- 7 -

63 8 1
                                    

Toronto'da yapılacak konserin sahne arkasında 5SOS'la tanışabilmek için binlerce hayran hazırladıkları videoları yollamışlardı ve bu sabah, kazananların isimleri açıklanmıştı. Şanslı üçlünün arasında benim ismim yoktu. Ama zaten hayatım boyunca şanslı biri olmamıştım.

Bu duruma yıkıldığım falan da söylenemezdi yani.

Yarışmayı unutup günlük hayatıma geri döndüm.

*****

Müziğin ritmiyle uyumlu olarak yanıp sönen renkli ışıklar kafamın iyice güzel olmasını sağlamışken içkimden bir yudum daha aldım. Votka içimi ısıtarak mideme doğru indiğinde keyifli bir çığlık koyverdim ve Bryce'ın belime dolanan koluna kendimi bırakarak ona yaslandım.

Okuldakilerle biraz kafamızı ağır hukuk derslerinden uzaklaştırmak için gece dışarıya çıkmak istemiştik. Ama neredeyse grubun yarısı planı ektiği için sadece beş kişi falandık, ki şimdi en yakın arkadaşımmış gibi sarmaş dolaş olduğum Bryce bizim bölümden bile değildi. Onunla daha bir saat önce falan tanışmıştım, bizim gruptakilerden birinin çocukluk arkadaşı gibi bir şeydi.

Bryce dudaklarını kulağıma yaklaştırıp bir şeyler söylemeye başladığında, yüksek müziğin arkasından ne dediğini anlayabilmek için dikkat kesilmek zorunda kalmıştım.

"Şuradaki kızlara bak şimdi." dedi ileride kümelenmiş gürültülü bir kız grubunu işaret ederek. Kızların hepsi, ancak mahrem yerlerini örtmeye yarayacak kadar kumaş kullanılmış kıyafetler giymişlerdi ama neyse ki açıkta kalan hiçbir yerleri de makyajlarının ardından görünmüyordu. "Hepsi blogger olmanın peşinde. Sürekli fotoğraf çektiklerini görebiliyor musun?"

Gerçekten de bir anda gece kulübünün içi kızlardan birinin telefonundan çıkan flaşla aydınlandığında hepsi de oraya dönerek poz vermişlerdi. Bryce'a kıkırdayarak selfie çekiliyormuş gibi salak bir poz vererek kızları taklit ettim.

İçeri girdiğimizden beri ikimiz insanları inceleyerek onları en mean girls halimizle yorumluyorduk. Ve yalan söyleyemem, bu uzun zamandır yaptığım en eğlenceli şeydi. Bir süredir bu kadar çok kıkırdadığımı hatırlamıyordum bile. Şeyden beri...

Düşüncelerimin yöneldiği doğrultuyu fark ederek başımı salladım ve onları gittikleri rotadan saptırdım, ki bunu becermek sarhoş kafayla çok da zor olmamıştı.

"Çok güzel görünüyorsun."

Konunun bir anda değişmesiyle afallayarak Bryce'a döndüm ve ne dediğini algılamaya çalışarak gözlerimi kırpıştırdım.

"Şuradaki gruba ne diyorsun peki?" diyerek konuyu tekrar yüz seksen derece döndürdüğünde, kafasıyla işaret ettiği yere döndüm. "Bir avuç marjinal tip. Zengin oldukları her hallerinden belli, masalarına gelip giden içkilere baksana."

Bakışlarım tek bir noktaya sabitlendiği sırada kulaklarıma doğru tırmanan sıcaklığı ve kalbimden mideme doğru inen uyuşukluğu hissedebiliyordum.

"Yüzlerindeki gülümsemelere aldanma sakın, hepsinin mutsuz birer piç olduğuna eminim."

Bryce kıkırdadı ve beni iyice kendisine doğru çekti. Ama tüm uzuvlarım kontrolümden çıkmış ve uzayda süzülmeye başlamış gibi hissettirdiğinden ona karşı çıkmadım. Çünkü şu an ilgimi sadece tek bir yere odaklayabilecek kadar bilincim kalmıştı.

Bryce'ın marjinaller diye bahsettiği grubun arasından gülüşünü görebiliyordum. Üzerindeki koyu renkli, desenli gömleğin düğmeleri göğsünün yarısına kadar açık bırakılmıştı. Sağ elinde bir viski bardağı tutarken öbür eliyle de arkadaşının omzuna bir şaplak atıyordu.

Bilincim yalnızca tek bir şeye odaklanabilecek kadar açık demiştim ya, Ashton Irwin'i izlemeye dalmışken Bryce'ın elinin belimden kalçalarıma doğru kaydığını fark edememiştim işte. Ashton'ın güzel gülümsemesine kaptırmıştım kendimi ve benimle mesajlaşırken de böyle gülümseyip gülümsemediğini merak etmiştim.

Ve sonra bir anda, Ashton'ın bakışları beni bulmuştu.

Ve aynı anda Bryce'ın dilini boynumda gezdiriyor olduğunu fark ederek yerimde sıçramıştım.

"Ne sikim-!"

Dehşetle kendimi ondan uzağa fırlatıp tiksinmiş bir şekilde boynumu sildim. Tanrım, yemin ederim, vücudumdaki tüm tüyler diken diken olmuştu. Yüzündeki sinir bozucu, gevşek gülümsemeyle tekrar bana yaklaştığını gördüğümde var gücümle Bryce'ı uzağa ittim.

"Uzak dur!"

Beni duymamıştı bile.

Elimdeki bardağı bistroya bırakarak arkama bile bakmadan kalabalığın arasına karıştım ve kendimi dışarıya atmak için acele ettim. Bir mekanda iki pislik çuvalıyla birden karşılaşmak şu an için bana oldukça ağır gelmiş olmalıydı.

Temiz havayla buluştuğumda kısa bir an için duraksayıp nefeslendim. Bryce'ın üzerimde gezinen dili tekrar aklıma geldiğinde gözlerimi sıkıca kapatarak buruşuk bir suratla yeniden boynumu sildim. Taksiye binmektense biraz yürümenin kafamı açabileceğini düşünerek hareketlendim, zaten bu lanet şehirde taksiye binmek bir servetti!

Ashton acaba o bakıştığımız kısa saniye boyunca beni tanıyabilmiş miydi? Sonuçta içerisi karanlıktı... Ve göz göze geldiğimizden bir saniye sonra ben yerimden sekiz metre sıçrayarak temasımızı kesmiştim...

Kafamdaki sorular arkamdan gelen adım seslerini fark etmemle bölündüğünde, daha arkamı dönemeden bir beni kolumdan çekerek ara sokağa sokmuştu bile. Sırtım sertçe duvara çarpıldığında dudaklarımdan kısa bir inleme kaçmıştı.

"N'oluyor-?"

Bryce'ın koyu renk gözlerini yüzümün dibinde gördüğümde ellerinin kıskacından kaçmak için çırpındım. Ama güçlü parmakları kollarımı sıkıca kavramış ve beni duvara sabitlemişti.

"Neden öyle hemen kaçıp gittin?" diye sordu yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle. Sanki yaptığı şeyin ve rahatsızlığımın farkında değilmiş de her şey yolundaymış gibi davranması tüylerimi diken diken ediyordu.

"Bırak beni." dedim soğukça, tek kaşımı havaya kaldırarak. Ama tavrımdan hiç de etkilenmiş gibi değildi, belki de sarhoşken sandığım kadar da korkutucu değildim. Üzerime doğru eğilip yüzünü boynuma soktuğunda istemsizce gerilemeye çalıştım ama arkamdaki duvar tabii ki de bana izin vermiyordu.

"Hadi ama. Kanadalıların daha kibar olması gerekmez mi? Neden sadece bana ayak uydurmuyorsun?"

"Çekil üzerimden!"

Onu üzerimden atmaya çalışsam da hiçbir işe yaramıyor gibiydi. Karanlık bir ara sokaktan birilerine sesimi duyurabilir miydim? Duyursam bile kimse yardımıma gelir miydi? Daha önce hiç böyle bir şey yaşamamıştım ve bedenim durumun şaşkınlığıyla tepki bile veremez olmuştu. Kalp atışlarım bile normal halinden sapmamıştı, hatta aksine, etrafımdaki her şey yavaşlamış gibiydi.

Ta ki...

"Hey!"

Daydream [Irwin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin