"Bugün özel bir gün mü?"
"Belki."
Luhan aralarında geçen son konuşmadan ve sırıtarak odasını terk eden Sehun'un arkasından şaşkınca bakakaldıktan sonra, yatağından zıplayarak kalmıştı ve Sehun'un arkasından koridora çıkmıştı çıplak ayakları ile.
"Yah! Oh Sehun!" ancak gördüğü sadece bir boşluk ve koridor duvarlarına çarpıp kulağına çarpan kendi sesi olmuştu. Uzaktan onu izleyen Sehun'a komik gelecek bir şekilde yüzünü buruşturup odasına geri döndü. Bugün ne özel günü olabilir diye kafa patlatmaya çalıştı. Acaba Sehun'un doğum günü müydü? Bu hiç sormadığını o an fark etti. Son birkaç günüdür aralarında gelişen sıcaklık ile oldukça fazla yakınlaşmışlardı ancak Luhan, Sehun'un özel hayatına dair lanet ve gül dışında hiçbir şey bilmiyordu. Bu istemsizce kalbini acıtmıştı. Onu tanımaya çalışıyordu ama en basit şeyleri bile sormamıştı. Mesela hangi rengi seviyordu? Üzerinde hep kırmızı değerli taşlar işlenmiş kıyafetler giydiğini görmüştü. Acaba en sevdiği renk kırmızı mıydı? Ya da hangi yemek onu gülümsetiyordu? Hangi yemeği görünce midesi kasılıp kusma isteği baş gösteriyordu? Hangi kitaplar onu hayal alemine götürüyordu? Hangi şarkı ona huzur veriyor hangi şarkı salya sümük ağlatıyordu? Bunların hiç birini bilmediğini yeni idrak etmek Luhan'a çarpılma etkisi yapmıştı resmen. Ayrıca içinde büyüyen onu daha çok tanıma isteği ise şaşkına uğratıyordu onu. Her şeye rağmen, araları ne kadar iyi olursa olsun, Sehun'un onun ailesini görmesine izin vermemişti. Gerçi Luhan'da son zamanlarda onları düşünmediğini görüyordu. Sehun'a yakın olmak neden bu kadar tuhaftı? Ona dair hiçbir şey bilmiyordu. Ama yine de yanında kalmak onu eskisi gibi rahatsız etmiyordu. Ya da ailesini geldiğinden beri merak ederken son günlerde bir kez ile onları düşünmemiş olması... Bunlar tuhaftı.
Bakışları yeni kıyafetine kaydı. Beyazın üzerindeki altın işlemeler ile göz kamaştırıcı olan elbise bugünün gerçekten çok önemli olduğunu düşündürdü. Ve bu kalbinde tuhaf bir sıcaklığın yayılmasına sebep oldu. Yüzüne yayılan gülümseme ile eli işlemeli kumaşın üzerinde gezindi. Elbiseden yayılan gül kokusu burnuna dolarken gülümsemesi daha da genişledi. Kendini halen dağınık yatağının üzerine atıp on altılık kızlar gibi heyecanla tepinmeye başladı. Kalbinde hissettiği sıcak duygular ile sarhoş gibi hissediyor ama yine de şikayet etmiyordu. Edemezdi zaten. Bu hissi sevmişti.
Luhan tüm günü Suho'nun peşinde dolanarak ve bugünün neyin özel günü olduğunu öğrenmeye çalışarak geçirmişti. Ancak ne Suho ne diğerleri Nuh diyor Peygamber demiyorlardı. Öyle bir inatla bir şeyleri saklıyorlardı ki artık Luhan içini kemiren merak ve ikide bir ayağına dolanan pelerini yüzünden kafayı yiyecek duruma gelmişti. Hayır yani söyleseler ne olurdu? Zaten belliydi bir şeyler döndüğü. Mesela Sabah kahvaltıdan beri Suho sürekli diğerlerine bir şeyler söylüyordu. Baekhyun söylene söylene patilerine taktığı bezler ile yerleri silemeye çalışıyor, Kyungsoo neredeyse on tencere yemek ile uğraşıyordu. Çok içeri girmeyen Chanyeol bile ağzına aldığı gül demetleri ve farklı çiçeklerle şatoya girip çıkıyordu. Ancak halen neyi kutladıklarını ya da neler döndüğünü anlayamamıştı Luhan ve bu sinirini bozuyordu. Bu yüzden suratını asarak kütüphanenin yolunu tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
La Belle et La Bete
PovídkyTale as old as time Song as old as rhyme Beauty and the beast Zaman kadar eski bir hikaye Kafiye kadar eski bir şarkı Güzel ve Çirkin.... BXB Yaoi bir kurgudur. Rahatsız olanlar lütfen başka hikayelere göz atsınlar. DearlittleLu iftiharla sunar efe...