Sevgili…
Sana nasıl hitap edeceğimi inan bilmiyorum. Üzerine hangi kelimeyi yapıştırırsam yapıştırayım, inan yabancı durdu. Yapıştırdığım kelimeler özgürlüklerine kavuşmuş mahkûmlar gibi kaçıştılar. Biliyorum, bu mektubu okuyorsan bir şeyler başarmışım demektir. Kalbine batan acıları nasıl koparıp attığını en iyi ben bilirim. Hatırlıyor musun ilk haykırışını? “
Yaşlı kadın okuduğu son cümleden sonra, boğazını parçalamak istercesine saniye saniye büyüyen kelime yumrusuyla kaldırdı başını mektuptan. Sahi en son hangi cümleyi okumuştu?
“Hatırlıyor musun ilk haykırışını?”
Beyninde yankılanan harflerin gölgeleri, ruhunun ellerini tutup çekti haykırışlarla dolu geçmişe.
Karanlık sokakta, gölgelere karışan geceden kaçarcasına sık ve ürkek adımlar atıyordu genç kız. Bir an önce kurtulmak istiyordu dudaklarının arasından çıkan nefesin bile fazla barınmadığı bu tenha sokaktan. Gölgelerin, geceye bıraktığı izler yetmezmiş gibi bir de kelimelerin zihninde açtığı yaralarla uğraşıyordu. Kitabının arasına karaladığı, Emre Özbaş’ın dizeleri nasıl da anlatıyordu şimdiki durumunu;
‘Gölgeler içindeyim
Sensiz
Kimsesiz
Buhranın dibindeyim
Çaresiz
Issız kaldım sokaklarda
Sessiz
Nefessiz’
Birden gecenin karanlığını bölen bir el, tırmandı genç kızın dudaklarına. Kenetlendi eski parmaklar mühürlü dudaklara. Karanlık yutuveriyordu genç kızın zarif bedenini. Zihnine yeni ulaşan şok dalgasıyla, kutuplarda çırılçıplak kalmışçasına titredi. Ellerini şuursuzca hareket ettirirken zamanın zincirlerine takılı kaldı parmakları. Saatin epey geç olduğunu biliyordu. Gözlerine ördüğü karanlık duvarlar korku çığlıklarıyla arşınlanırken, bedeni karanlıkta kaybedilmek istercesine çekiliyordu.
Ayaklarını yere sabitlemeye çalıştıkça, kayboluyordu zemin ayaklarına ihanet edercesine. Sakin olması gerekiyordu, saniyeler kaçmıştı elinden ama hâlâ dakikalara sahipti. Düşünürken aynı zamanda çırpınıyordu. Başına çok kötü şeyler gelecekti, bunu tahmin etmek o kadar zor değildi. Korkuyla sarsılan karanlık duvarları canını yakarmışçasına bir inilti kopardı genç kız. Daha sonra savrulan bedeni ve serbest kalan dudakları sayesinde bir haykırışa can verdi. Üzerine doğru gelen karanlık siluetten kurtulmak için geriye attı kendini. İşe yaramayan çırpınışları, karanlık silueti daha da sinirlendirdi. Çünkü genç kız ne kadar çok hareket ederse, siluet o kadar derin izler bırakıyordu tenine. Yapıştı genç kızın kollarına.
Zihninde canlanan hatıralarla irkilen yaşlı kadın, yüzünü gölgelendiren kırçıl saçlarını yerleştirdi kulağının arkasına. Gözyaşları durmaksızın akarken, geçmiş karanlık siluette can bulmuş ve boğazına yapışmıştı adeta. Islanmış mektuptan yıllar önce mürekkebe katılmış abir kokusunu hissetti bir an. Eski birer hatırayı andıran parmaklarının sıkı sıkı tuttuğu mektubu okumaya devam etti.
“…Amaçsızca çırpındın o karanlık siluete karşı. Başaramadın kurtulmayı, hayatında aldığın en büyük yarayı nasıl da işledi tenine bir bir. Sana bıraktığı hatıra, hem canını deli gibi yakarken hem de içinde öldürmüş olduğun kelebekleri canlandırdı değil mi?”
Harflerin satırlara kelepçelendiği her cümlede biraz daha maziye daldı yaşlı kadın.
Kurtulamayacaktı bu mahûf çukurdan. Genç kızın ağzını zorla bağladı karanlık siluet. Tenine gömülen parmaklar kollarını değil de kalbini sıkıştırıyordu âdeta. Bu saniyeden sonra olaylar çok hızlı gerçekleşti. Genç kızın çırpınışları, haykırışlar hiçbir işe yaramadı. Günler gibi geçen onca saatten sonra, bedeni bir duvar kenarında kıvrılmış, ağlarken bulundu. Genç kız hastaneye kaldırılmasını, polislerin gelmesini dışarıdan izleyen bir insan kadar yabancıydı olaylara.
Günler geçmişti. Bu gün boş duvarları izlemesinin 8. günüydü. Düşüncelerine hükmedemeyişinin 8. günü, hayallerinin bileklerini kesişinin 8. günü. Gözyaşları bile yalnız bırakmıştı onu.
Yaşlı kadın kendini boğan bu duygulardan sıyrılarak mektubu okumaya devam etti.
“ Sana bu mektubu, o daha sekiz aylıkken yazıyorum. Nerede, ne zaman, nasıl okursun bilmeden. Gelecek var mı, yok mu demeden. Sadece yazıyorum. Bir gün eline geçtiğinde bütün acılarının dinmiş olması dileği ile yazıyorum.
Kısacık saçlarını yeniden uzatmış olman umuduyla.
İlk günkü gibi kal.
Kızıma iyi bak!”
Yaşlı kadın yıllar önce yazdığı mektubu, gözyaşlarıyla besledi bir süre. Sessiz iç çekişleri umuda düşen kar taneleri kadar zarifti. Yılların yıprattığı kâğıdı yerleştirdi küçük kutunun içine. Kutunun kapağını yavaşça yerine yerleştirirken geçmişi de bir daha açmamak üzere o kutuya kapattığını biliyordu. Kulaklarına ulaşan ses tonunu eşsiz bir melodiymiş gibi dinledi.
“Anneciğim, bir bakar mısın?”
“Geliyorum canımın içi.” Oturduğu yerden yavaşça kalkarken, zihninde yankılanan kelimelerin tatlı haykırışını hissediyordu.
“Kızıma iyi bakıyorum!”
Sevip sevmediğinizi ya da okurken neler hissettiğinizi benimle paylaşır mısınız?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
,,SaYe''
Poetry"Ben gözlerimi bir sana açmışken senin bana bakar gibi görünüp dünyayı seyretmene kırgınım"🌙🍷