2

311 26 13
                                    

İlk yayımlanma tarihi: 7 Ocak 2018

Uzun bir süre sessizce, beraber sallandılar ve sadece önlerindeki koskoca ormana baktılar. Issız ormandan yükselen karga sesleri tüylerini ürperiyordu fakat onlar bunu pek umursamıyordu. Kate doğduğundan beri karga seslerini dinleyerek uyuduğu için artık bu sesler ninni gibi geliyordu ona.

Ormanda Kate ve annesi dışında yaşayan kimse yoktu. Belki de vardı? Kim bilir? Kullman Madeni'ne ait küçük kulübeler. Kate'den yanalı uzun zaman olmuş bir ev, işçilerin ve korumaların ihtiyaçlarını karşılayacak bir de tesis gibi bir yer ve de klise... Gerçi Kate klise dışında hepsinin yerini biliyordu. Matheson Çiftliğine geçmesi yasaktı çünkü.

Carl, elinde olsaydı tüm geceyi Kate'in yanında geçirecekti fakat çalan telefonu bu isteğine engel oldu. Kate'e iyi geceler dileyip, onun yanından isteksizce ayrıldı.

Kendi başına sallanmaya başladı. Kafası çok yoğundu. Aklına ne gelirse onun hakkında düşünüyordu.

Mesela doktorun söyledikleri. Belki gece terörü yaşıyorsundur. Bazen çok gerçekçi rüyalar görürdü, acaba bu olanlarda rüyalarının bir parçası mı?

Belki. Ama uyumadığına dair yeminler edebilirdi.

Çocukken bu rüyalar yüzünden defalarca çığlık çığlığa uyandığı olurdu, hatta bazen kendimi evin dışında bulurdu fakat Kullman Madeni kadar uzak bir yere gitmezdi. Kaydırakta uyanırdı.

Kendini az da olsa rahat hissetti. Çocukluğu onu rahatlatmıştı. Ama o şeyi, nadiren de olsa, çocukkende görürdü...

Güneş yavaş yavaş batmaya başlamıştı.

Çok uzun bir süredir salıncaklarda oturuyordu. Bacakları uyumuştu. Bacaklarının açılması için ileri geri hareketler yaptı. Uyuşması geçse bile ayakları karıncalanmıştı.

Ayakları açılınca salıncaktan kalkıp evine doğru yürüdü.

Annesi kapıyı açık bırakmıştı veya unutmuştu. Hastalığı iyice ilerlemişti, Carl hem kendisiyle - Kate'le- hem de annesiyle ilgileniyordu.

Sakince içeri girdi. Çantasını rasgele bir yere fırlattı. Annesi salonda uyuyordu. Onu uyandırmadan. Mutfağa geçti. Bir bardak alıp çeşmeden su doldurdu ve kana kana içti.

Mutfaktan çıktı ve duvara elini sürerek odasına yol almaya başladı. Odaların içini süzerken banyoya geldi. Aynadan kendisine baktı. Kahverengi gözleri iyice solmuş, gözlerinin altında morluklar, düz saçları kabarmış ve dolaşmıştı.

Derin bir nefes aldı. Banyoya girmedi, kısa bir duşun iyi geleceğini düşünsede, duş esnasında başına gelebileceklerin senaryosunu zaten aklında yazmıştı ve bunlar hiç iç açıcı şeyler değildi. Odasının önüne gelince cebinden anahtarı aldı ve kapıyı açtı.

Kapıyı kapattı, üzerindeki kıyafetlerini çıkarmadan kendini dağınık yatağının üzerine attı.

Odasını incelemeye başladı. Duvarlar da bir sürü kağıt vardı. Kurşun kalemi ve titreyen elleri ile yaptığı resimler. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Deliler gibi ağlamak dışında pek bir şey yapmıyordu doğrusu. Çığlıklar atıyor, uyuyamıyordu.

Kontrolsüzce onu çizmesi etrafındakilerin kendinden uzaklaşmasını sağlıyordu...

Zihninden bir ses ona ormana gitmesi için baskılar yapsada o asla oraya gitmemeye yemin etmişti. Çünkü zihni hiçbir zaman onun yararı için çalışmıyordu.

Yavaşça sağına doğru döndü. Yüzü artık duvara bakıyordu. O an aklına Carl'la oynadığı oyun geldi.

Geceleri ailelerinden gizli o kulenin yanına giderlerdi. Kovalamaca, hayalet avcılığı gibi kendi uydurdukları oyunları oynarlardı. El fenerinin pili bitmeden asla eve dönmezlerdi.

***
Kısacık süren bir uykunun ardından yavaşça gözlerini araladı. Birkaç dakika daha gözlerini kapalı tuttu, uyuyamayaınca baş ucunda duran çekmecenin ilk gözünü açtı ve laptopunu aldı.

Bir süre açılmasını bekledi ve açılınca e-postalarını kontrol etti. Bir sürü e-posta gelmişti. Çoğunlukla Carl'dan, bir kısmı da Lauren'dendi.

İstediği üniversiteden de gelmiş e-postalar vardı. Ama kazanamamıştı.

Yaklaşık iki yıldır düzgünce okula gidemedi bu yüzden eğitimine ara vermişti.

Birkaç e-postayı okumaya karar verdi.
Hepsi aynıydı. Nasılsın, iyi misin, yardıma ihtiyacın var mı? Hepsi nasıl olduğunu biliyordu. Kötü ve daha da kötü olacaktı.

Laptopunu kapattı ve eski yerine yerleştirdi.

Yatağından kalkıp çalışma masasına doğru yürüdü. Annesi ile beraber çekildiği fotoğrafa baktı.
Buradan gitmek istiyordu. Ama annesi buna izin vermiyordu. Belki sorun bu evdeydi, yaşadığı bu orman kötülüğün ta kendisiydi belki... Onu kötü etkiliyordu.

Derin bir nefes aldı ve verdi. Eline kağıt kalemi alıp yine onu çizdi. Zihninde beliren o canavarı ancak bu şekilde uzaklaştırıyor kendisinden. Bantla çalışma masasına yapıştırdı.

Sandalyesine yaslanmış bir şekilde bir süre durdu. Aslında tetikte bekliyordu. Ne zaman ne olacağı belli olmuyordu. O şey her an gelebilirdi ve bu kez yarım kalan işini bitirebilirdi.

Masada duran ilaçlarına bakınca annesini düşündü. Acaba ilaçlarını içti mi?

Oturduğu yerden hızla kalktı ve koşarak alt kata inmeye koyuldu. Kate annesinin durumunu çok fazla kontrol edemiyordu fakat annesi hiç kontrol etmiyordu. Ölümünü tamamen kabullenmiş bir hali vardı.

"Anne ilaçlarını aldın mı?" diye seslendi. Ama annesi ses vermemişti.
"Anne?" diye yeniden seslendi hala uyuyor diye düşünde ama içine bir şüphe vardı. Annesinin hastalığı gittikçe ilerliyordu. İlaçlarını düzenli kullanması gerekiyordu. Ama yapamıyordu.

Mutfağa gelince annesini yere yığılmış olarak buldu. Onun bu durumunu gördüğünde yaşadığı şoku atlataması birkaç dakikasını alsasa kendine geldiğinde panikledi ve çığlık attı. Onun yanına otururdu ve onu sarstı.

"A-anne, anne uyan!" diye bağırmaya başladı. Ağlıyordu.

Tezgahın üzerinde duran telefonu aldı. Ve eliden geldikçe çabuk ambulans çağırdı. Gerçi ambulans ne kadar kısa sürede gelecekti ki?

Elleri titriyordu. Annesinin yüzüne su döküyordu. Nabzını kontrol etmeye korkuyordu. Eğer annesi de ölürse yapayalnız kalacaktı, gece terörü artacaktı. İkisininde olmasını istemiyordu.

Annesinin elini sımsıkı tuttu ve dua etmeye başladı. Ağlamaktan gözleri acıyordu.

Dakikalar hızla birbirini kovalarken annesi için zaman daralıyordu, Kate için zorlu günler daha da yaklaşıyordu.

"Anne." dedi son kez. Başı ağrımaya başlamıştı. Zihnindeki sesler çığlık atarken kendini çığlık atmamak için zor tutuyordu.

Ambulansın sesini duymaya başladığında her şey için çok geç olduğunu biliyordu. Çığlıklar eşliğinde yaşadığı hayata lanetler okumaya başladı.

Ama bir an bile annesinin elini bırakmadı.

En sonunda görevliler onu aldı. Ve gittiler. Kate'in binmesine izin vermemişlerdi. Kate kapının girişindeki duvar yaslandı. Başını dizine dayadı.

"Tanrım beni neyle sınıyorsun?"

Selam. Fark ettim de tarihler saha eskiye dayanıyormuş. Bu tarihler sözde yaptığım 2.düzenlemenin tarihleriymiş. Yani yazdıklarımın tamamı Eylül 2017'den başlıyor. Bundan sonrakine düzenleme tarihlerini yazmayacağım.

Kate The Chaser ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin