3

122 5 1
                                    

Bölüm Sözü: imkansiz diye bisey yoktur.

-----

Şaka mısın? Diye geçirdim içimden.
Karşımda duran şey - daha doğrusu kişi - gözlerindeki imalı bakışları üzerime yolluyordu.
Dudakları çapkın bir şekilde kıvrılırken
"Ağzını kapat ağzını!" Dedi gülerek.
"S-sen, ne işin var senin burda?" Dedim kekeleyerek. Kahretsin! Yoksa!
Gözlerimi belerterek bakarken içimden lanetler okuyordum.

"Burası benim evim. Ve sen de benim çalışanımsın artık"
İçimdeki şaşkınlık duygusu kat ve kat artarken
"Nasıl yani?" dedim.
"Yanisi artık o şirkette değil benim evimde yardımcı olarak çalışacaksın."

Benim buraya geleceğimi bildiğine göre...

"Beni işten kovdurtan sen miydin yoksa?" dedim sakin kalmaya çalışarak.
"Kovdurtmak demeyelim de, bir nevi rica sayılır"
Rica sayılırmış. Yesinler ricanı....
Bir an da yaslandığı kapıdan ayrılarak bana içeriyi işaret etti ve
"E hadi! İçeri girsene! Akşam arkadaşlarım gelecek. Yiyecek bişeyler hazırla. Yemek yapmayı biliyorsan tabi!" dedi imalı imalı
Shh..
"E yok artık. Biliyorum tabiki de" Dedim karşılık olarak.
"E o zaman mutfak seni bekler, Ela"

Kahretsin! Meriç İzgi'nin evinde çalışamam. Burdan hemen gitmeliydim. Ama işe de ihtiyacım vardı sonuçta. Offf!

Kafamı salladım ve beklemeye başladım.
"Hadi! Davetiye mi bekliyorsun?"
"Ha! Pardon!"
İçeri girdiğim zaman evin çok güzel olduğunu fark ettim. Duyguyla böyle bir evimiz olsaydı hiç dışarı çıkmazdım heralde.
"Ee bavulun nerde senin?"
Şaşkınca arkamı döndüğümde şüpheci bakışlarıyla karşılaştım.
"Ne bavulu?"
"Burda kalacaksın ya! Çıplak gezmeyi düşünmüyorsun heralde!"
"İyi de benim ev arkadaşım var onla birlikte kalıyorum."
"Eğer burda çalışacaksan burda kalacaksın."

Bu adam kafayı mı yedi? Ben asla burada kalamazdım. Hayır kalsam bile rahat edemezdim ki! Zaten bu şehire zar zor alıştım. Birde tanımadığım birinin evinde kalamazdım. Saçmalıktı.

Kabul etsem ayrı etmesem ayrı bir dertti. İşe ihtiyacım vardı. Ve bu son şansım olabilirdi. Ama tanımadığım birinin evinde kalmak....
Sanırım kabul edeceğim.

"Peki. Öyle olsun. Ama nerde kalacağım?"
Ellerini ceplerinden çıkararak koridoru gösterdi.
"Odan hazır!"
Gösterdiği yere doğru ilerlerken arkamdan geldiğini hissedebiliyordum.
Bir kaç adımda önüme geçerek koridorun sonunda bulunan odanın kapısını açtı.
İçeri bir attım attım ve olduğum yere çivilendim. Oda muhteşem görünüyordu. Şaşkın, utangaç ve sorgulayıcı bir şekilde arkamı döndüm ve
"Bu oda neden böyle? Yani, özenle hazırlanmış gibi!" dedim.
Dudaklarını yukarı doğru kıvırarak
"Bilmem. Rahat etmen için." dedi.
Başımı hafifçe salladım ve çantamı masanın üstüne bıraktım.

"Temizlik malzemeleri banyonda. Mutfak girişin hemen yanı. Biraz dinlendikten sonra yemek yapmaya başlarsın. Ben salondayım."
"Peki."

Tam arkasını dönüp çıkacağı sırada
"Iı şeyy... Ben ne kadar kalacağım burada? Sonuçta benim ev arkadaşım var. Onu yanlız bırakamam." dedim muzip bir şekilde.
"Ben git diyene kadar." diye cevap verip odadan çıkıp kapıyı çarptı.

İyi de neden benim burada çalışmamı istiyordu? Aklım almıyor. Onun için neydim ki?
Kafamdaki düşüncelere bir son verip telefonumu elime aldım. Eğer burada kalacaksam Duyguya haber vermeliydim.
Rehberden Duygunun numarasına basıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo!"
"Ela noldu? Ne işiymiş bu?"
"I-ıı.... Ş-şeyy..."
"Ela gevelemede söyle!"
"Ulaş Beyden işten ayrılmamı isteyen kişi Meriç İzgiymiş. Şu an onun evindeyim. Burada çalılacakmışım. Ve burada kalacakmışım."
"Ne? Olmaz öyle şey. Kalamazsın."
"Of Duygu bide sen başlama. İşe ihtiyacım vardı. Kabul etmek zorunda kaldım. Ne yapsaydım yani?"
Duygu sıkıntıyla nefesini vererek
"Tamam. Ama her akşam beni arayacaksın. Haftasonlarıda bizim evde kal. Biliyorsun dersler konusunda sana ihtiyacım var" dedi.
Bu durumda kalmaktan nefret ettim.
Duygu telefonu kapattıktan sonra ayağa kalktım ve odadan sessiz bi şekilde çıktım. Mutfak hemen sağımdaydı. Oraya geçmeden salona göz ucuyla baktım. Meriç Bey, elindeki kitaba dalmıştı. Bir anlığına gözlerini kitaptan kaldırdı ve göz göze geldik. Ama saniye sürmedi çünkü ben hemen mutfağa gittim.
Akşam için ne yapabilirim diye düşündüm. En basiti makarna yapmaktı. Ama öyle sade değil. Duygunun özel tarifinden bir makarna! Güzel bir akdeniz salatası da yaptım mı tamamdır. Ellerimi yıkayıp hemen işe koyuldum. Dolaptan sebzeleri çıkarıp tezgahın üstüne koydum. Dolapları kurcalayıp sonunda tencereyi bulabilmiştim. Makarna suyunu koyduktan sonra sos tavasını aramaya koyuldum. Üst tarafta bir dolap vardı. Kapakları açtığımda sos tavası en yukarıdaydı. Bunu fark ettiğimde omuzlarım düştü çünkü boyum yetişmiyordu. Boyum 1.67 idi ama yine de kısa kalıyoru. Parmak ucumun üstüne çıksam da nafile! Yetişemiyordum. Derken saçlarımın arasında sıcak bir nefes ve tavayı almaya çalışan elimin üstünde bir el hissettim. O el tavayı alıp tezgaha bırakınca bende haliyle arkamı döndüm. Bir çift kahverengi gözle karşılaşınca nefesim kesildi. Kalp atışlarım hızlanırken, anlam veremediğim heyecan vücudumun her bir zerresini ele geçirmişti.
"M-meriç bey!"
"Hıı"
Benim kalbim boğazımda atarken onun neden bu kadar sakin olduğunu anlayamıyordum.
"Ş-şey b-ben..."
Kekeliyordum. Ben, kekeliyordum.
Bir anda geri çekilip mutfak kapısına doğru gitti gitmeden söylediği şeyse
"Bir dahaki sefere musakka isterim. Böyle basit bir makarnayla kurtulamazsın!"
Hay hay! Tabi ki!
Meriç Bey mutfaktan çıktıktan sonra hala kalbimin deli gibi attığını fark ettim. Bu kalp atışı niyeydi şimdi?
Derin bir of çekerek işimin başına döndüm.

FENOMEN SevgilimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin