3. Bölüm - Jennifer

142 13 0
                                    

"Jennifer Pear, James Stone ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?"

Boşluk.

Anlamsız bakışlar ve reddediş.

Tek hissettiği buydu ve çığlık atarak ter içinde uyandı genç kadın. Aylardır tek gördüğü kabus buydu. İğrenç adam karşısında en iğrenç gülüşü ile ona bakarken ona kabul edip etmediği ilk kez o zaman soruluyordu. Fazla ironik.

Jennifer, 24 yaşında oldukça muhafazakâr bir ailenin tek kızı. Babasının işlerinin kötüye gitmesi nedeniyle ünlü iş adamı James Stone ile evlendirilmeye zorlanıyordu. Onun yaşında başka bir kadın olsa mutluluktan havalara uçardı. Ülkenin en zengin adamı ile evlenecek, hayatını yaşayacaktı. Ancak Jennifer bunu istemiyordu ki O, aşk evliliği yapıp, mütevazi bir hayat sürmek istiyordu. Hayatı boyunca baskı altında kalmış, babasının emirleri dışına hiç çıkmamıştı. Bu durum onu fazlasıyla yıpratmıştı ve bastırılmış bir durumdaydı. Bu nedenle ağzını açıp tek kelime edemiyordu.

Nefesini ve kendini toparlayabildiği anda yataktan kalkıp banyoya gitti. Ilık bir duşun ardından her zaman yaptığı gibi üzerini giyip kahvaltıya indi. Babası ile karşılıklı oturup masadaki tek ses tabak ve çatal sesleri olacak şekilde kahvaltılarını yaptılar. 4 sene önce annesini kaybettiklerinden beri eve sessizlik hüküm sürüyordu.

Kahvaltısını bitirdikten sonra izin isteyip masadan kalktı. Merdivenlere yöneldiğinde babası,

"Düğün hazırlıklarında bir eksik yok değil mi? Yarın yola çıkıyoruz biliyorsun, dönüş yok." dedi. Bu cümlesinde o kadar çok ima vardı ki Jennifer kalbine bir taşla vurulmuş gibi acı hissetti. Dudaklarını ısırıp babasına döndü,

"Biliyorum. Eksik yok." dedi sadece ve merdivenlerden hızlıca odasına çıktı. Odasında geçireceği son gecesiydi. Bahçelerindeki ağaçları izleyeceği son gün, boydan penceresinin önündeki köşesinde kahvesini yudumlayarak son oturuşuydu. Bu düşünceler boğazını düğüm düğüm yapıyor, içinde bir ağırlık oluşturuyordu.

Kendinden 16 yaş büyük, her görüştüklerinde gözleri ile onu yiyen sapık bir adamla evlenmek istemiyordu. Babası bu durumu çok iyi biliyordu aslında. Bu nedenle kilisede bir düğün yapmak yerine düğünü Karayip'leri gezecekleri bir gemi turu sırasında yapmayı tercih etmişti. Bilmediği şey ise Jennifer ileri boyutta bir Titanic hayranıydı. Hatta o kadar hayrandı ki kendini oradaki ana karakterin yerine koyuyor, orada hayatının aşkını bulup kaçacaklarına, duygusal ve hayalperest yanı ile inanıyordu. Mantıklı yanı ise bunun asla olmayacağını, tıpış tıpış evleneceğini ve hayatı boyunca o adama katlanmak zorunda olduğunu söylüyordu. Derin bir of çekip oturduğu yerden kalkıp odasında volta atmaya başladı. Bu işten kurtulmanın bir yolunu düşünüyordu aylardır ancak bulamıyordu. Rose'un yaptığı gibi gemiden atlamaya kalkışsa nereye giderdi ki? Boğularak ölürdü kocaman okyanusta. Filika ile açılsa, ne kadar dayanabilirdi? Yapamazdı, o hassas ve kırılgan bir kadındı. Mecburiyetini kabullendi ve yatağına uzandı. Tavana öylece bakarken gözlerinin kapandığını fark etmedi bile.

Uyandığında saat gecenin bir yarısıydı. Kalkıp mutfakta gezindi, buzdolabından aldığı meyve tabağından atıştırırken tezgâha yaslanıp geçmişini düşündü. Babası her zaman bu kadar otoriter ve muhafazakârdı ancak annesi varken bu kadar baskı uygulamıyordu. Çünkü babası o zaman mutluydu, eşini çok seviyordu. Annesinin kaybı Jennifer ve babasını çok derinden etkiledi. Jennifer, annesinin ölümünden bir nebze babasını sorumlu tutmuş onunla aylarca konuşmamıştı. Eğer annesinin çırpınışlarını, uykusunda nefessiz kalışını hissetseydi belki de yaşayacaktı ama çok içki içmişti, derin uyuyordu.

TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin