1

627 46 36
                                    

İlk yayımlanma tarihi: 27 Aralık 2017

Kadın ince, açık tenli bacaklarını üst üste attı. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Aslında bu sorusu Kate'in cidden hisselerini öğrenmek için sormamıştı. İşi gereği.

Kate ise onun bu sorusuna içini dökerek rahatlamak istiyordu. Fakat kelimelerini nasıl düzenleyip cümle yapacağını bir an da unutuyordu. Derin bir nefes aldı, "Bilmiyorum. Kaybolmuş gibi... Gereksiz..." dedi yavaşça.

Bu kelimeleri sözlerden oldukça yavaş bir şekilde konuşuyordu ve gözleri ağır ağır kapanıyordu. Uykuya ihtiyacı vardı fakat uyursa sevdiği herkesi kaybedecek gibi hissediyordu ve uykuyu hayatından çıkarmak için direniyordu. Günlerdir kahveyi su diye tüketiyordu. Gözleri yorgun düşmüştü. Gözlerinin artındaki morluklar, sanki birisi gözüne yumruk atmış gibi bir izlenim veriyordu.

Bu görüşmeleri ikinciydi. Birincisinde Kate neler yaşadığını en ayrıntılı şekilde kadına aktarmıştı. Kadın olayları anlamamakta ant içmiş gibiydi. Sürekli aynı kelimeleri kuruyordu. "Bak Kate. Bu yaşadıklarının gerçek olmama ihtimali çok yüksek." dedi ve elindeki siyah tükenmez kalemi salladı.

Biraz duraksadı. Kate'le göz göze gelmek için onun yüzüne baktı. Fakat Kate'in gözleri hiç sabit durmaksızın hareket ediyordu. "Eminim ki, gece terörü yaşıyorsun."

"Hayır, hayır... Günlerdir uyumuyorum. Bu bir gece terörü olamaz." Kate'in her cümlesi kadının fikirlerini çökertiyordu. Fakat kadın onu psikolojik koğuşa kapatılmaması için eşinden geleni yapıyordu, bir kez olsun Kate'in ona, "Haklısın." demesini bekliyordu.

"Bak Kate. Bunlar normal şeyler değil. Hiç kimsenin görmediği takım elbiseli yüzsüz iki üç metre boyunda, parmakları dal kadar ince ve uzun bir şeyden bahsetiyorsun." Elinden geldikçe kıza yardım etmeye çalışıyordu. Ama olmuyordu.

Kadın derin bir nefes aldı. Ona yanlış teşhis koymamak için uzman bir psikologa gitmesini önerecekti. "Üzgünüm Kate ama sana yardım edemem." dedi kadın. Kız aniden eğik başını kaşdırdı. Ellerini yüzüne götürdü.

Bu geldiği kaçıncı doktordu hatırlamıyordu. Ama kimse ona yardım edemiyordu. Herkes onun delirdiğini düşünüyordu. Annesi, arkadaşları, öğretmenleri... Herkes.

Bu cümleleri sindirmeye çalışırken gözlerinden bir kaç damla yaş süzüldü. Yerde duran çantasını alıp kalktı, kapıya doğru ilerledi.

Arkadaşı onu kapıda bekliyordu, kafasını eğmiş, ellerini birbirine kenetlemiş kafasına koymuştu. Dudakları kıpırdıyordu, dua ediyor gibi görünüyordu. Kapının kapanış sesini duyunca kafasını kaldırdı, Kate'le göz göze geldiler.

"Nasıl geçti." diye sordu cevabını bildiği halde fakat olumlu bir şey için hala umudu vardı, anlık bir sessizlikten sonra olumsuz cevabı almıştı.

Ayağa kalktı ve kıza sarıldı, Carl
ona destek vererek yürüttü.
Arabanın önüne geldiklerinde Carl Kate için kapıyı açtı, o bindikten sonra da kapattı ardından da kendisi ön koltuğa oturdu.

Kate artık sadece kendini mutsuz etmiyordu. Çevresinde bulunan insanları da yaydığı olumsuzluk çemberinin içine alıyordu. "Carl... Kimse bana yardım edemiyor." dedi kısık bir sesle ve başını cama yasladı.

Carl'ın verecek bir cevabı yoktu. Kate haklıydı ona kimse yardım edemiyor du. Psikolojisi gün geçtikçe kötüleşiyordu. Aniden çığlıklar atıyor, saldırganlaşıyor.

Kate derince iç çekti. "Artık evimin dışında uyanmaya başlıyorum."

Carl duraksadı. Arkadaşı için endişeleniyordu. Ona bakmadan konuşmaya başladı. Uyanacağım yer belliydi. Bahçede, belki arabanın içinde...

İlgisiz olduğu belli etmeyecek bir şekilde, "Nerde? "diye sordu.
"Kullman Madeni'nde."

Carl nefesini tuttu ve yavaşça yanaklarını şişirdi. Kate'e tokat atıp kendine gel demek için her şeyini verirdi ama o sadece konuşarak ve elinden geldikçe yanında durarak Kate'e destek oluyordu.

"Orası evinden çok çok uzakta. Uyurken nasıl oraya gidebilirsin ki?" diye sordu titrek bir sesle. Kız kafasını iki yana bilmiyorum der gibi salladı.

"Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Öğrenmek için canımı bile verirdim ama yok! ZİHNİMDE HİÇ BİR ŞRY YOK! BOMBOŞ! Carl kıyafetlerim değişmiş oluyor. "dedi kız.

"Nasıl yani? "dedi, Carl'ın ses tonunda anlaşılabilir bir şekilde inanmamazlık vardı. Kate'in gözleri yine dolmuştu. Ağlamak için can atsada Carl varken bu hissini bastırmak zorunda kalıyordu.

"Bilmiyorum! Ama...ama kıyafetlerimde kan izleri oluyordu. Taze veya kuru..." dedi zar zor tuttuğu gözyaşlarını serbest bırakıp ağlayarak.

"Carl bitilerine zarar veriyorum." dedi canı acıyormuş gibi boğuk bir ses çıkararak.

Carl yavaşça Kate'in elini tuttu. Kate'in ellerinin oldukça soğuk olduğunu fark etsede bir şey demedi.

"Bak seni kurtarmak için her şeyi yapacağım, tamam mı? Sen benim için en önemli insanlardan birisin. Ama şimdi toparlan. Annenin ne kadar üzüldüğünü biliyorsun Kate. "

Haklıydı. Annesi hastaydı ve hastalığı gün geçtikçe ilerliyordu.

Kate kafasını onu onaylamak için isteksizce salladı ardından tekrar başını cama yasladı. Gözleri yorgunluktan dolayı istemsizce kapanırken kısa bir süre sonra uykuya daldı.

Yine aynı rüyayı görüyordu.

O uzun adamı. Vücudu ona doğru dönüktü ve ince parmaklarını ona doğru uzatmıştı. Çene kısmının hareket ettiğini görebiliyordu. Acaba konuşabiliyorda ben mi duyamıyorum, diye mırıldandı. Yanında birisi daha vardı. Aslında bir şey demek daha doğruydu. Kısa boylu bir yaratık, kemikleri belliydi. Nerdeyse vücudunda hiçbir et parçası yoktu, üstüne petrol dökülmüş gibi simsiyahtı. Çok  korkunçtu. Yavaşça yere çömeldi. Gerçek olmamasını dilerken adım sesleri kulaklarında yankılanıyordu. Çekingen bir şekilde başını kaldırdı. Kısa boylu canavar ona doğru yaklaşmıştı. Elinde de beyaz bir maske tutuyordu. Yaratık ona daha fazla yaklaşmadı. Aralarında biraz mesafe bıraktı ve ona maskeyi uzattı.
Ve rüya yine bitti.

Kabusu bittiğinde tekrar sıçrayarak ve ter içinde uyandı.

"Yine mi aynı rüya?"

"E-evet. Yine o yaratık. Carl o benim için geliyor. Beni öldürecek veya bilmiyorum ama o benim için geliyor!"

Carl bu cümleleri duymaktan bıkmıştı. Derince bir nefes alıp verdi. Kate'e herhangi bir cevap vermedi ve arabadan indi, koskocaman tahta kapıyı açtı. Ve yeniden arabaya binip, bahçeye girdi.

Kate'in annesi onları yine evin ahşap kapısının önünde oturmuş bekliyordu. Carl yavaşça arabayı durdurdu. Ardından da ikiside arabadan indi. Kadın, Kate indiği anda onlara hızla yaklaşmaya başladı.

Dudaklarını oynatarak sessizce bir şeyler mırıldandı ve kızının gözlerinin içine baktı. Yorgun, korkmuş ve kızarmışlardı. Ona kollarını sardı ve sımsıkı sarıldı.
***
Hep beraber yemek yedikten sonra Kate ve Carl beraber dışarıya çıktılar. Bahçenin içinde olan küçük parklarının yanına gittiler. İkisi de salıncağa oturdu. Sallamadan ve konuşmadan bir süre oturdular.

Fark ettiler ki değişen tek şey zaman değildi.
Kendileri, duyguları, yaşadıkları ve önemsedikler.

Wattpad'ın Türkiye'nin ilk Kate The Chaser fanfictionunu kaldıracağını düşünmediniz herhalde.

Kate The Chaser ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin