4. Bölüm - Kurtuluş

125 12 0
                                    


İyi okumalar...


Jennifer'in bu şekilde bayılması babasını ve James'i telaşlandırdı. İkisi de hızlıca genç kadına doğru atıldı. O sırada evin görevlileri de yerde yatan kadının yanına gelmişler, ne yapacaklarını şaşırmış vaziyette bakıyorlardı. James, "Hemen doktor çağırın!" diye bağırmış, öfke ile genç kadını yerden kaldırıp koltuğa yatırmıştı. Elindeki kesikten kan akıyor, bir türlü durmuyordu. Kalın bir peçeteyi alıp kesiğin üzerine bastırmışlar, doktorun gelmesini bekliyorlardı.

James, kadının onu istemediğini ve zorlandığını biliyordu. Kendinden yaşça küçük olmasına rağmen onun kahve gözlerine ilk görüşte tutulmuştu. Gözünü her kapattığında buğulu kahveler gözünün önüne geliyor, huzur buluyordu. Zamanla kadının da onu seveceğini umut ediyordu ancak böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Başını dizlerinin üzerine almış, gözleri ile aynı renkteki ipek kadar yumuşak saçlarını okşuyordu. Bir öpücüğünde kendine böyle zarar vermişken bu hallerini görmüş olsa ne yapardı diye düşünmeden de edemiyordu.

Bu sırada doktor geldi ve James ayağa kalkarak durumu anlattı. Doktor tansiyonunu ölçtü ve muayene etti.

"Tansiyonu ilk ölçtüğümde çok düşüktü ancak düzelmeye başladı. Bir süre uyursa kendine gelir." dedi.

Ardından elindeki yarayı nazikçe temizlemeye başladı. Çok kan kaybetmişti ve aslında hastaneye gitmesi, kan takviyesi yapılması gerekiyordu. Ancak bu baba ve eş adayının buna izin vereceğinden şüpheli olduğundan sesini çıkarmadı.

"Yarayı temizledim ve dikiş attım. Dikiş kendi kendine düşecek alınmasına gerek yok. Buraya yazdığım merhemlerin her gün aksatılmadan sürülmesi gerekiyor. Geçmiş olsun." dedi ve çıkışa yöneldi.

James de onunla birlikte yürümeye başladı. "Teşekkür ederiz doktor. Ne zaman uyanır peki?" dedi.

"Biraz dinlensin. Anca toparlar çok kan kaybetmiş." dedi ve arabasına binip oradan ayrıldı.

İçeri girdiğinde koltukta ölü gibi yatan müstakbel eşini görmek onu ürküttü. Şimdi böyle yapan kadın ilerde ne yapardı? Kaçmasını engellemek için özellikle düğünü gemi seyahatinde yapmaya karar vermişlerdi. Ancak kendine bu denli zarar verebilmişken ya orada da bir delilik yaparsa diye geçirdi aklından. Ve not etti aklının en aydınlık yerine, Jennifer asla yalnız kalmayacaktı...

Yaklaşık 3 saat sonra Jennifer uyandığında kendini çok halsiz hissediyordu. Elinde dayanılmaz bir acı vardı. Yumruğunu sıkamıyordu ve parmaklarını hareket ettirmekte zorlanıyordu. Zaten çok sıkı bir şekilde sarılmıştı. 'Bir bu eksikti. Aferin bana.' diye söylendi kendi kendine.

Etrafına bakındığında kimseyi göremedi. Salondaki koltukta üzerine bir örtü örtülmüş öylece yatıyordu. Saat kaçtı acaba? Gemiyi kaçırmış olmalarını umut etti. Umutlarının çöp olmasını sağlayan şey ise duyduğu ses oldu.

"Uyandın mı güzelim? Nasıl hissediyorsun?" dedi iğrenç bakışlı herif.

Başını sallayıp üzerindeki örtüyü kaldırarak ayağa kalkmaya çalıştı. Kalktığında ise her yer dönüyordu. Zemin hareket ediyor resmen yürümemesi için ona zorluk çıkartıyordu. Yalpalayarak kalktığı yere geri oturdu.

"Kendini yormaman gerekiyor. Şimdi sana bir kahve yaptırayım toparlan, sonra da çıkarız. Bizim için kalkış saatini değiştirttim ama çokta geç kalıp insanları kızdırmayalım." dedi iğrenç sırıtışı ile pislik herif.

Yüzünü ekşitip yutkunarak baktı ona. Sadece bakıyordu belki bu tiksinti dolu bakışları görmeye tahammül edemez de vazgeçer diye ama olmuyordu, vazgeçmiyordu.

TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin