kalbimi kırıyorsun, öylece.

1.5K 145 51
                                    

Say I shouldn't be here but I can't give up his touch
It is him I love, it is him 

sam smith-him

---

Derler ki birini sevdiğinde onu özgür bırakmayı bilmeliymişsin. Burada bir miktar küfür etmek istediğim gerçeğiyle devam etmek istiyorum. Onu özgür bırakmak demek, hiç alamadığım kollarımı tamamen kapatmak demek değil miydi? Beni sevmese bile mutlu olmasını istiyordum ama bunu istemekle yapmak aynı şey değildi. Hiç değildi.

Neden bunları söylediğimi merak ediyorsunuz değil mi? Pekala. Anlatayım o halde.

Yeni geri dönüş şarkımız üzerinde çalıştığımız sıradan birgünde başladı her şey. Müzik kayıtları, danslar ve giyiniş tartışmaları. Geri dönüş zamanlarını seviyordum açıkçası. Sahnede olmak, ruhumu özgür kılıyordu. Sahnedeyken ve beni seven onlarca insanla birlikteyken hep daha güçlü hissederdim. Stüdyo kayıtlarını yapıyor ve birbirimize tavsiyeler veriyorduk. Baekhyun hyung kendi partlarını söylerken Jongin'le iki kişilik deri koltukta oturmuş, sıramızın gelmesini bekliyorduk. Jongin'in elinde kocaman bir cips vardı. Geri dönüş zamanında görmeniz şaşırmanıza sebep olacak bir durum.

"Depresyona girmek için yanlış bir zamanı seçmedin mi sence de?" diyorum hafif kendimi geri çekerek. Vurmalarının ne kadar acıttığından haberiniz var mı?

"Do Kyungsoo yüzüme bakmıyor, istediğim zaman depresyona girmeye hakkım var." diyor. Kızgın bir köpekçiğe benziyor ama bunu ona söylemedim tabii ki de. Bilirsiniz, düşünceli bir maknaeyimdir.

"Yine ne yaptın da yüzüne bakmıyor?" diye sordum sırıtarak.

Jongin büzdüğü dudaklarıyla cips paketini bıraktı ve bana baktı. "Bir şey yapmadım. Gerçekten. Sürekli film çekimlerinde, ödül törenlerinde. Akşam göremiyorum, sabah erken gidiyor."

Uzanıp ellerimi saçlarına çıkardım ve saçlarını karıştırdım. Maknae olan ben olsam da aslında grupta Junmyeon ve Jongdae hyung hariç herkes bir maknae gibiydi.

"Programının dolu olması seni sevmediği anlamına gelmiyor, biliyorsun değil mi?"

Arkamdan gelen sesle kafamı bekleme odasının kapısına çevirdim. Junmyeon hyungdu. Junmyeon hyung bana değil de ellerime bakıyordu. Ellerimi Jongin'in saçlarından çektim ve koltukta doğruldum.

"Biliyorum hyung, sadece özlüyorum." diye mırıldandı Jongin.

Junmyeon gelip ortamıza oturdu ve bir anne gibi Jongin'i sakinleştirdi. Jongin Junmyeon'un ilk oğluydu aslında, bunun şakasını yapardık. Junmyeon'dan sonra EXO'ya gelen ikinci kişiydi, sadece bunu bilmiyordu. Junmyeon'un Jongin'e dediği hiçbir kelimeyi duymuyordum. Gözlerim uzamış saçlarında ve üzerindeki kıyafetlerdeydi. Üzerinde pratik yaparken giydiği eşofmanlar yerine şık beyaz bir gömlek ve kumaş pantolonu vardı.

Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu.

Bekleme odasına sarışın bir kadın girdi. Tekrar ediyorum, sarışın. Yaklaşık 1.65 boylarındaydı ve gerçekten güzel olduğunu itiraf etmekten hoşlanmıyordum. Onun da üzerinde beyaz bir elbise vardı ve dizlerindeydi. Saçları omuzlarındaydı. Bir idol veya oyuncu olmadığına emindim çünkü onu daha önce hiç görmemiştim. SM'den değilse nasıl bu kadar kolayca bekleme odamıza girebiliyordu?

Kim Junmyeon'a Aşık OlmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin