¡bir mucize
Kitaplarımı da koliye yerleştirdiğimde kapaklarını kapatıp etrafıma bakınmıştım.
Annem ve babam boşanalı 4 yıl oluyordu. Önce annem ile beni terk etmiş daha sonra da boşanma kağıdı göndererek yüzümüzü dahi görmeden annemi boşamıştı. 2 yıl önce öğrenmiştik ki yeni bir karısı ve çocukları olmuştu. Bunun üzerine annem önce 6 ay depresyona girmiş daha sonra hırs yaparak zengin bir koca bulmuştu. Adam tam bir kasıntıydı. Bir oğlu mu ne varmış. 1 ay sonra evleneceklerdi. Şimdi ise küçüklüğümden beri bulunduğum evimden, şehrimden, Busan'dan taşınıyorduk. Seoul'de yeni bir başlangıç yapacaktım...
Tamam hiç yeni bir sayfa açma triplerine girmeyim çünkü zorla götürülüyordum. Başından beri annemin o adamla evlenmesini istemiyordum. Ne onun evinde onun oğluyla yaşamak ne de onlar ile bir aile olmak istemiyordum. Fakat başka çarem yoktu. Buradaki arkadaşlarımı, okulumu ve çevremi terk etmek istemiyordum. Alışmıştım ve hayattaki en zor şeylerden biri alışmış olduğun birinden, bir şeyden kopmaktı. Artık Seoul'de yaşayacağımız öğrendiğimde günlerce ağlamıştım. Sanırım bu hayatım boyunca en çok ağladığım ikinci seferdi. Birincisi aileme gay olduğumu açıkladığımda babamın beni dövdüğü zamanlardı...
Bay Min'in göndermiş olduğu taşıyıcı firmanın çalışanları eşyalarımı alıp götürürken boşalan odada öylece duruyordum. Boktan olan hayatım iyice boka batacaktı. Hayatımın daha iyiye gitmesi, sanırım bir mucize olurdu.
Ve benim bir mucizeye ihtiyacım vardı.
---
Tam bir buçuk saattir otelin restoranında annem, ben ve Bay Min oturmuş sevgili kardeşimi (!) bekliyorduk. Sorumsuz ve pislik herifin teki olduğunu şimdiden tahmin edebiliyordum. Bay Min'in nikaha tam bir ay kala oğlu ile tanıştırması oğluyla anlaşamayıp annemin evliliklerini bozmasından korkmasıydı sanırım. Her ne kadar adam kasıntı biri olsa da annemi sevdiği her halinden belliydi. Fakat bilmiyordu ki annem asla onu terk etmezdi.
Etrafı incelerken gerçekten bahalı bir otel olduğu her halinden belliydi. Restoran kısmı bile özenle dizayn edilmiş, çalışanlar tertipli bir şekilde giydirilmiş, tıpkı bir yelkovanın akrebi kovaladığı gibi düzenle çalışıyorlardı. Genel olarak beyaz eşyalar ile dekor edilmiş otel altın sarısı detaylarla daha da bir lüks hale getirilmişti.
Sıkıntıyla kol saatime baktığımda yemekler masaya servis edilirken eş zamanlı olarak karşımda duran sandalyeye bir beden oturmuştu. Siyah deri ceketli ile siyah saçlı, beyaz tenli çocuğun Bay Min'in oğlu olduğunu anlamıştım. Benim yaşlarımda duruyordu. Saçlarını boyadığı belliydi.
Ve bir şey itiraf etmeliydim ki, çocuk taştı. Beyaz tenine siyahlarını giymesi ve eş zamanlı siyah saçları, pürüzsüz cildinde belli belirsiz çilleri ve kırmızı ince ama şekilli dudakları ile tam tapılasıydı. Fakat karakteri dışı kadar güzel değildi, bunu sonradan anlamıştım.
"Nerede kaldın Yoongi?"
Bay Min adının Yoongi olduğunu öğrendiğim yeni kardeşime alttan alttan 'bunu sana ödeteceğim' der bir ses tonu ile hesap soruyordu. Anlaşılan pek iyi anlaşan bir baba-oğul değillerdi. Bu oğlunun babasına tiksinti ile bakan bakışlarından belliydi.
"Kusura bakmayın."
Babasına bir açıklama yapmadan kısaca bizlere özür dileyip yemeğine gömülmüştü. Yemek boyu annem Yoongi'ye övgüler yağdırtarak kendini sevdirmeye çalışmıştı. Fakat çocuk soğuktu ve yüzünde ufak bir tebessüm bile oluşmamıştı. Yine de anneme karşı bir saygısızlığı olmamıştı. Genel olarak annem ve bay Min düğün hakkında konuşuyor, Yoongi ise telefonunundan başını kaldırmıyordu. Ben ise bir daha bulamam düşüncesi ile pahalı olduğu her halinden belli olan yemekleri mideye gömüyordum. Zaten böyle bir otelde kalmaya yetecek kadar durumumuzda yoktu, Bay Min olmasaydı...
En sonunda annem ve Bay Min otelin teras katına çıkmaya karar verdiğinde Yoongi ile baş başa kalmıştık. Annem ve Bay Min gideceklerini söylediklerinde kafasını kaldırıp onaylamış bir daha da kaldırmamıştı. Çocuğun beni görmezden gelişi ve telefonundan kafasını kaldırmaması sinirlerimi bozmaya başlamıştı.
"Telefonunu fazla seviyorsun sanırım"
Yavaş hareketlerle başını kaldırırken sertçe yutkunmuştum. O da ben de bu söylediğime şaşırmıştık. Çünkü bunu içimden söylüyor olmam gerekiyordu.
"Sadece gereksiz insanların yanında oyalanmak için kullanıyorum."
İğneleyici sözleri tarafından kan beynime sıçrarken kaşlarımı çatıp duruşumu düzelttim. Bana bir şey demesi önemli değildi fakat açık açık anneme de laf söylemişti. Tamam ben de onun babasıyla ilgili pek olumlu şeyler düşünmüyordum fakat onun yüzüne karşı da söylemiyordum.
"Hah... inan ben de bulunduğum ortamdan memnun değilim. Gerçekten tam hayal ettiğim gibi birisin, kendini beğenmi-"
"Ben seni hayal edecek kadar önemsemedim bile doğrusu. Sen ve annene iyi eğlenceler."
Lafını söyleyip anında masadan kalkarken ağzım açık bir şekilde arkasından baka kalmıştım. Hah cidden mi! Ben bu çocukla bırak aynı evde yaşamayı aynı ortamda bile bulunamazdım.
Tek dilediğim bir mucizeydi. Aksi halde bir mucize olmazsa ben daha fazla bunlara katlanamazdım.
Sadece bir mucize.
°•▪•°•▪•°•▪•°•▪•°▪°•▪•°•☆•°•▪•°•▪•°•▪•°•▪•°•▪•°
Ay ay ay ben çok heyecanlıyım çünkü kafamda çok güzel şeyler var. Umarım beğenirsiniz. Az çok anladınız zaten konuyu. Fazla bir şey söylemek istemiyorum o yüzden~
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, sizi seviyorum♡
ŞİMDİ OKUDUĞUN
brother? ;; yoonmin ✓
FanfictionJimin'in annesi ve Yoongi'nin babası evlenmeye karar vermişlerdi. Aynı evde yaşamak zorunda kalan Jimin ve Yoongi'nin tanışmaları pek de iyi başlamadı.