Pjimin: Kookie neredesin? Seni bulamıyorum.
Jungkookie: Elbette bulamazsın. Çünkü gelmedim.
Pjimin: Ne demek gelmedim? Kendi mezuniyetine neden gelmez ki bir insan?
Jungkookie: Korktuğu için olabilir mi? Yarın kabul mektupları için son gün ve benimki gelmedi. Aptal bir mezuniyete gelmesem ne değişir ki?
Pjimin: Ne fark eder ki? Eğer senin gibi yetenekli birini kabul etmiyorlarsa deli olmalılar. Hem bu günü hayatında bir kez yaşayacaksın. Pişman olmak istiyor musun gerçekten?
Jungkookie: Gerçekten böyle mi düşünüyorsun hyung?
Pjimin: Elbette böyle düşünüyorum kookie. Hem Hoseok, Yoongi ve üniversiteden iki arkadaşım da burada. Sırf seni desteklemek için. Bu kadar yolu biz boşuna mı geldik şimdi?
Jungkookie: Beni almaya gelir misin? Törenin başlamasına iki saat kaldı ve ben hala evdeyim. Otobüsle gelirsem asla yetişemem.
Pjimin: Arabam burada değil ama Namjoon'dan rica edebilirim. Sadece biraz bekle tamam mı?
Jungkookie: Bekliyorum.
****
Bütün öğrencilerle birlikte adımın okunmasını beklerken oldukça gergindim. Dikildiğim yerden Jimin hyungu ve arkadaşlarını görebiliyordum. Jimin hyung kısa boylu olabilirdi ama bu kadar kalabalıkta bile yeni boyattığı sarı saçları, kırmızı beresi ve gözlükleriyle fazla dikkat çekiciydi. Arka sıramdaki kızların o ve arkadaşları hakkında fısıldaşmalarını duyabiliyordum. Bu istemsizce daha çok gerilmeme neden olmuştu. Kızın biri Hoseok hyung hakkında ahlaksız bir şey söylediğinde gözlerim kocaman oldu. Cidden insanlar lise çağında böyle şeyler mi düşünüyorlardı?
Nihayet okul müdürümüz konuşma yapmak için sahneye çıktığında tören başlamış oldu. Annemin şimdiden ağlamaya başladığını biliyordum. Evden ayrılıp bir yetişkin olmam ona ağır geliyordu. Abim üniversiteyi kazanıp Seoul'e gittiğinde de aynı şeyler olmuştu. Babam onu zor sakinleştirmişti.
Ailemin yanında oturan Jimin hyung ve arkadaşlarına bakarken gülümsedim. Jimin hyung da bana baktığında gülümsedi ve göz kırptı. Başımı öne eğerken kızardığıma emindim. Beni utandırıyordu. Aklıma hep boynumdaki geçmeye başlamış ama ona rağmen hala iğrenç bir sarı renkte duran morluk geliyordu. Müdür konuşmasını bitirip sahneden indiğinde nihayet isimlerimiz okunmaya başlamıştı. Bu iğrenç sarı formayı üstüme giyeceğim son gündü. Nihayet buradan kurtuluyordum. Belki Jimin hyung artık büyüdüğümü fark ederdi.
İsmim okunduğunda oturduğum yerden kalktım ve sahneye doğru yürümeye başladım. Alkışlayan ve ıslık çalanları duyabiliyordum. Hatta Hoseok hyungun KOOKİE diye bağırışını bile duyabiliyordum. Sahneye çıkıp mezuniyet belgemi ve elime tutuşturulan çiçeği aldım. Ağlayan aileme ve destekçilerime el sallayıp sahneden indiğimde üstümden kocaman bir yük kalkmış gibi hissediyordum. Hala Busan konusunda endişelerim vardı ama o an umrumda değildi.
Sahneden indiğimde bana ilk sarılan Taehyung olmuştu. Açıkçası yaptığına şaşırmıştım çünkü Jimin hyung yüzünden aramız pek de iyi değildi. Ama o anda hiçbir şey düşünmedim ve ben de ona sarıldım. Mutlu olmayı hak ediyordu ve onun kötü biri olmadığını biliyordum.
"Seoul'e kabul edildim! Umarım sen de mutlu olursun Kookie." dedi biz hala sarılmaya devam ederken. Dediğine gerçekten çok sevinmiştim. Seoul'e gitmeyi ne kadar çok istediğini biliyordum. Hatta abime sorular sormam için beni hep sıkıştırırdı. Şimdi birlikte okuyacak olmaları gerçekten çok garipti.
"Bu mükemmel bir haber! Umarım sen de çok mutlu olursun Tae." Benden ayrılıp kalabalığın arasına karıştığında bir süre arkasından baktım. Herkes buradan sonra farklı yerlere gidecekti. Hayatın bu kadar değişken olması garipti. Kesin ve devamlı bir şeyinin olmaması insanı ümitsizliğe düşürüyordu.
Kolumu tutan elle düşüncelerimden sıyrıldım. Jimin hyungdan başkası değildi. Biraz endişeli görünüyordu.
"Taehyung sana ne dedi?" diye sordu, o da giden Taehyung'un arkasından bakıyordu. Elime tutuşturulan karanfili ona uzatırken ikinciye düşünmedim. Beresiyle aynı renkti ve onun gibi güzeldi. Çiçeği elimden alırken gözlerime derin derin baktı.
"Sadece veda etti." dedim ve gülümsedim. Jimin hyung çatılı kaşlarını düzeltti ve gülümsedi. Bugün mükemmel görünüyordu. Bense şu iğrenç üniformanın içindeydim. Hayat hiç adil değildi.
"Sana vermem gereken bir şey var. Nedendir bilinmez annen bunu sana vermem için beni zorladı." dedi Jimin hyung. Kolumdaki eliyle elimi tuttu ve beni kalabalığın içinden çekti. Bir köşeye geldiğimizde yanaklarım çoktan kızarmıştı. El ele tutuşmuş olmamız beni utandırmıştı. Biz bir köşede dikilirken elini paltosunın cebine attı ve içinden bir zarf çıkardı. Zarfı bana uzatırken gülümsüyordu. Bense hala onun nefes kesici gülümsemesine bakıyordum.
"Açsana hadi." dedi ve zarfı gözümün önünde salladı. Zarfı elinden aldığımda üstündeki yazıyı okumam sadece iki saniyemi aldı. Üzerinde evimin adresi, adım ve Busan Üniversitesi'nden geldiği yazıyordu. Bu bir red mektubu da olabilirdi, kabul mektubu da.
"Açtın mı?" diye sordum Jimin hyungun gözlerine bakarak. Kendimi ağlayacak gibi hissediyordum. İçimden bir ses reddedildiğimi söylüyordu.
"Hayır. Ben de en az senin kadar meraklıyım. Şimdi açarsan bu merakımızı giderebiliriz değil mi?" diye sordu. Arkasından geçen kızlar onu iteklediği için bana bir adım daha yaklaşmak zorunda kalmıştı. Bu hareketi daha çok gerilmeme sebep olurken yutkundum.
Yavaşça zarfın bir kenarını yırttım ve içindeki mektubu çıkardım. Gereksiz yazıları okumak istemiyordum o yüzden sadece en altta, üniversite dekanının imzasının üzerinde yazan satıra odaklandım.
"Üniversitemizde sizi öğrenci olarak görmekten onur duyacağız." Bu satırı sesli okuduğumda Jimin hyungla birbirimize baktık. O çoktan kocaman gülümsemesini yüzüne yerleştirmişti. Ne düşüneceğimi bilemez bir şekilde kalmıştım. Jimin hyung beni şoktan çıkarmak için sıkıca belime sarıldı.
"Başardın Kookie başardın! Artık aynı üniversitede okuyoruz!" Hiçbir şey söylemedim. Sadece ben de ona sıkı sıkı sarıldım. O kalp atışlarımın üstünde gülümserken benim de gözümden bir damla yaş düştü. Başarmıştım. Park Jimin yine benden kurtulamamıştı işte.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Problem // jikook (texting)
Proză scurtăİki çocukluk arkadaşı ve bir hickey sorunsalı. (Tamamlandı)