"Anne gitmesem olmaz mı? Daha kabul belgem gelmedi bile!" Mutfakta yemek yapan anneme oturduğum koltuktan bıkkınlıkla bağırdım. Jimin hyungun evine gitmem için baskı yapıyordu ve ben Jimin hyungla son konuşmamızdan sonra kendimi utanmış hissediyordum. Değerli olduğumu söylemişti ve ilk kez gerçekten onun gözünde değerli olduğumu hissetmiştim. Şimdi onun yüzüne bakarsam yanaklarım alev alıp patlayacakmış gibi geliyordu.
"Bir kere de söylediğim bir şeyi itiraz etmeden yapsan olmaz mı? Eskiden Jimin'in yanına gitmek içün bir sürü yalan uydururdun şimdi gitmek istemiyorsun... Yoksa siz-"
"Hayır hayır! Kesinlikle öyle bir şey yok!" Oturduğum yerden kalkıp hızla mutfağa koştuğumda annem bana pis bir bakış attı.
"Ne söyleyeceğimi nereden biliyordun?" dedi sinsi gülümsemesinin altından. Zeki bir anneniz olması gerçekten hiç de iyi değildi. O bakışın anlamını biliyordum. Birazdan seni utandıracak bir şey söyleyeceğim bakışıydı.
"Sadece hoşuma gitmeyecek bir şey söyleyeceğini biliyorum." dedim ses tonumu düşürerek. Sakin gözükmeye ve annemi konudan uzaklaştırmaya çalışıyordum. Eğer annem öğrenirse bunu kesinlikle abim de öğrenirdi ve ben biterdim. Bütün bir yıl benimle dalga geçerdi çünkü Jimin onun ilk okul arkadaşıydı. İçimden kendimi hyung diye düzelttim. Hyung. Jimin hyung.
"Ondan hoşlanıyorsun." Annem elindeki spatulayla bana doğru döndüğünde gerçekten korkutucu görünüyordu. Erkeklerden hoşlandığımı elbette biliyordu ama ondan hoşlanmama ne tepki verirdi orasını kestiremiyordum. Evet. Ben Jeon Jungkook, Park Jimin'den deli gibi hoşlanıyordum.
"Buna vereceğin tepkiye göre cevap vereceğim." dedim usulca. Yanaklarım şimdiden kızarmıştı. Annemle böyle konuları konuşmak beni hep germişti. Aklıma eşcinsel olduğumu açıkladığım zamanı getiriyordu. O gün de bu kadar gergindim.
"Aww benim minik meleğim büyüyor ve aşık oluyor. Bunu görmeyi uzun zamandır bekliyordum." Annem bana sarıldığında ve saçlarımı okşamaya başladığında ilk önce ne yapacağımı bilemedim ama sonra ben de ona sarıldım. Annem benden ayrıldığında tekrar konuştu.
"Peki o senden hoşlanıyor mu? Jimin'i uzun zamandır tanıyorum. Eğer ikinizin bir ilişkisi olursa buna çok sevinirim hayatım." Annemin rahatlatma çalışmaları bu soruyu sorduğunda tuzla buz olmuştu. O da benden hoşlanıyor mu? Bunun cevabını sanırım kimse bilmiyordu.
Annem yüzümün düştüğünü fark ettiğinde benden ayrıldı.
"Şimdi hoşlanmıyorsa bile eminim ki sonra hoşlanacaktır. Hele sen Busan'a kabul edilirsen hep birlikte olacaksınız. Senden hoşlanmaması imkansız." Annem moralimin biraz daha düzeldiğini düşündüğünde beni bıraktı ve yemeğini yapmaya devam etti. Tabi hala Jimin hyunlara gitmem konusunda ısrarcıydı. Hatta daha çok ısrar etmeye başlamıştı.
****
Jimin hyungun kapısında dikilirken son kez saçımı düzelttim. Kendimi buna hazır hissetmiyordum. Reddedilme korkusu içimi kemiriyordu ve sanki en ufak hareketimde Jimin hyung ondan hoşlandığımı anlayacak ve beni reddedecek gibi geliyordu.
Hoseok hyungla girdiğimiz iddianın bitmesine de bir gün kalmıştı. Eğer iddianın bittiği gün boynumda bir hickey olmazsa onları Yoongi hyunla birlikte bir gece bara götürecektim ve bütün hesabı ödeyecektim. Ama eğer ben kazanırsam Hoseok ve Yoongi hyung bana Jimin konusunda yardım edeceklerdi. Gerçek bir yardım hem de.
Kapıyı tıklatırken ikinciye düşünmedim. Çok geçmeden kapı açıldı ve Jimin hyung kapıda belirdi. Ona geleceğimi önceden haber vermiştim.
"Hoşgeldin kookie. Gelsene." dedi ve salona doğru yürümeye başladı. Onda bir gariplik vardı. Bunu onu gördüğüm ilk beş saniyede anlamıştım. Telaşlı gözüküyordu ve bana kendi isteği doğrultusunda kookie demişti. Bunu söylemesi için genelde ya ben zorlardım ya da iğneleme yaptığında öyle derdi.
"Bir sorun mu var hyung?" dedim koltukta yanına otururken. Evin çok sessiz olduğunu fark ettiğimde bir an küçücük bir donakalma yaşadım. Vücudum istemsizce gerilmişti. Bugün günlerden perşembeydi ve perşembe günleri evde Jimin hyungdan başka kimse olmazdı. Bu da şu anda ikimizin evde yalnız olduğu anlamına geliyordu.
"Bir sorun yok. Neden öyle sordun ki?" dedi Jimin hyung gerginlikle. Bunu söylediği şekliyle bile bir sorun olduğu anlaşılıyordu. Koltukta biraz daha ona doğru kaydığımda vücudu kaskatı kesildi. Bu kesinlikle istem dışı yaptığım bir hareketti ve o böyle bir tepki verdiğinde kendimi geri çekilmek zorunda hissettim. Ne yazık ki koluma dokunan küçük parmaklar hareketimi engelledi."Hoseok'la iddianız konusunda..." diye başladı söze. Ne diyeceğini bildiğimden sözünü kestim.
"Sana söyledim bunu iptal edemem ve biliyorum arkadaşlarını bana bulaştırmak istemiyorsun o yüzden ben başkalarını düşünmeye başladım. Endişelenme hyung ben kazanacağım."
"Ben." diye fısıldadı elleri koluma daha sıkı bağlanırken.
"Hickeyi ben yapacağım." dedi kulağımın altına doğru. Bir anda kurduğu bu yakınlık başımı döndürmüştü. Bir an aklımdan geçen tek düşünce sarhoş olduğuydu çünkü söylediği şeyler hiç mantıklı değildi. Kalbim ağzımdan fırlayacakmış gibi atıyor olabilirdi ama Jimin hyungun bir anda böyle davranması beni endişelendirmişti.
Dudakları kulağımın altına baskı uyguladığında gözlerim istemsizce kapandı. Ne yapacağını çoktan söylemişti o yüzden bunu ona soramazdım. Sadece beklemeliydim. İkinci hamlesi oturduğu koltuktan kalkıp bacaklarıma oturmaktı. CİDDEN NE YAPIYORDU?!
Tekrar boynuma yöneldiğinde onu artık durduramazdım. Aldığım ilk hickeynin Jimin hyungdan olacağını tahmin bile edemezdim.
Bir eliyle başımı diğer tarafa yatırıp dudaklarını tekrar belirlediği yere bastırınca artık nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Şimdilik oldukça yavaştı ama onun ne kadar hızlanabileceğini biliyordum. Abimle en yakın arkadaş olmalarından eskiden nefret ederdim.
İlk başta hissettiğim ıslaklık kapalı gözlerimi kocaman açmama neden olsa da ikincisinde kesinlikle gözlerim kapanmıştı ve inlememi tutamamıştım. Hickey nasıl yapılır biliyordum elbette sadece dilini böyle kullanmasını beklememiştim. Kendimi koltuğa iyice bastırdım ve tekrar inledim. Bu boğuk seslerin benden çıktığına bile inanamıyordum. Elimin yanlışlıkla gittiği yerin de farkındaydım ama Jimin hyung bundan hiç şikayetçi gibi görünmüyordu. Beni uyarmamıştı.
Dişlerini usulca boynuma batırdığında kalçasındaki elimi sıktım. Cidden şu an Jimin hyungun kalçasına dokunuyordum. Bunun da ıslak rüyalarımdan biri olmaması için dua ettim.
Dakikalar birbirini kovalarken çıkardığım boğuk sesler evin içinde yankılanıyordu. Jimin hyung gerçekten bir profesyoneldi ve benim dayanacak gücüm kalmamıştı. İlk başta hafif olan dokunuşum artık yoktu. İki elim de kalçasındaydı ve bütün parmaklarım etine batmıştı.
Jimin hyungun bitirdiğini boynumda bıraktığı ize küçük bir öpücük kondurduğunda anladım. Mutlu görünüyordu. İlk geldiğimdeki gergin hali kaybolmuştu. Kalçasındaki ellerim iki yanıma düştüğünde ben nefes nefeseydim. O ise gayet sakindi. Doğrulduğu kucağımdan indi ve salondan çıkıp mutfağa girdi. Toparlanmam için vakit tanıyor olmalıydı. Okul gömleğimin üstten iki düğmesi açıktı (onları ne zaman açtığını fark etmemiştim bile) saçlarım dağınıktı boynum muhtemelen moraracaktı ve önümde kocaman bir kabarıklık vardı. Onu eve gidene kadar nasıl saklayacağımı bilmiyordum.
"Ne içersin?" diye seslendi mutfaktan Jimin hyung. Ne yaptığını göremiyordum ama tamamen rahatlamış olduğunu tahmin edebiliyordum. Bütün gerginliği gitmişti.
"Büyük bir bardak soğuk su çok iyi olur." Park Jimin üstünüzden bir tır gibi geçtiğinde tam olarak böyle oluyordunuz. İnsan sağlığına çok zararlıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Problem // jikook (texting)
Contoİki çocukluk arkadaşı ve bir hickey sorunsalı. (Tamamlandı)