Nota

665 22 4
                                    

Rana Tumay •

Acaba hangi perdeden ses versem doğru girebilirim ruhunuza,

Hangi tele dokunsam yüreğim sızlar

Bana bir şeyler fısıldayın, makamsız, notasız; ama can alıcı olsun.

Beynime kazınmalı yapacağım bu beste.

Dinledikçe kendimle savaşmalıyım.

Kurtulduğum tüm belaların başına üşüşmeli

Beynimi kemirmeli bu şarkı

Babamın unutulmayacak izlerini tazelemeli

Annemin öyle ortada bırakıp gidişi dün gibileşmeli.

Hatırlamam gerek bu gece

Ne kadar zordu acı çekmek...

Do, re, mi, fa, sol, la, si ve yine do benim hayatım.

Daha hayatımı öğrenmeden hayatımın anlamlarını kaybetmiştim oysa ki.

Altın sarısı, ipek saçlı annemi, yemyeşil gözlü, gönlü göğsünden büyük babamı kaybettim.

Kaybettim.

Bulamayacağımı biliyorken aradım ısrarla.

Aradım bulacakmış gibi,

Ama bulamadım.

----------

Yumuşacık sesiyle bana en yukarılardan seslenen annem için bir sabaha daha uyanmıştım.

"Günaydın pamuk annem." diyerek kalkmıştım bulutlara galip gelmiş güneşli bir güne daha.

15 yaşımdan beri 4 senedir her sabah ya annem ya da babam uyandırıdı beni zaten. Ne alarma ihtiyacım vardı ne de başka bir şeye.

Onların yokluğu onların içimdeki varlıklarıydı aslında. Yokken varlardı onlar için atan kalbimde.

Canım babacığım...

Onu gördüğüm son zamanında, elinde gitarla yatağımın köşesine oturmuş konuşmaya başlamıştı dudaklarından hiç eksik olmayan tebessümüyle.

"Bu küçükken benim gitarımdı. Çalamadım, fırsatım olmadı hiç. Sen benim için çal Rana'm. Öğren ve kulaklarımın pasını sil benim güzel gözlü kızım.

Bu hayatta en çok istediğim şey gitar çalmak olsa da bir türlü öğrenemedim. Şimdi senden dinlemek beni daha mutlu edecek.

Ben yanında olsam da olmasam da hep çal olur mu? Çünkü ben hep seni dinleyeceğim."

Sanki biliyordu gideceğini ve bir daha geri dönemeyeceğini. İşte gittiğinden beri çalıyordum ben.

Ansızın bedenlerini bir kenara atıp ruhlarıyla sonsuzluğa uçtuklarını öğrendiğim andan beri...

Bilmiyorken, tutmayı dahi beceremiyorken çalıyordum gitarımı. Bazen çıkan pes ses kulaklarımı öyle acıtırdı ki pamuk tıkar da göz yaşlarım eşliğinde çalardım.

Kulakları buna daha fazla dayanamayan komşum beni kursa yazdırmıştı sırf bu gümbürtüden kurtulmak için. Onun sayesinde yaşam nota olmuştu benim için.

Yaptığım hatalar çektiğim yanlış tellerdi. Aldığım nefes duyduğum sesti.

Bilmiyordu benim ihtiyar, komşum yaptığının benim için her şeyden önemli olduğunu. O sadece kendi kulakları çıkarına kurtulmak istemişti o rahatsız edici ritimsiz sesten. Beni Kemal Hoca' mın önüne götürmüş bırakmıştı öylece.

Onun acımasızlığı, saçımı titrek elleriyle okşayıp sürekli 'Kimsesiz Rana'm benim' diyen Kemal Hoca' mı kazandırmıştı bana.

Kalın tellerin çıkardığı büyüleyici ses gibi değil midir bu da?

Kemal hocam her gün saatlerce eğitmişti beni.

En sonunda, emekli olacak iken 'Rana,' demişti. 'Rana geçecek benim yerime.'

O yönetiyordu o koca kursu. O kır düşmüş saçları, cılız kollarıyla takatı yettiği noktaya kadar beni de büyütmüştü gitarla. Sonra da kendi yerine koymuştu kimsesiz Rana' sını.

Artık ben vardım onun yerinde. Ben öğretiyordum bambaşka ellere gitara nasıl dokunacaklarını.

Kendime bile yararım olmuyorken başkalarına yararda bulunmam belki de tek sevincimdi. Minnacık ellerden tutun buruşmuş, lekelenmiş, mecalsiz eller vardı öğretmeni olduğum.

Yataktan kalkıp yüzümü yıkadığım gibi kot pantolonumu ve üzerime toz pembe gömleğimi gitmiştim.

3 sene boyunca her gün öğrenci olarak gittiğim kursa bir senedir öğretmen olarak gidiyordum. Tek gayem buydu.

Kendimi yontabileceğim kadar yontmuştum bıkmadan usanmadan. Babamın isteğini yerine getirip onun gibi çalamayan nice kimselere de öğretiyordum artık.

Kol çantamı da alıp dışarı çıkmıştım. Yarım saatlik yolu yürüyordum her gün gidip gelirken.

Aynı kaldırımlarda, aynı adımlarla ilerlerken başka dükkanlar, başka binalar inşa edilmişti. Her şey değişiyordu. Lakin bir annemle babam değişmiyorlardı. Onlar hep aynılardı göklerde. Huzurlu, mutlu...

Dolu gözlerimi silip ulaştığım kursun kapısını açmıştım. O kadar gelişmişti ki küçücük kurs benim dışımda da birkaç hoca alınmıştı. Babetlerimin çıkardığı hafif topuk sesini dinlerken loş koridorda gördüğüm hocaları başımla selamlıyor odama doğru ilerliyordum.

15 yaşında, annesinin kollarından, babasının kalkanından arındırılmış bir kız çocuğuydum ben.

Her saniye kalbimde oluşan yaraları dikmiştim notadan ipliklerle. Bazen do idi bu bazen re. Benliğimi notalara adadım ben, babam beni hep dinliyor diye.

Öğrenmek benim için az kaldığında öğreteceğim dedim.

Öğretmek de az kaldığında kapanıyordum odama, saatlerce kollarımı gitarıma sarıp yepyeni tonlar besteliyordum. Bilmediğim sesler kulağımı doldurduğunda bununla yetinmiyor notalarla süslüyordum onları.

Hayatım NOTA' ydı benim.

Yaşım 19'unu doldurmak üzere, ellerim 90' ında, ruhum 15' indeydi.

Yolun yarısını geçmemiş olsam da sonundaydım aslında ben. Bu eller ne zaman yorulur bilmiyordum. Tek bildiğim babamın kolunun altında annemle beni huzurla hep dinleyeceğiydi.

Hayatımdı NOTA benim.

Bir araya getirip anlamlaştırdıklarım, bir araya hiç getiremediklerim gibi.

Kulağının pasını silmek istiyorum babacım. Ömrüm notalar ise, geçsin bir ömür notalarla. Razıyım. Sen mutlu ol yeter bana.

Ve evet. Ben Rana Tumay.

Annesinin bıcırığı, babasının güzel gözlüsü, Kemal Hoca' sının kimsesiz Rana'sı...

NOTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin