Öfkeyle Karışık Karanlık

35 7 3
                                    

 Müziği şimdi açın, yanında iyi gider.

  Bir kaç hızlı adım...
  Ne yapacağım ben? Kimin tarafındayım?
   Bir kaç hızlı adım daha...
  Ya sorumluluklarım? Evren Krallığı?
    Koşmaya yeltenen ayaklar...
  Üvey babam o tarafta mı? Lorens kardeşim mi?
     Koşmaya başlayan ayaklar...
   Ya acımasız gücüm? Ya evreni koruyacak yerde evren bırakmazsam?
      Işık hızında koşuş...
   Canlıları sevmiyorum? Benle uğraşan kimseyi sevmiyorum. Onlar fazlalık. Onları öldürmem gerek. Hayır! Öldüremem! Bu yok etme isteği neden? Gücüm dışarı çıksın istiyorum. İstiyorum! Evet istiyorsun! Gücünü bırak. Seni alsın! Gücümü bırakacağım!
     Işık hızında koşarken bir anda durdu. Uçurumun dibindeydi. Ayakları bir kaç santim dışarıdaydı. 
     Hayır yapamam. Onu serbest bırakamam...
     Dizleri üzerine çöktü. İçindeki enerji onu kemiriyordu.  Enerji çıkmak için onu tırmalıyordu. Ruhunun derinliklerine doğru yürüdü.Ruhu kızgınken şimdi üstün nefretle büyüyordu. Yukarıya doğru baktı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Bağırdıkça kara bulutlar toplanıyor, ruhu dışarı çıkıyordu. Ruhu çıktı, kanatları kendine serbest bıraktı. Bulutların üstünden meteorlar gözüküyordu. Onun yapamadığını yapmak istercesine meteorlar yağmaya başladı. Kanatlarıyla havalandı. Yukarı çıktıkça şimşekler coşuyordu. Ellerini havada birleştirdi. Elektirikler elinde toplantı ve ellerindeki anlam veremediği hüzmelerle birleşti. Elinde birbirinin içine karışan güç çok büyüktü ama onun için bir şey değildi. Ellerini saraya doğru uzattı. Şimdi bu gücü bırakırsa ne Evren Krallığı ne kainat ne de evren kalacaktı. Ateşlemeye hazırladı. Bu kadarına gerek yoktu. Bu kadar olaya. Bir ateşle olaylar biterdi. Şimdiden burnuna kan kokuları geliyordu. Sonra düşündü.
  Öldürmek, öldürmek, öldürmek! Ama...ama öldürürsem bana ne kalır? Görevlendirildim ben. Benim uğraşacak neyim kalır? En iyisi sizinle biraz daha uğraşmak.
   Elindeki hüzmeyi yok etti. Yavaş yavaş aşağı indi. Bedenine girdi. Hava yine eski haline dönmüştü. Karankılara saklanmış kalbi şimdi acımasızca karanlıkla birleşiyordu. Saraya duygusuzca baktı.
  Evet...evet size biraz daha katlanıp, sizinle biraz daha uğraşacağım. Şimdi şu sorunları bir halledelim.
   Hızlı adımlarla sarayın yolunu tuttu. 

Müziği kapatabilirsiniz. Ama isterseniz açıkta durabilir.
...
 
  Lorens yavaş yavaş kendine geldi. Ayağa kalktı. Dustloren oturmuş dalgın dalgın masaya bakıyordu. Lorens ayağa kalkınca Dustloren onu farketti. Hızla ayağa kalktı ve Lorens'ın yanına ulaştı "Bana bak veliaht! Eğer beni babam denecek adamla bir daha kıyaslarsan bu senle aramızda büyük bir savaş açar! Majestelerine bunları söyleyerek her şeyi açığa vuracaksın senin amacın ne?!" Lorens alaylı vir tavırla baktı "Bazı şeyleri kader değil kaderin yolunu saptıranlar çekiyor..." Dustleron biraz inceledi "Yolu saptıranlar silinecek ama yol düzelmeyecek. O yüzden sus ve Losteran'ın yolunu kendi bulmasını ve saptıranı yok etmesine olanak sağla. Çünkü yolu saptıran asla değişmeyecek!" Lorens sinirle ayağa kalktı "Her canlı değişir. Babam da değişecek! Kandırıldığını anlayacak! Ve buraya döndüğünde daha iyi bir kral olacak! Bunu sende göreceksin Majeste Çakması da!" Hırsla salondan çıktı. Dostloren kollarını göğsünde bağladı "Değişen şeyler de hep iz kalır Lorens. Bunu kendimden biliyorum." diye söylendi ve Lostrean'ı bulmak için salondan çıktı.

...

   Lostrean'ın şimdiden gözünün önüne bir sürü plan geliyordu. Birçok plan tutmazdı. Bazılarını iptal etti. O sırada başka bir koridordan Dustloren çıktı "Lostre-" Lostrean hızını kesmedi "Kaybedecek vakit yok beni takip et bir planım var." Dustloren "İşte başlıyoruz." diye söylendi ve takip etmeye başladı. Lostrean odasına hızla girdi ve hızla kıyafetlerini değişti. Dar siyah kot ve üstüne salaş bir t-shirt girdi. Giyinme köşesinden çıktığında Dustloren ona 'Plan nedir?' biçiminde bakıyordu. Lostrean hemen planı anlatmaya başladı "Biliyorsun ki ilk önce vampir konseyinin iblislerle anlaşmasını kırmalıyız. Kıramayacağımıza göre iblisleri hatta çok zorlarsa vampir konseyini yok edeceğiz. Ama ilk önce üvey babamın neden o tarafa geçtiğini öğrenmeliyiz. Bunun için Lukas'tan bir kaç bilgi almam gerek." Dustloren hızla ayağa kalktı "Ne yani şimdi?" Lostrean sinsice sırıttı "Evet. Dünyaya gidiyoruz."

    Kapıya ulaştılar. Bir melek muhafızı burada beklemeleri için görevlendirdiler. Kapı açıldı. Büyük bir ışık hüzmesi onlar bekliyordu. Kapıya yaklaştılar. Dustloren Lostrean'a döndü "Oraya gittiğimiz de ne yapacağımızı anlatmadın." Lostrean kapıya odaklandı "Onu da orada öğrenirsin. Hadi gidelim." Kapıya doğru koştular ve ışık hüzmesiyle bütünleştiler.

   Karanlık yavaş yavaş açıldı. Yine eskiden ayrıldıkları büyücü sokağında uyanmışlardı. Tek fark kadının evinde değil bir sokağın köşesindelerdi. Lostrean hız kaybetmeden Dustloren'a "Şimdi beni takip et." dedi ve ışık hızında koşmaya başladı. Dustloren da koşarak ona yetişti. Lostrean durduğunda karşısındaki manzaraya baktı. Evi. Arkadaşları. Ama artık burası onun evi değildi. Düşüncelerinden arındı ve eve doğru yürüdü. Kapıyı çaldı ve biraz bekledi. Bir zaman sonra kapıyı Lukas açtı. Kapıyı açtığında Lostrean'ı görünce şaşırdı "Bu kadar erken beklemiyordum." Lostrean içeri girdi "Ben de beklemiyordum. Olayları Ash ve Tha'ya anlattın dimi?" Lukas içeriye bakış attı "Evet anlattım. Birkaç gün kendilerine gelemediler ana sonra toparladılar. Hatta seni bulmak için büyüye bile kalkıştılar." Lostrean içeriye girdi. Ama gördüğü manzara...şaşırtıcıydı. Her zaman oyun konsolunun başında gördüğü Ashly ve Thaur şimdi kitapla bir şeyler araştırıyordu. Gitti ve Ashly'nin az kaldı içine düşeceği kitabı kapattı "Hey! Kitabı bırak bebeğim. Çünkü ben kitaplarla anlatılamayacak kadar muhteşemim." Ashly yukarı baktı. Lostrean'ı görünce bir kaç dakika idrak edemedi. Sonra sevinçle ayağa kalktı "Seni tabiki aramam bebeğim. Seni o nalet yere götürenleri arıyordum. Yoksa bensiz yine bi boklar yersin ve arkanı toplayacak muhteşem bir kankaya ihtiyacın olacaktı." dedi ve hemen Lostrean'a sarıldı. Lostrean Ashly'den ayrıldı ve ona hayalet görmüş gibi bakan Thaur'a yaklaştı "Sen ve kitaplar. Aynı şehirde olmanız bile garipken onu okuman...sana noldu kanka iyimisin?" Thaur kitaba baktı "Bilmiyorum kanka. Valla en imkansız aşkı yaşıyorum şuan. Ve tanışmamıza neden olan da sensin. Artık düğünde ki şahitte sen olursun." Lostrean Tha'ya bir yumruk attı. Tha kolunu tuttu ve gülerek Loatrean'a sarıldı. Onlarda ayrılınca Lostrean koltuğa oturdu ve yaşananları onlara anlatmaya başladı. Konuşmayı bitirince Lukas "Peki bu duruma nasıl el atılması gerekiyor?" diye sordu. Lostrean anlatmaya devam etti "Bu yüzden buradayım ya. Sizden yardım almak için geldim. Vampir konseyinin planını ve üvey babamın neden o tarafta olduğunu öğrenmeliyiz. İlk önce vampirlere yem vereceğiz." Thaur hemen atladı "Veeeeeeeee o yemlerde biziz değil mi?" Lostrean Tha'ya döndü "Aferin öğrencim iyi çalışıyorsun. Yemlerimiz, orada anlatacağım planla zindandan, büyük konsey dairesine kadar yükselecek. Yükselip planlar alındığı an bum! Lukas, Dustloren ve ben ortaya çıkacağız. Gerisi ben de zaten." Sessizlik oldu ve Thaur  düşünceli bir şekilde söylendi "Orada yem olacağız ve yemler yenir." Ashly devam etti "Kraliyet katına çıkamadan ölebiliriz."   Lukas "Bana ihanetten dolayı en işkenceli büyüleri yaparlar." Dustloren bitirdi "Ve bu yapacağımız son tehlikeli plan da değil." Hepsi birden düşündü ve aynı anda Lostrean'a "Varız!" dediler. Lostrean ayağa kalktı "Hadi başlayalım çocuklar." dedi ve gideceği yeri aklında ayarladı; Vampir Konseyi...

Evet bugün ki bölüm Lostrean'ı zorladı. Çünkü Lostrean yavaş yavaş acımasız gücüyle ve karanlıkla birleşiyor. Karakterlere uygun kişiler hala bulamadım. Uğraşıyorum. Bir dahaki bölümü kadar görüşmek dileğiyle. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum...

Siyahın KıyametiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin