dört - kahvaltı

905 144 67
                                    



j i m i n

"Günaydın Jimin"

Sabahın altı buçuğunda bu mesajla uyanmıştım Yoongi'nin evinden ayrıldığım günden sonraki gün. Ev sahibimle farkında olmadan arkadaş olmuştum. Aslında farkında olmadan değildi, dün ona kurabiye alırken aklımda arkadaş olmayı zaten planlamıştım. Ama korkuyordum. Dün ise korkmama hiç gerek kalmadığını fark ettim.

Çünkü bana gülmüştü. Öncesinde onu gülümserken görmüştüm sadece. Gerçek gülüşünü dün görmüştüm. Ben ona sadece anlatmak istediği bir şey olursa dinleyeceğimi söylemiştim, oysa bana gülmüştü ve içimdeki korku parçacıklarını yok etmişti. Onun gülüşü kalbimde daha önce orada olduğunu bilmediğim bir kapıyı açmıştı. Gerçekten tanımak istemiştim o gülüşün sahibini. Yorgun gözlerinin altında saklanan kişiliği. Sanırım ilk defa o zaman itiraf edebildim kendime bir insanın bir insandan ne kadar çabuk hoşlanabileceğini.

O gülüşü bir kere daha görmek istiyordum ama bunun yetmeyeceğini biliyordum. Çünkü gülüşü gider gitmez tekrar görmek isteyecektim. Gülmese bile yüzünü görmek isteyecektim. Biliyordum.

Ona kurabiye götürmek belki de aptalca bir fikirdi. Ama sonuç olarak telefonuma dün gece hiç beklemediğim bir anda mesaj olarak dönmüştü bana bu.

Ayrıca, ağzından çıkan bazı sözler...

Kafamdan çıkmaları imkansızdı.

"Evet, ama neyse ki gülüşün güzel."

"Sen daha tatlı geldin."

Şimdi de sabah sabah telefonuma gelen bu mesaj. Dün gece ona ne cevap vereceğimi düşünmem yarım saatimi almıştı. Aslında mesajımı silip yeni bir şey gönderecekken yanlışlıkla o saçma sapan mesajı gönderdim. Her ne kadar bazı korkularım gitse de, utangaçlığım hala yerindeydi. Asıl ben bugün bana güldüğün için teşekkür ederim de ne demekti? Bu bir ev sahibine söylenir miydi?

Gece büyük ihtimalle uyuduğu için bu mesajıma yanıt vermemişti. Ondan mesaj beklerken ben de uyuyakalmıştım ve şimdi onun mesajıyla uyanmıştım. Sonbaharın soğuk havası balkondan içeri vuruyordu. Üzerime bir şey geçirmeden soğuğu karşılamak için balkona çıktım. Soğuğu bazen severdim.

Telefonum hala elimdeyken mesaj yazdım Yoongi'ye.

"Günaydın Yoongi hyung."

Mesajımı gönderir göndermez yukarıdan bir ses duydum. Mesaj sesiydi. Yoksa...

Balkonun ucuna gidip kafamı kaldırıp yukarı baktım. Oradaydı. Yoongi de balkona çıkmış elinde telefonuyla etrafa bakınırken beni gördü. Görür görmez gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Günaydın!" diye bağırdım.

Gözleri uykuluydu. O anda fark ettim ki, büyük ihtimalle benim de yüzüm şişti ve oldukça çirkin görünüyordum. Ona ise uykulu hal o kadar yakışıyordu ki, hatta çekici bile görünüyordu. Ben hala ona bakarken gülümsedi.

"Bağırma Jimin saat sabahın altı buçuğu."

Sesi... Uykudan yeni uyanmış sesi. Birden esen sert rüzgarla üşüdüm. O anda üstsüz olduğumu fark ettim. Birden kızardım ve gözlerimi kaçırdım. "Bekle hyung, soğuk biraz," deyip bir anda içeriye kaçıp utançla olduğum yerde biraz tepindikten sonra üstüme bir tişört geçirdim. Tekrar balkona çıkıp yukarı baktığımda Yoongi gülüyordu. Gülüşünü tekrar gördüğüm için içim hemen ısınmıştı ve bunun giydiğim tişörtle alakası yoktu. Bir gülüşün insanın içini nasıl ısıttığını herhangi bir fizik kuramı açıklamıyordu. Açıklıyorsa da ben bilmiyordum.

yellow house | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin