Hatırlatma:
Gemma dokunsam ağlayacakmış gibi duruyordu ama malesef onu teselli edebileceğimi sanmıyordum. Çünkü donup kalmıştım, bedenime aşırı kırılmış kalbim hükmetmediyordu ve bu yüzden gözlerimden yaşlar dökülmeye başlamıştı. Hıçkırmıyordum, sarsılmıyordum, sadece öylece boşluğa bakıp gözlerimden o hain damlaların inişini kolaylaştırıyordum. Böyle ağlamam oldukça korkunç bir görüntü olmalıydı.
"Ben... Ben yüzümü yıkayıp gelicem" dedim sesim çatlayarak. Tökezleyerek büyük evdeki banyoya ulaştım. Aynanın karşısına geçtim ve resmen haykırmaya başladım. Yaklaşık yirmi dakika sonra aşağıya inebildim. Salona girdiğim gibi donup kaldım.
Gemma'nın ağzı bir karış açıktı ve kumandayı yere düşürmüştü. Televizyona bakıyordu. Vee... Şey, ımm televizyonda ben vardım.
"Prenses Dawson bu gün Alman basınından bir dergiye verdiği ropörtajda tekrar Londra'ya döneceğini ve okuluna burada başlayacağını belirtmişti. Yaklaşık bir saat önce ise Heathrow Havalimanından çıkarken görüntülendi! Zaten neredeyse dünyanın yarısını gezen Abigail Dawson'ın böyle ani bir şekilde Londra'ya dönmesinin nedeni ne? Gerçekten eğitimi mi? Yoksa Michael Jamie -büyük kardeş- Dawson'ın izinden gidip Dawson Krallığının İngiltere'deki lideri mi olacak? Sizin için bunları araştıracağız!"
Spikerin mizah yapmak amacıyla dediği Michael Jamie -büyük kardeş- Dawson'ı abim duysa onun ömrü boyunca işsiz kalmasını sağlardı.
Evet, doğru, abim. Abim Michael Jamie Dawson... Jamie'yi babam daha ben doğmadan yaklaşık üç ay önce, mükemmel dadılar tarafından, 'Prens Dawson' olarak büyütülmek üzere annemin yanından almış, beni Fransa'ya götürdüğü gibi Amerika'ya götürmüştü. Abim genelde hep ABD'de kalmıştı ama ben oldukça fazla yer gezmiştim. tam olarak yirmi iki ülke ve otuz dokuz şehir gezmiştim. Dünya üzerinde bu kadar gezmenin tabi ki de bana başımı döndürmekten başka yaraları da olmuştu, tabi baş dönmesini yarardan sayarsanız. Tam on altı lisanı ana dilim gibi konuşabiliyorum.
Abimle çok az görüşüyorduk çünkü spikerinde dediği gibi Amerika'daki işlerin başına geçmişti. Benim erkek halim gibiydi ve... Şunu söylemek gerekirse.. ımm.. Benim erkek halim oldukça yakışıklıydı. Ama Gemma'nın buna şaşırdığını sanmıyordum. Sadece, neden şaşırmıştı ki? Bilmeme ihtimali yoktu... Tanrım, bunu babama sormam gerekiyordu!
"Prenses derken?"
Gemma'nın sesi -eskidende olduğu gibi- şaşırdığından dolayı aşırı kulak tırmalayıcı çıkmıştı. Ellerimle kulaklarımı kapatmamak için kendimi zor tuttum.
"Bana biraz zaman ayırır mısın Gem? Sana herşeyi açıklayayım."
******
Hava kararınca Gemma benden eyrılıp kendi evine gitmişti. Bende midemdeki yaratıktan gelen isyan ile -evet benim midemde bir yaratık olmalı, başka türlü bu kadar yemek yiyip kilo almamayı açıklayamıyorum, ve tabi ki çıkan sesleri- mutfağa gidip yemek yedim ve daha sonra odama çıkıp biraz dinlenmeye niyetlendim. Fakat odama vardığım gibi bir nostalji dalgası sardı etrafımı.
Ahh! Burada o kadar çok anım vardı ki! Ve çoğu da Harry'leydi... Yatağımda yatıp kitap okumamız, Harry'nin odamın köşesindeki dev ördekle beni güldürmek için boğuşması, tarzancılık oynayacağız diye çıktığımız kitaplığımı devirmemiz...
Harry, Harry ve HARRY!
Nereye bakarsam bakayım mutlaka bana onu hatırlatacak birşey vardı. Hiç aklımdan çıkmıyordu -ki çıkarmaya çalışsam bile herşey bana tekrar onu hatırlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Story Of My Love (ASKIDA)
FanficSaçları beyazlamaya başlamış olan adam, özel çalışma odasındaki televizyona bakıyordu. Son dönemlerde oldukça revaçta olan bir erkek grubunun çapkın üyesi hakkında bir haber vardı; yine farklı bir kadınlaydı. " Vasat," dedi orta yaşlı adam, "Anlaşıl...