Yazar; Aslıhan Saranghae
Bazen insan bile bile yapardı her şeyi. Kötü ya da, daha kötü olduğu umurunda olmazdı. Bu gece hayatında yeni bir kapı aralanıyordu Il Sang’ın. Ve bu kapıya onu götüren gene kendi ayakları ve seçimleriydi. O bardan çıktığı anda doğruca evine gitseydi eğer bundan sonra yaşamak zorunda kalacaklarını yaşamayacaktı.
Araba otelin önünde durduğunda, arabadan inip inmeme konusunda hala kararsızdı. Hem inse ne olacaktı ki? Gidip karşısına dikilemezdi. Geçmişte yaşanan olayların gerçeğini söyleyemezdi. Çektiği acıları anlatıp omzunda ağlayamazdı. Ben her şeyi sana olan aşkım yüzünden kabullendim demek için tam tamına yedi sene geç kalmıştı. Artık bambaşka yollara savrulmuş iki bedendi onlar. Aralarında yaşanmamış kocaman bir aşk vardı; Il Sang’ın sol yanından gökyüzüne akan. Tutamadığı ellerin, doya doya bakamadığı gözlerin, hiçbir zaman öpemediği dudakların sahibiydi San Yuri. Şimdi belki de unutmuştu onca yaşanan acıyı. Tekrardan karşısına çıkıp ona kendini hatırlatmak; eski yaraları da açmak demekti.
Zaten aslında böyle bir niyeti de yoktu. Tek derdi uzaktan uzağa biraz daha görebilmekti. Ama her şeye geç kaldığı gibi ona da geç kalmıştı. Saat gecenin bir yarısı olmuşken onu görmek gibi bir ihtimalinin olmadığını da biliyordu. Ya sabahı bekleyecekti, ya da sessizce çekip gidecekti. Gönlüne son bir hediye vermek isteyen bedeninin ona çok gördüğü her şeye birkaç saniye de olsa kavuşmak isteği yakıp kavuruyordu bedenini.
Onca yıl sonra neden çıkmıştı ki aniden karşısına? Neden görmüştü ki o iri siyah gözleri ve neden içine çekmişti o büyüleyici kokuyu? Şoförüne yarın sabah saat onda gelip alması için emir verip araçtan indi. Lobiye gidip her zaman ki gibi odasının anahtarını alıp odaya çıktı. Kafasını tam olarak toparlayamasa da istediği şeyi yapacaktı. Son bir kez sevdiği kadına uzaktan bakıp gene yok olacaktı. Odanın içinde biraz vakit geçirse de ne yatağa sığmıştı bu gece, ne de salona. Ani bir hareketle salonda ki kanepenin üstüne attığı ceketini eline alıp otelin barına inmeye karar verdi. Tek derdi içip içip sızmaktı. Odasında da içebilirdi belki, ama kalabalığın içinde şimdi olduğu kadar kurcalamayacaktı kafasını allak bullak eden o düşünceler.
Lobiye indikten sonra bara giden girişe yöneldi. İçeri girdiğinde pek de kalabalık bir ortam olmayışı içini rahatlatmıştı. Masalardan birine geçmek yerine barmenin tam önünde ki sandalyeye oturdu. “Ne alırsınız?” diyen barmene dönüp “Viski.” Dedi ve bakışlarını tekrardan salonun içine çevirdi. İlk kadehi içtiğinde hala neden sarhoş olamadığını sorgular bir hali vardı. Ama bir kadeh daha istedi. Elinde ki ikinci kadehi de tepesine dikip sarhoş olamadığı için sinirlenerek ayağa kalktı. Ama ayağa kalkmasıyla birlikte barın kapısından içeriye giriş yapan San Yuri’yi görmesi bir oldu. Yavaş adımlarla garsonun gösterdiği masaya doğru ilerleyen genç kız usulca oturdu masaya. Il Sang’da gerisin geri barda ki sandalyesine kuruldu. “Sadece birkaç dakika...” Diyordu içinden. “Sonra kalkıp gideceğim. Ve bir daha onu asla görmeyeceğim. Sağ omzunun üzerinden San Yuri’yi gizlice seyretmeye başladığı an da ise hayatının şoku onu bekliyordu.
Genç kızın yanına gelip masasına oturan bu adam Ru Yung’dan başkası değildi. Il Sang; o anda içine düştüğü kısır döngünün son bulan ilk gençlik hayallerinde yarattığı depremlerle meşgulken, onlarda garsonun getirdiği içkilerini yudumluyorlardı. Bardan nasıl çıktığını bile anlamadan kendisini bir taksinin içinde buldu. Aklını yitirmiş gibiydi. Uğruna katil olmayı kabul ettiği kadın, babasının gerçek katiliyle aynı masada güle oynaya içki içiyordu. Bu nasıl bir kaderdi böyle? Kim yazmıştı bu saçmalığı?
Bu hayatta yaşadığı hiçbir şeye anlam veremezken, belki de verdiği en doğru karar olduğunu düşündüğü bu olay şimdi bambaşka bir sonuçla karşısına çıkmıştı. Sırtından oluk oluk terler boşalırken, kalbinin üstünde ki ağırlıkta onu kıpırdayamaz hale getiriyordu. Bindiği taksinin camını açtı usulca, titreyen elleriyle. Daha derinden nefes almaya çalıştı. Ama yapamıyordu. Gözleriyle gördüğü, şahit olduğu olaya inanmak istemiyordu. Taksinin şoförü ise arka koltukta ki yolcusunun garip halinden işkillenmiş bir halde arabayı sağa çekip durdurdu. “Bir sorun mu var efendim? Sizi hastaneye götürmemi ister misiniz?” Il Sang derin derin aldığı birkaç nefesin ardından, taksi şoförünün gözlerinin içine bakarak “Beni yıllar öncesine götürebilir misin?” diye sordu. En az istediği şeyin saçmalığı kadar, yıllar önce yaptığı şeyinde anlamsız olduğunu bu gece bir kez de kendi gözleriyle görmüştü.
