3.BÖLÜM: GEÇMİŞİN ESİNTİSİ

74 24 14
                                    

Şarkı: Charlie Puth - " How long"

" Zır Zır, bir susmadı saatlerdir. Kapat be şu alarmı!"
Ömer sonunda dayanamamış Şeyda'nın tepesine çökmüştü. Saatlerdir ne alarm susmuş ne de Şeyda uyanmıştı. Gözlerini açtığında yanı başındaki Ömer'i görünce irkilerek yerinden kalktı.
" Ne var, neden odama girdin?"
" Keyfimden gelmedim herhalde. Çalıp çalıp durdu şu zıkkım. Öldün mü o nasıl bir uyku?Uyanmayacaktın madem niye alarm kurarsın ki?"

Şeyda'nın gözleri fal taşı gibi açıldı. Saatlerdir alarm çalıyor da ne demekti. Usulca telefonu eline aldı ve korkak gözlerle saate baktı.
"Eyvah! Geç kaldım."
Yataktan fırladığı gibi üzerini giymeye başladı.
Bir yandan giyiniyor bir yandan da söyleniyordu.

 " Ah salak kafam ah! Ne diye uyuduysam. Belliydi böyle olacağı."

Hızla dağınık saçlarını tepeden bir at kuyruğu yaptı ve çantasını aldığı gibi dışarı çıktı. Şimdi otobüs beklemekle zaman kaybedemezdi. Telefonunda kayıtlı olan taksi durağının numarasını çevirdi ve olabildiğince çabuk bir taksi göndermelerini istedi. Biraz sonra taksi gelmiş ve hastaneye gidiyordu.
Hâlâ bu kadar dikkatsiz olduğuna inanamayarak saatine baktı. 17:53'ü görünce bir kez daha kafasına vurdu. Yedi saat nasıl uyuyabilmişti. Ömer haklıydı ,bir an için ölmüştü sanki.
Hastaneye geldiğinde taksiciye parayı uzattı ve girişe doğru yöneldi. Acil bölümüne girdiğinde her zaman ki gibi tıka basa insan kaynıyordu. Koridorlardan koşarak geçerken bir yandan da insanlara çarpmamaya özen gösteriyordu. Ancak birine çarpmıştı. 1.90 boyu ve sert gövdesi olan birine. Bu doktor Hakan'dı.
" Nerede kaldın Şeyda senin için endişe ettim. Hiç geç kalmazdın bir sıkıntı yok değil mi?"
Şeyda nefes nefese kalmış, koşturmaktan dağılmış saçlarını geriye atarak: 

" Hayır bir sıkıntı yok sadece... Alarmı duymamışım, biraz yorgundum da zaman nasıl geçti fark edemedim. Kusura bakmayın sizin için de zor olmuştur bugün çok kalabalık görünüyor. "

"Hayır ,sorun değil geldin sonuçta. Hadi hemen üzerini değiştir ve bana yardıma gel."

Şeyda, hemşire moduna girip daha fazla vakit kaybetmeden Dr.Hakan'nın yanına gitti. Her zamanki gibi güler yüzle muamele ediyordu hastalarına. İlk hasta yaşlı bir adamdı. Zavallı ihtiyar merdivenlerden inerken bir basamağı atlayıp düşmüştü. Ne kadar ağrı çektiği mahsun gözlerinden belliydi. Bir yandan rahatsızlığını dile getirmeye çalışıyor bir yandan da zahmet vermemek için uğraşıyordu. Bir sonraki hasta küçük bir kız çocuğuydu. Mahallelerine yeni yapılacak bina için açılan çukurdan habersiz bisiklet sürerken oraya düşüvermişti. Sol kolu kırılmış, sağ bacağına ise bisikletin tekerinde bulunan demirler saplanmıştı. Dr. Hakan ne kadar incitmemeye çalışsa da bacağına her dokunuşunda küçük kız hastaneyi inletiyordu.
Saatler gelen insanların dertlerine deva aramakla geçerken Şeyda da bir o kadar yorulduğunu hissediyordu.

 " Ne çok insan hastalanıyor " diye düşündü. Kimisi baş ağrısıyla gelirken kimisi sedyeyle taşınıp biraz sonra ameliyathaneden ölüm haberiyle çıkıyordu. Ve ailelerinin çığlıkları, bayılma nöbetleriyle sona eriyordu. Her gün milyonlarca insan doğup milyonlarcası ölüyor ama hayat devam ediyordu. Şeyda omzuna dokunan elle düşüncelerinden sıyrıldı. Arkasına döndüğünde Dr. Hakan gözlerindeki yorgunluğa rağmen gülümsemesinden vazgeçmeyerek Şeyda'ya bakıyordu. 

" Bir bardak kahve içmeye ne dersin? Gece uzun bizim ise alacak çok yolumuz var."

"Evet çok iyi olur."

İkisi beraber hastanenin ön bahçesinde bulunan cafeye oturdular. Biraz sonra kahvelerini içmeye başlamışlardı.
" Ah! Handan'ı arayacaktım ,doğum için şehir dışına çıktı ama sonra hiç konuşamadık." diyerek telefonu eline aldı Şeyda. Saat oldukça geçti ve telefon uzun süre çaldı. Açılmadığını fark ederek kapattı.

Ay AdamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin