ONUN YÜREĞİNİ KAZANMAK İMKANSIZ
Zengin, tehlikeli, yakışıklı, geçmişi sırlar ve kötülüklerle dolu bir adam; Cem.
Yaşadığı bütün hayal kırıklığına rağmen dimdik ayakta kalmaya kararlı, genç, güzel ve bir o kadar da çılgın bir genç kız, Ecem.
Çocuksu...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ADI BENDE SAKLI ÇIKTI ŞİMDİ TÜM KİTAP SATILAN HER YERDE.
#MüjdeAklanoğlu
#DestekYayınları
Bilirsiniz; en çok yaralı insan acıtır başkasının canını.
Çünkü ancak kanayan kullanır başkasını yara bandı misali yarasına...
*
2. BÖLÜM
*
Altı yıl sonra
*
Bir zamanlar hayata umutla bakan küçük bir kız vardı bu gökyüzünün altında.
Başını her kaldırdığında ufuklara masum bir aşkla bakan, haylaz gözlerini nereye çevirse sevdiğinin hayalini gören, onun kalbine girmek için her yolu deneyen ufak bir kız. Yaralı aslan Eymen Sancaktar'ın gözbebeği, canından öte tuttuğu minik kardeşi... Küskün Prenses Esme Sancaktar'ın doğurmadığı bebeği, can yoldaşı, tutunduğu tek varlığı, ailenin en ufak kızı, asi miniği; Ecem Sancaktar. O; Sancaktar ailesinin son ferdi...
Güneşin hafifçe oynaştığı yüzünde, açık kahve gözleri kehribar rengi hareler bırakarak cam gibi parladı. Baskın bir heyecanla dolgun kırmızı dudağını dişlerinin arasına alıp, hoyratça dişledi. Çok büyümüştü bu genç kız, artık genç bir kadın olmuştu. Ve şimdi heyecanlıydı. Bugün ona çok istediğini hediye edecekti!
Yanında duran bu paket dışında ondan istediği en değerli şeyini: Kendini verecekti!
Bunu düşününce bile yanakları edeple yanmaya başladı. Utangaç yüzündeki haylaz gülümsemesi güneş misali açılırken, bu hareketi elmacıkkemiklerinin belirginleşmesini ve yüzünün diriliğinin pürüzsüzlüğünü ortaya koymasını sağladı.
Bir zamanlar hayallerini süsleyen erkek, hayal kırıklığı olarak geçmişte kalmıştı! Cem; onun ilk aşkıydı! Umutsuzca sevdiği, hiçbir zaman kendini kabul ettiremediği tek adam ve asla ona kendini tam bir kadın olarak gösteremediği ilk kişiydi... Hayallerine umutlar asmış, aşk konulu gönül duvarlarına sözler yazmıştı onun için... Ama Cem, azıcık bile sevmemiş, mutlu son diye bir şey hayatlarında olmamıştı... Değmez bir adamın yılanı bile deliğinden çıkaran tatlı sözleri için, tüm umutlarını ve genç kızlık düşlerini yitirmişti Ecem. Belki çocukluktu yaptığı o vakit, lakin o zamanlar bile onun eşsiz sevgisiyle yüreği çabuk olgunlaşmıştı. Aradan ne kadar zaman geçmişti? Seneler ne çabuk yenmişti bu hain duyguyu! Zaman her derdin ilacı, geleceğin köklü ağacı mıydı gerçekten? Hayat yeni neşelere meyve verirken, unutmuştu galiba onu! Unutmuştu!
Evet, bu sefer dönüş olmayacaktı, çoktan unutmuştu!
Ablasının hiçbir şey demeden onları terk etmesinin üzerinden beş kocaman yıl geçmiş, Esme'nin Rüzgâr'ı terk etmesinin arasından, Cem'i ve eniştesini bir daha görmemişlerdi. Hoş Cem'i son görüşü ofiste olmuştu. Abisinin uğrattığı bu ikinci yıkımı kaldıramayan annesi, onu da yanına alarak gittiği yurtdışı macerasını, babasının hastalanmasıyla bitirivermişti.