sayıyordum.
"Ash... onu asla aldatmayacağımı biliyorsun. Yeni bir albüm çıkarıyoruz ve kitlemizin artması için albümden önce bu tarz dramalar çıkarttıklarını biliyorsun. Her şey grubun daha popüler olması için." Sesimi olabildiğince kısık tutuyordum çünkü Michael içeride hasta yatarken bağırarak onu rahatsız etmek istemiyordum. Aslında şuan istediğim tek şey kızarmış burnuna sayısız öpücük kondurabilmekti. Cidden buna ihtiyacım vardı. "Ah, popülerlik falan, evet. Baksana, birbirinizi süründürmeye devam edin, böyle çok popüler olabiliriz!" Sona doğru sesini fazlasıyla yükseltmişti. 'Şşş' diyerek onu susturdum. "Herneyse, onunla ilgilen mankafa. Ve bunu yaparken popülerliği siktir et." Ve beni beklediğim kapının önünde yalnız bıraktı. Bunu hak etmiştim ve zaten Ashton'ın benimle birlikte burada bekleyeceğini sanmıyordum.
Derin bir nefes alıp düşünmeden odasına girdim. Sıcak havaya rağmen yorganına sarılmış uyuyordu. Tüm öfkem, acım, nefretim ve diğer duygularım yerle bir olmuştu.
Yatağının hemen yanındaki koltuğa oturdum ve suratını izlemeye başladım. Tahmin ettiğim gibi burnu kızarıktı ve dudaklarımı bastırmamak için zor duruyordum. Sonra şöyle düşündüm, uyuyor zaten, yap gitsin.
Dudaklarımı burnuna bastırdım hafifçe. Duymamıştı ve vücudunda bir etkileşim olmamıştı. Biraz daha aşağı inip bu sefer de dudaklarını öptüm, nazik olmaya çalışarak. O kadar hafif bir öpücüktü ki bu ben bile dudaklarını zorlukla hissedebiliyordum. Bu yüzden biraz baskı uyguladım. Onu çok özlemiştim çünkü.
Dudaklarımı kıpırdatmıyor sadece birbirine bastırıyordum, ama elini saçlarımda hissetmem hayal gibi geldi. Alt dudağı aşağı inerken ben de ona uydum. Beni geri çevirmediği için gülümsedim ve canını yakmamaya dikkat ederek dudağını öptüm.
Kafamı geri çekeceğim sırada izin vermeyip benimle yükseldi fakat ben çekilmek zorundaydım, nefessiz kalmıştım. Yüzüne baktığında gözlerinin ve elmacık kemiklerinin ıslandığından fark ettim. Ağlıyordu.
"Neden geldin?" Sesi o kadar güçsüz çıkıyordu ki, her bir kelimesi kalbime batıyordu. Elimi kaldırıp yanağını sileceğim sırada kolumu ittirdi, bunu anlamalıydım. "Git, Calum."
Ona yaklaşıp yanaklarını tutmaya çalışıyordum. "Gidemem, sevgilim. Senden hiç bir yere gidemem." O kadar güçsüzdü ki hemen teslim oluyordu, belki de hasta olduğundan dolayıydı bu güçsüzlüğü. Sorgulamadım ve onu çekip sıkıca sarıldım.
"Şimdi böyle söylüyorsun fakat gideceksin, bunu ikimiz de biliyoruz. Calum, yetmedi mi? Canım yanıyor, sikeyim canım çok yanıyor. Telefonumda hiç bir mesajın yok, geceleri teninden yoksun uyuyorum. Yastığa sinmiş kokun bir kaç gün daha gelmezsen yok olacak ve ben yine uyuyamayacağım..."
"Şşş.." Diyerek daha sıkı sarıldım ve burnumu saçlarına bastırdım. Bayıldığım kokusu oradaydı ve uyuşuyordum.
"Dayanamıyorum." Mırıldandığında artık kendimi zor tuttuğumun farkındaydım. O kendini göğsüme sokulmak istercesine bedenime bastırıyordu ve bende onu sıkıca tutuyordum.
Gözümden akan bir damla yaş onun açık omzuna düşerken, ruhumu ona teslim etmek istedim.
______________________________________
Tüm bu hüznü seviyorum ve bu sizi sıkıyorsa şimdiden özür dilerim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
whistling my name
Short StoryEğer cennetin kederi cehennemin yağmurunu getirirse, tüm yarınlarımı takas ederdim tek bir dün ile. //malum//