"Eee, üniversitenin başlamasına sadece bir ay kaldı. Heyecanlı mısın?" Jimin hyung bunu sorduğunda gözlerimin içine bakıyordu. Koltukta bana doğru oturuyordu, dirseğini koltuğun arkalığına yaslamıştı eline yaslı yanağı dışarı doğru itildiğinden onu tombul yanaklı göstermişti. Tam olarak bana doğru dönük oturuyordu. Tanrı biliyordu ya, bu haliyle çok güzeldi.
"Tabi ki heyecanlıyım. Uzun zamandır bu anı bekliyordum." dedim. Geçen sefer bu koltukta bu pozisyonda oturduğumuzda hiç de iyi şeyler olmamıştı ve yine günlerden Perşembe'ydi. Tıpkı bugün olduğu gibi. Neredeyse yarım saattir buradaydım ve ilk defa tekrar gerildiğimi hissettim. Jimin hyung bir şeyler anlatırken dikkatim çoktan dağılmıştı. Aklıma önceden yaptığımız şeyler geldiğinde yutkunmamı engelleyemedim.
Tişörtünün bir yakası aşağı doğru kaymıştı ve ben onun belirgin köprücük kemiğini görebiliyordum. Bazen hormonlarımı kontrol edemediğimi söylediğinde haklıydı. Mesela şu anki durumum. Sertleştiğimi hissedebiliyordum ve o sadece koltukta oturuyordu. Kendime engel olamadan belki de çok utanacağım bir şey yaptım. Hala konuşan ve muhtemelen üniversiteyle ilgili bir şey anlatan dudaklarını öptüm. Şok olduğunu biliyordum. Ben de şaşırmıştım aslında kendi yaptığıma. Ne olursa olsun o hala benim hyungumdu.
Onu yavaşça öperken beni iteceğini düşünüyordum çünkü hareket etmiyordu. Gözlerim kapalı olmasına rağmen onun gözlerinin açık olduğunu biliyordum çünkü oldukça şaşırmıştı. Kendimi rezil ettiğime göre ilk defa buluştuğum bu dudakları bırakmak için biraz beklemeliydim. Neyse ki hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı.
Ellerinden biriyle ensemdeki saçları kavradı, diğer eliyle omzuma dokundu ve bana karşılık verdi. Kalbim adeta götümde atarken ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Öpüşme seslerimiz boş evde yankılanırken o gün yaptığı gibi kucağıma tırmandı. Bu sefer dizlerime oturmak yerine tam da kucağıma oturmuştu. Elim kalçasına sarılırken kendimi durduramadım. Jimin hyungun neden beni itmediğini ya da neden bana karşılık verdiğini bilmiyordum. Eskiden olsa beni evden kovacağını tahmin ediyordum. Şimdi çok şey değişmiş gibi görünüyordu.
Yanağımdaki eliyle yavaşça boynumu okşadı ve tişörtümü aşağı doğru çekiştirdi. Boynumda yeterli alanı açtığında büyük bir gürültüyle dudaklarımdan ayrıldı ve adeta boynuma saldırdı. Arada bir iddia ya da başka bir şey olmadığının ikimiz de farkındaydık. Boynumda şu an yer edinen hickeyi ikimiz de istiyorduk. Boynumu morartana kadar ısıran Jimin hyung daha çok istiyor olabilirdi ama ikimiz de istiyorduk işte.
Jimin hyung dudaklarını boynumdan çektiğinde derin bir nefes aldım. Onunla tensel temasa girmek kendimi maraton koşmuşum gibi hissettiriyordu.
"Sen benimsin." diye fısıldadı kulağımın altına doğru. Onun da nefes nefese olduğunu boynuma çarpan ılık havadan anlıyordum.
"Yıllarca seni kendim için sakladım. Hep büyümeni bekledim. Şimdi sen büyümüşken seni kaptırmaya niyetim yok. Sen benimsin ve hep benim olacaksın." Yaptığı itirafla gözlerim kocaman olmuşken bana konuşma hakkı bile tanımadan elleriyle enseme tutundu ve beni tekrar öptü. Bu öpüşme diğeri gibi nazik değildi. Beni öpmek konusunda çok hırslıydı. Alt dudağımı dişleri arasına aldığında inledim. Ellerime bugün gerçekten hakim olamıyordum. Sağ elim Jimin hyungun kalçasını deli gibi sıkıyordu. Jimin hyungun kalçasına fetişim olduğu hiç aklıma gelmezdi ama hayat sürprizlerle doluydu.
Tişörtüm birden üstümden çıktığında neye uğradığımı şaşırdım. Onun ne ara boynuma kadar sıyrıldığını fark etmemiştim bile. Jimin hyungun kalçası fazlasıyla dikkatimi dağıtmıştı (Jibooty işte n'aparsın). Ellerini hiç düşünmeden karnıma bastırdığında inledim. Hem elleri pek sıcak değildi hem de çok yanlış bir yere dokunmuştu. Pantolon düğmemin hemen üstündeydi. Onu kendimden uzağa ittirirken ne yaptığım farkında değildim.
"Ü-üzgünüm hyung ama ben... bunu yapamam." dedim. Elbette yapabilirdim. Ne yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sanırım korkmuştum ve fazlaca utanmıştım.
"Yapamayacağın şeyin ne olduğunu söyler misin? Ve bana hyung demeyi kes, sinir bozucu oluyor." Beni yanlış anladığını fark ettiğimde gülümsedim.
"Seni seviyorum hem de o anlamda. Yapamayacağım şey şu an seninle birlikte olmaktı. Sanırım henüz hazır değilim." Buğulu ifadesi dağıldı ve bana gülümsedi. Hala kucağımda otururken eğildi ve göğsüme sığındı. Hala çıplak olan tenimde nefesini hissederken ben de gülümsedim ve kollarımı bedenine doladım. Hiçbir şey yapmamıza gerek yoktu. O burada göğsümde yatmış bana sarılırken dünya zaten daha güzel bir yerdi.
"Az önce söylediğin şey konusunda... ben de seni seviyorum kookie." Usulca söylediğinde daha çok gülümsedim (ne kadar içimden ağlamak geçse de) ve sırtındaki kollarımı sıkılaştırdım. Sonumuzun nereye gideceği belli değildi ama birlikte olduğumuz sürece bunun hiçbir önemi yoktu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Problem // jikook (texting)
Krótkie Opowiadaniaİki çocukluk arkadaşı ve bir hickey sorunsalı. (Tamamlandı)