Calum Hood'un Hollywood filmlerinden fırlamış gibi görünen Hollywood'daki evine geldiğimizde, doğrudan terasa çıkmıştık. Teras, alabildiğine yeşilliğe bakıyordu. Hollywood tabelasının ise arka tarafta bir yerde kaldığına emin gibiydim.
Manzarada şöyle bir gözlerimi gezdirdikten sonra, sanki hayatım boyunca böyle lüks yerlerde yaşamışım gibi olağan bir havayla, "Güzel manzara." dedim Calum'a. Kibarlığı da elden bırakmamak gerekti tabii.
"Teşekkürler." derken bana arabaya binmeden önce vaat ettiği o buz gibi birayı uzatmıştı. Sanki yeterince sarhoş değilmişim gibi şişeyi aldım ve biradan bir yudum içtim. Ama bu geceyi ayık kafayla atlatmam zaten mümkün değildi.
Manzaraya son bir bakış daha attıktan sonra Calum'un peşinden, yumuşak görünümlü beyaz koltuklara doğru gittim. Diğerleri de çoktan koltuklara yerleşmişlerdi, Ashton'dan en uzakta olana yerleştim. Ama bu, aynı zamanda onu en iyi görebileceğim koltuktu da.
Ashton sözünü tutarak benimle konuşmaya çalışmadı. Hatta bana baktığı bile söylenemezdi. Ama diğerlerinin bakışları sürekli aramızda gidip geliyordu, sanki kıyametin kopmasını bekliyorlardı. Ortamdaki gerginliğin rahatsızlığıyla yerimde kıpırdandım.
"Lily, sana bir şey sormak istiyorum." dedi Calum bir anda. " Geçen gün Ashton benimle bu konuda iddialaşıyordu da. Lütfen ona buz hokeyinin Kanadalıların icadı olmadığını söyler misin?"
Calum'un bir anda böyle bir şeyden konu açmasının şaşkınlığının yüzüme yansımasına engel olamadım. Üstelik bunu o kadar normal bir şekilde yapmıştı ki, bizi gören biri saatlerdir havadan sudan konuşuyormuşuz da konu öyle buralara kadar gelmiş sanırdı. Kendimi Calum'un bu doğal haline gülmekten alıkoyamadım. Küçük kahkaham ise diğerlerinin de gevşemesini sağlamıştı.
"Şey, aslında haklısın, Calum. Buz hokeyini biz icat etmedik. Biz sadece onu daha iyi bir hale getirdik."
"Önceki hali nasıldı bilmiyorum ama iyi bir şey yaptığınıza eminim." derken yerde duran şişesini güzel, uzun parmaklarıyla kavradı ve birasından bir yudum aldı. "Sen hokey oynar mısın?"
"Ah, hayır. Ama en yakın arkadaşım çok iyi bir hokey oyuncusudur. Ben buz patenini tercih ediyorum." Bir an duraksayıp kendi kendime güldüm. "İşin için sopalar girince, beni yok sayabilirsiniz."
Diğerleri söylediğim şeye sırıtırlarken Calum'u taklit edip biramdan içtim, cevabımın bu kadar olduğunun bir sinyaliydi bu. Ama artık herkesin dikkati benim üzerimdeydi ve belli ki daha çok konuşmamı bekliyorlardı.
"Kanada'dan buraya neden geldin?" diye sordu Luke, beklediğim şekilde.
"Burada okuyorum." dedim sadece ama beklentili bakışlar hala üzerimde, benden daha fazla anlatmamı bekliyorlardı. Bir hikaye istiyorlardıysa, hikayelerini alacaklardı o halde. "Şey, asında ben Kanada'da ekonomi bölümünü bitirmiştim. Ama daha o zaman bile bir bankacı falan olmayacağımı biliyordum, hayalim bu değildi. Yani, bu bölümü aslında sadece hayalime ulaşabilmek için okumuştum. Kanada'da da tıpkı buradaki gibi direkt hukuk okuyamıyorsunuz. Önce herhangi bir bölümden lisans yapıp sonradan hukuk yüksek lisansı yapmanız gerekiyor, benim de hayalim buydu."
"Ama bir şekilde yolun Amerika'ya düştü." dedi Michael sorarcasına.
"Bir şekilde düşmedi tabii ki, önce bir başvuru yapmam gerekti." diye dalga geçtim onunla. "Ama aslında her şey bir aşk uğruna başlamıştı, oldukça klişe yani."
Gözümün ucuyla Ashton'a baktığımda bakışları uzakta bir yerlere odaklanmıştı, bu hikayeyi o da biliyordu.
"Bu konu şimdi ilgimi çekti işte." dedi Michael, yüzündeki yamuk sırıtışla doğrularak. Sonra Ashton'a kısa, piç bir bakış attı.
![](https://img.wattpad.com/cover/121034820-288-k911597.jpg)