Multimedia Heaven. İyi okumalar!
✖✖✖✖✖
Yatağımda uzanmış, gözlerimi huzurla kapatmış eski anılarımı; annemi, babamı, Kimberly'yi düşünüyordum. Ne güzel günlerdi. Aklıma annemle olan anılarım geliyordu.
*****
"Buradayım bebeğim. Buradayım. Sakin ol." diye mırıldandı annem beni sakinleştirmek amacıyla. Alnımdaki boncuk terleri elinin tersi ile sildi ve oraya bir öpücük kondurdu. "Hadi, anlat bana. Ne gördüğünü anlat bebeğim."
"A-anne, y-yangın vardı... A-arabalar yanıyordu... B-bizim arabamız da vardı anne. Ve babamla sen de o-onun içindeydiniz..." diye mırıldandım nefes nefese. Gözyaşlarımın aktığını fark eden annem gözyaşlarımı silip bana sıkıca sarıldı ve bir süre saçlarımı okşadı. Bu beni biraz sakinleştirmişti.
"Sadece kötü bir kabustu bebeğim..." Dedi ve geri çekilip bana gülümsedi. "Asla seni bırakmayacağım bebeğim... Daima yanında olacağım. Tamam mı?" dedi. Gülümsedim.
"Söz mü?"
"Söz."
*****
Ama annem sözünü tutamamıştı. Gördüğüm kabustan sadece bir gün sonra, kabusum gerçekleşmişti.
*****
Yavaşça gözlerimi araladım. Yan tarafa dönüp tekrardan uykuya dalmaya çalıştım ancak susadığımı hissettim. Ayağa kaltım ve ayağıma pandiflerimi geçirdim. Yavaşça odamdan çıkıp merdivenlerden indim. Alt kata indiğimde, salonun ışığının açık olduğunu fark ettim. Bu saatte kim ayakta olabilirdi ki? Yavaşça salona girdiğimde, evin tüm çalışanlarının ayakta olduğunu, bazılarının da sessizce ağladığını gördüm. Ben salona girdiğimde bütün gözler bana çevirildi. Beni herkesten sonra fark eden Kimberly'nin dudaklar ı arasından bir hıçkırık koptu ve ağlaması şiddetlendi. Onu öyle gördüğümde kalbimde bir acı hissettim. Birşeyler olduğunu seziyordum. Kötü bir şeyler... Hemen yanına adımladım ve ona sıkıca sarıldım. Bir süre öyle kaldıktan sonra ondan ayrıldım ve minik ellerimle yüzünü sildim.
"Neden ağlıyorsun Kimberry?" diye fısıldadım. Ona her zamanki gibi benim taktığım adla seslenince yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesi yerini aldı. Ama buruk ve acı dolu bir gülümsemeydi bu.
"Çok üzgünüm bebeğim..." diye fısıldadığında, kalbimdeki acının nedensizce arttığını hissettim.
"Neden üzgünsün Kimberry?" diye sordum.
"Çok küçüksün çünkü..." diye cevapladı beni.
"Ama bu üzgün olman için yeterli bir sebep değil ki," dedim gülümseyerek. Hafifçe kıkırdadı. Daha sonra geri eski haline döndü.
"Üzgünüm bebeğim. B-bunu kaldırabilecek yaşta değilsin çünkü." dedi iç çekerek.
Gözlerimi devirdim. Bana neler olduğunu söylememekte kararlı gibiydi. Etrafıma bakındım ve eksikiği o zaman fark edebildim.
"Hey, Kimberry."
"Efendim Brooke?" diye sordu tedirgin bir şekilde, ağlamaktan kızarmış gözlerini tekrardan bana dikerek.
"Annem ve babam neredeler?" diye sordum,nedensizce az öncekinden daha kısık çıkan sesimle. Kimberly'nin şiddetli göz yaşları ve hıçkırıkları yerine gelirken ortam ölüm sessizliğine bürünmüştü.
"Çok üzgünüm Brooke." diye fısıldadı Kimberly tekrardan, kolları bedenimi sararken. İşte o zaman anlamıştım. Üzgün olmasının nedeni annem ve babamdı.
*****
Kapının iki defa tıklatılması, ardından açılması ile gözlerimi açtım ve yatakta doğruldum. Benden yaşça büyük şirin bir kız kafasını uzattı kapının aralığından.
"Girebilir miyim?"
"Evet." diye cevapladım gülümseyerek. O da gülümseyerek içeri girdi ve yanıma gelip yatağıma oturdu. Güzel bir kızdı. Omuzlarına dökülen, düz açık kahverengi saçları vardı. Yüzündeki gamzeleri çok tatlı görünüyordu ve gülümsemesine mükemmellik katıyordu. Masmavi gözleri ise minik parıltılarla süslüydü. Gözlerini gözlerime diktiğinde gülümsemesi kayboldu.
"Neden ağlıyorsun?" diye sorduğunda afalladım. Ağladığımı fark etmemiştim.
"Aklıma eski anılarım geldi de..." diye cevapladım sorusunu elimin tersiyle yanaklarımdaki ıslaklığı silerken.
"Hmm." dedi bakışlarını yere dikerken. Diyecek bir şey bulamıyordu muhtemelen. Kafasını geri kaldırıp elini bana uzattığında güzel gülümsemesi yüzündeki yerini almıştı.
"Ben Heaven." dedi.
"Ben de Brooklyn," diye karşılık verdim elini hafifçe sıkarken. "Ama kısaca Brooke diyebilirsin. Tanıştığıma memnun oldum." dedim gülümseyerek.
"Ben de." diye karşılık verdi.
"Kaç yaşındasın?" diye sordu.
"10." diye cevapladım. "Sen?"
"12." dedi gülümsemeye devam ederken. "Ama bu sorun değil, hala arkadaş olabiliriz." diye ekledi.
"Tabii ki." diye cevapladım. Biz birbirimizi tanımaya devam ederken aşağıdan gelen seslerle sessizleştik.
"Banane istiyorum işte. Ben istiyorsam olur Gabriel!" diye bağırdı birisi.
"Tabii ki olur efendim. Ama Bay ve Bayan Spencer'ın izni olmadan olmaz." diye cevapladı Gabriel.
"Ya banane! Ben şimdi istiyorum, akşama kadar beklemeyeceğim!" diye cevapladı geri. Erkek sesine benziyordu. Heaven gözlerini devirdi ve bıkkınlıkla ayağa kalktı. Odamdan çıkarken onu takip ettim. Aşağı indiğimizde ikisinin de gözü bize çevirilmişti. Gabriel'in yanındaki çocuğa çevirdim gözlerimi. Muhtemelen benim yaşımdaydı. Dalgalı, Heaven'nınki gibi açık kahverengi saçları vardı. Gözlerindeki büyüleyici maviyi bulunduğum yerden seçebiliyordum.
"Darian, yine neler oluyor?" diye sordu Heaven.
"Gabriel bana motorsiklet almıyor!" diye bağırdı sinirle. Ne kadar kaba, diye düşündüm. Daha sonra çocuğun gözleri bana çevirildi. Beni baştan aşağı süzdü.
"Bu kim?" diye sordu basitçe. Soruyu bana yöneltmediği gerçeği, kendimi gereksiz bir eşya gibi hissettirirken, gözlerim doldu. Ben kibar ve hassas birisiydim. Özellikle de ailemi kaybettikten sonra daha da hassaslaşmıştım.
"Brooklyn." diye cevapladı Heaven kısaca. Geleceğimi biliyor olmalılardı.
"Ha, şu annesi ve babası trafik kazasında ölen kız mı?" diye sorduğunda, zaten dolu olan gözlerimin daha fazla dolduğunu hissettim. Bu çok kırıcıydı. Koşarak merdivenleri çıkarken Heaven'ın Darian'a kızdığını işittim. Odama girip kapıyı çarptım ve kendimi yatağa attım. Yaklaşık bir dakika sonra kapım tıklatıldı.
"Brooke. Benim, Heaven. Girebilir miyim?" diye sordu Heaven. Gözyaşlarımı silip kafamı salladım, daha sonra beni görmeyeceği aklıma geldi ve sesli bir şekilde onayladım. Yavaşça kapıyı araladı ve içeri girdi. Yanıma oturdu ve elimi tuttu.
"Onun yaptığı kabalık için çok özür dilerim. Sadece aklına geleni söyleyen birisidir, seni kırmak istememişti aslında." diye açıklamada bulundu. Kafamı salladım. Yavaşça kollarını etrafıma doladı.
"Ağlama Brooke," dedi ve benden ayrılıp gülümsedi. "Tüm zorlukları hep birlikte aşacağız tamam mı?" dedi gülümseyerek.
"Tamam." dedim gülümseyerek. Çok sıcakkanlıydı. Aynı kardeşiymişim gibi davranıyordu. Ben de onu ablam gibi görmeye başlamıştım. Abla-kardeş bunun üstesinden gelecektik.
✖✖✖✖✖
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen! :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nightmare
Teen FictionMasum bir dilek; Tertemiz bir sayfayı kirletebilir. Güzel bir hayatı mahvedebilir. Bir çok hayata mal olabilir. Ama aynı zamanda, aşkın yolunu açabilir. Olacaklardan habersiz, masum ve umutsuzca asla gerçekleşmeyeceğini düşündüğü dileğini dileyen Br...