Bir hafta oldukça hızlı geçmişti. Sungjae'nin heyecanını herkes görebiliyordu ve onu evde de okulda da zaptetmek iyice zorlamıştı. Dürüst olmak gerekirse, Jungkook bu iş artık bitiyor olduğu için mutluydu, hayatının en zor aylarını geçirmişti, ve bunun sonucunda hayatında çocuklara yer olmadığı fikrine varmıştı, çünkü bazen Jungkook bir yaşındaki çocuklar gibi davranıyordu ve kendiyle aynı akıl yaşında olan biriyle tartışmak kolay değildi, her iki taraf da inatçının önde gideniydi. Ama, diğer bir yandan da, küçük çocukla bu kadar çok zaman geçirmeyi özleyeceğini kabul ediyordu, bir şekilde epeyce yakınlaşmışlardı aslında, özellikle de Sungjae'nin resim ve çizime ilgisini öğrendikten sonra. Çok tatlıydı, ve böyle zamanlarda çocuk dayanılabilir oluyordu. Küçük olan bir elinde çizim defteri diğer elinde de minik avucuna sıkıştırdığı boya kalemleriyle yanına gelip ondan yardım isterdi çünkü; Kookie hyung bir sürü şey biliyor ve ben de en iyisinden öğrenmek istiyorum, Jungkook böyle anları beklentiyle karşılarken bulurdu kendini. Böyle anlarda, Jungkook başardığını hissederdi, sanki büyük bir ödül kazanmış gibi, göğsü gurur ve neşeyle kabarırdı.
Jungkook evindeki sesli bağırışları ve kahkahaları özleyecekti, şimdiyse tekrar sessiz ve huzurlu olacaktı. Belki arada sırada küçük çocuğu evine çağırırdı kalması için.
Kapı açılıp üstteki çanların çınlamasıyla Jungkook daldığı düşüncelerinden uzaklaştı. Tezgahın arkasından kapıya baktı ve Seokjin'in yüzünde kocaman bir gülümsemeyle önünde durduğunu gördü. Genç olanın beyni iki saniyelik bir duraksamadan sonra Seokjin'in gerçekten de karşısında olduğunu nihayet kavradı ve hızla ayağa kalktı, dizini masaya çarpsa da tezgahın etrafını turlayarak kollarını sıkıca kuzenine sardı.
"Vay canına, beni gördüğüne bu kadar çok mu sevindin?" Kıkırdadı Seokjin, kollarını beline dolayarak sarılışına karşılık verdi, çünkü o da küçük kuzenini özlemişti.
"Bu kadar erken gelmeni beklemiyordum hyung." Jungkook'un yüzünde kocaman bir gülümseme vardı, normalde huzursuz hissettiği tavşan dişlerini umursamazca sergiliyordu bu kez.
"Evet, sabah uçağıyla gelmeye karar verdim ve şimdi eğer istersen öğle yemeği için boştayım." Seokjin göz kenarlarının mutlulukla kırışmasını sağlayacak kadar içten bir şekilde gülümsedi, düzgün dişleri sergileniyordu ve onu böyle görmek çok güzel hissettiriyordu, kuzenini bu kadar çok özlediğini bilmiyordu.
"Elbette! Bekle eşyalarımı alayım da gidelim." Tekrar stüdyo odasına ilerledi, büyük odada bulunan Jiyong ve diğerlerine dışarı çıkacağını bildirdikten sonra ceketini aldı ve iki kuzen neşe içinde sohbet ederek dövme salonundan çıktılar.
Akşama kadar birlikte vakit geçirmişler; Japonya'daki seyahat, Jungkook'un işi ve Sungjae hakkında sohbet etmişlerdi. Genç olan nihayet cesaretini toplayıp zor durumda kalınca Jimin'i arayıp yardım istediği olaydan bahsetmişti kuzenine.
"Beni arayıp haber vermeliydin." Dedi Seokjin hafif endişeli bir tonda, Jungkook yaptığı çizimden kafasını kaldırıp ona baktı.
"Biliyorum ama seni endişelendirmek istemedim..." Dedi, yardım istemek zorunda kaldığını sesli bir şekilde itiraf etmek kendini öncesinden daha da aptal hissetmesine neden olmuştu.
"Sorun yok gerçi." Donghyuk'un sesini duymasıyla Seokjin'in dikkati ona yöneldi. "Duyduğuma göre tatlı öğretmenden yardım istemiş." Jungkook kıstığı gözleriyle büyük olana baktı, beyin gücüyle onu boğmaya çalışıyordu.
"Oh? Jiminnie mi?" Gözlerini tekrar kuzenine çevirerek merakla sordu Seokjin. Jiminnie? İkisi o kadar yakınlar mı? Jungkook öğretmenin adını duymasıyla gergince yutkundu ve elinden geldiğince normal bir şekilde kafasıyla onayladı, durduk yere Jimin'in gülümsemesi aklına gelince nasıl da telaşlandığını diğerlerine belli etmek istemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babysitter // Jikook [Çeviri] ✓
FanfictionÇeviridir. Yazardan bizzat izin alınmıştır. https://www.asianfanfics.com/story/view/1032334/babysitter-fluff-t-jikook-sliceloflife @callmenolan'a ithafen.