♥️Canımdan Daha Çok ♥️

513 69 29
                                    

Luhan, babası ve ağabeyi gittikten sonra biraz daha bahçeyle ilgilenmiş ve içindeki kasvetle birlikte hava kararınca eve girmişti. Şöminenin önüne yerleştirdiği eski evlerinden getirdikleri yumuşak yastıklı tekli koltuğa oturmuş ve sadece şömine alevinin aydınlattığı odada eline aldığı Shakespeare'in Hamlet'ini okuyordu.

"İyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Sadece düşünce onu öyle yapar.(Hamlet)"

Kitapta en sevdiği söz buydu Luhan'ın. Babası hep onun iyi kalpli, her zaman iyiye yatkın olduğunu söylerdi. Ancak Luhan böyle düşünmüyordu. Neye göre ya da kime göre iyiydi. Şu yaşına kadar asla iyiliğinin dokunacağı birini görmemişti. Yaşadıkları kasabada herkes çıkar için birbirini sever ve iyilik ederdi. Şuan ki durumlarından da açıkça belliydi zaten bu. Para iyiliği getiren yegane şeyi orada. Bu yüzden Luhan iyiliğin ne olduğunu böyle tanımlamıyordu. Bakılırsa her yardım eden insan iyi bir insan olurdu. O zaman babası nereden bilecekti Luhan'ın iyi bir insan olup olmadığını? Şuana kadar ne birine yardım etmiş ne de bu yönde bir adım atmıştı. Gerçek iyilik neydi? İşte bunu merak ediyordu Luhan.

Evin kapısı çarpılarak açıldığında Luhan elindeki kitapla birlikte yerinde sıçramıştı. Dışarıda artan fırtınadan dolayı üstü başı kar dolmuş ağabeyi kapıyı kapattığın da ağzının içinden özür dilemişti. Amacı kardeşini korkutmak değildi. Üzerindeki beyaza bürünmüş kabanı, şapka ve eldivenleri hızla çıkarıp çatık kaşları ile şömineye yaklaştı. Ellerini birbirine sürtüyordu. Çok üşüdüğü kızaran burnundan ve morarmaya başlamış parmak uçlarından belliydi.

Luhan bir süre ağabeyini izledikten sonra bakışları etrafta gezindi. Şekilli kaşları çatılırken oturduğu yerden sırtını dikleştirerek doğruldu.

"Yifan Ge babam nerede?" diye sordu. Yifan göz ucuyla kardeşine bakıp tekrar şömine ile kesiştirdi bakışlarını.

"Bilmiyorum." Ağzından geveleyerek çıkardığı kelime Luhan'ı bir hışımla yerinden kaldırmıştı.

"Ne demek bilmiyorum Gege!? Babam seninle değil miydi?" diye sordu korku ve endişe dolu sesiyle. Yifan içine doluşan suçluluk duygusu ile belli belirsiz başını salladı.

"Benimleydi."

"O zaman neden seninle değil şuan?" Luhan'ın her saniye ses tonu yükseliyordu. Yifan Luhan'ın ailesini ne kadar önemsediğini biliyordu. O bu kadar telaş yaptıkça kendiside telaşa kapılıyordu. Halbuki babaları yetişkin bir adamdı. Evin yolunu biliyordu. Kısa sürede gelirdi.

"Luhan, babam yetişkin bir adam. Kendisi gelebilir." Dediğinde Luhan çatık kaşları ile omzuna bir şaplak attı ağabeyinin.

"Dışarıdaki tipiyi görmüyor musun?" Yifan tekrar düşündüğünde kardeşinin haklı olduğunu anlıyordu. Bu tipide yolunu kaybetmesi içten bile değildi.

"Neden tek başına geldin Gege?" Luhan sakinleştirmeye çalıştığı sesiyle sordu. Büyük olan dikkatle gözlerini kardeşine çevirdi. Az önce kardeşinin kalktığı koltuğa sıkıntı ile oturup kısaca olanları anlattı. Luhan'ın yüz ifadesi her kelimede daha da kötü oluyordu.

"Bu insanların sorunu ne?" dedi ağabeyinin ayakları dibine otururken. Başını Yifan'ın ısınmaya başlayan dizlerine yasladı. Ağabeyi de vakit kaybetmeden onun saçlarına büyük elini daldırmıştı.

"Bilmiyorum Han. Bilmiyorum."

İki kardeş sözleşmiş gibi sabaha kadar babalarının gelmesini beklemişlerdi. Luhan uykuya direnmeye çalışsa da saat ikiyi on dakika geçe uykunun tatlı kollarına sığınmıştı gerçi pek de rahat bir uyku sayılmazdı. Onun uyuduğunu fark eden Yifan kardeşini kucaklayıp odadaki tek kanepenin üzerine bıraktı minik bedeni. Üzerinde kenardan aldığı örtüyü örttü.

La Belle et La BeteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin