Merhaba, başlama tarihinizi bırakabilirsiniz(::
İyi okumalar.
Bir hayata sahiptik. İyi ya da kötü, o bizim hayatımızdı. Bu koskoca evrende gerçekten tek sahip olduğumuz şey hayatımızdı. Onu nasıl yaşamak istiyorsak öyle yaşardık.
Gülerek mi?
Eğer öyle istiyorsan.
Ağlayarak mı?
Yine senin elinde.
Bu hayatta herkesin kendine ait bir rolü vardır. Bazen kendi hayatına yan karakter olarak eşlik eder bazı insanlar. Bazıları hiç olmadıkları kişiler olarak yaşarlar. Birileri hep başkaları olmak isterler. Ben hangisiydim?
Hayatımın başrolü değildim. Yan karakter de değildim. Peki ben kendi hayatımın neresindeydim?
19 yaş.
Her şeyi anlamaya yeten bir yaş mıydı?
Belki de. Sonuçta koskoca on dokuz yıl.
Kendinden, her şeyden, kaçarak bastırılan bir ruhla geçen on dokuz koca yıl.
Ben Eylül Marıncalı.
Mükemmel miydim?
Yanımda güvendiğim tek insan var mıydı?
Dostluk nedir biliyor muydum?
Sahte gülümsemem solmayacak mıydı?
Yine de herkes seçimlerini başta yapar. Sonuçları ne olursa olsun ben böyle güçlü kalmayı başarmıştım. Zengin emekli emniyet müdürü bir babanın iki kızından en küçüğüydüm. Ablam bizden ayrı bir şehirdeydi. Babamın baskılarına dayanamayıp evden çok uzun bir süre önce ayrılmıştı. Pek iyi anlaştığımız söylenemezdi ama kan bağımız birbirimizi sevemeye mecbur bırakmıştı bizi. En azından ben öyle düşünüyordum. Bir yerlerde kan bağının bizi aile yapmadığını okumuştum. Yapamadığını. Öyle olsa bile ayrılmayacak bir yol vermişti bize anne ve babamız.
"Eylül sıra sende." daldığım yerden bakışlarımı çekip Sıla'ya döndüm.
"Tamam ben ne yapıyorum? " bir şeyleri yaparken doğru yanlış diye ayırt etmeye çalışmazdım. Uçarı biriydim.
"Oradaki adamı gördün mü?" arkası dönük beyaz tişörtlü siyah saçlı bir erkeği gösterdi. Sağ kolunda dövme vardı ama burdan seçmem imkansızdı. Doğruluk mu cesaret mi oynuyorduk ve ben doğruluk seçmediğim için, ki yalancının tekiydim, şimdi Sıla 'nın dediği şeyi yapacaktım.
" Al bu buzu." gözlerimi devirdim. "Hadi çok eğleneceğiz." uzattığı buzu aldım. "Sırtından aşağıya boşalt." güldüm. "Adam sonra beni alsın ve-" gülerek omzuma vurdu. "Sence bu mekanda herkes seni tanıyorken ve Aksel' in sana olan ilgisi belliyken sana bir şey olur mu?" omuz silktim. Aksel 'e aşık olmasına rağmen bana nasıl katlanıp basitçe böyle konuşuyordu bilmiyordum ama normal değildi. Kim istediği gibi davranıyordu ki? Dünya koca bir tiyatrodan başka neydi? "Başıma bela alırsam yalnız olmam." dediğimde kıkırdadı. Ayağa kalkıp kısa tulumumun bel kısmında ki ipleri sıktım. Yüksek sesli müziğin etkisine girmiş bir çok insanın dans ettiği alanda birilerine çarpmadan ilerlediğim o birkaç saniye içinde elimdeki buzla çocuğun arkasında durdum. Derin bir nefes aldım. Kısa bir süreliğine tekrar Sıla 'ya baktığımda bana gülümseyip el salladı. Elimde tuttuğum buz artık katlanılmayacak gibi olduğunda kaldırıp ensesine doğru yöneldim. Bırakacağım sırada " Herkes kimlikleri çıkarsın!" diye sert bir ses duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meyhane'de Bir Kadeh
FantasyVe ben o yaramaz çocuktum. Yapamazsın diyenlere inat yapan, Asla pes etmeyen, Her daim ayakta kalan, O kızdım. Kimin ne dediğinin önemi yoktu. Ben Eylül'düm. Birine boyun eğdiğim an benim yenildiğim gün olacaktı. "Söz konusu kendimse hayatıma koş...