🌺
Selamlar! İlk kez 2017de yayınladığım kurguma yeniden başlıyorum. Bu kez gerçekten içime sindi ve çok umutluyum.
Keyifli okumalar dilerim.Bu satıra okumaya başladığınız tarihi yazar mısınız?
İlkler insanların hayatında her daim öncelik olmuştu. İlk adımlar, ilk kelimeler, ilk öpücük... İlkler hep kutsalmış gibi anlatılır, kulaktan kulağa yayılarak efsaneleşirdi. Hâlbuki ilkler bazen insana sadece kâbuslar yaşatırdı. Sonra insanlar umduğunu bulamayarak hayal kırıklığına uğrardı. İnsanlar kırılan hayallerinden hep başkalarını mesul tutardı. Ama doğru suçlu asla saptanamazdı.Bense hayattan ilk darbesini ilklerle almış biriydim...
Yalancı dünyanın, günahkâr günlerinden birinde gözlerimi ilk kez açmıştım, kısa zaman sonra sonsuza dek kapatmayı isteyeceğimi bilmeden.
Şu üç günlük dünyanın merhametine aldanıp kendimi değerli sandığım yıllar henüz yaşayamadan tükenmişti. Sevgiyi hissetmediğim yıllar yitip gitmişti riyakâr ömrümden.
Düzenli bir hayata sahip olanlara imrendiğim zamanlarsa çok uzak değildi. Beni bu saçma kıskançlıktan ayıransa düzene oturtabileceğim bir hayata sahip olmadığım gerçeğiydi... Hayatım dinamitler üzerine kurulu gibiydi. Ufacık bir hatayla düğmeye değen parmağın saniyeler içinde alt üst edebileceği bir hayatta yıllardır nefes alıyordum.
Daha kötüsü olmadığı için kendimi avutarak elimdekinin kıymetini bilmek adına ne kadar çabalasam da, yaralı ellerimde kurumuş kanla kaplı mazi yaralarından başka bir şey olduğu söylenemezdi.
Bense o yaraları görmemek için çırpınan, çaresiz bir kalbe sahip, kanatları en çok da ailesi tarafından kırılan küçük bir kız çocuğundan başkası değildim. Ama bu halimle bile çok, çok başkaydım.
Hayır, özel biri değildim. İmrenilecek bir yeteneğe, doğuştan gelen bir şansa sahip değildim ya da okulun gözde çocuğunun sevdiği kız olma gibi bir önceliğim de yoktu. Benim farklılığım yetişme sürecimden doğuyordu.
İnsanların aksine ailesiz yetişmekten geliyor benim başkalığım ve başkaldırışlarım. Yaşayamadığım çocukluğumun kırık kalbinden bu kadar gür çıkıyordu sesim.
Neye mi başkaldırıyordum? Doğrusunu istersek bilmiyorum. Tek bildiğim insanların beni dışlamasına neden olan bir farklılığı bünyemde barındırdığım.
Aslına bakarsanız dışlanan ben değildim. Dışarıdan gözüken buydu sadece. İnsanlara karşı soğuk tavrımı kuşanıp tek başıma herkesi dışlayan bendim. Başkaldırışlarım da buydu belki de... Sessiz çığlıklarım, yardım çağrılarım.
Ben, tek başına kimsesizliğe savaş açıp galibiyette bile yalnız kalan tek kişilik bir cepheydim. Ben, içindeki fırtınaları sadece yalnızken dışa vuran, neşeli gözüken bir yıkımdım. Kendi hayallerimin göçüğü altında kalmış güçsüz bir bedendim ben.
Ama asla bunlardan ibaret değildim! Çok daha fazlasıydım. Sadece keşfetmem gerekiyordu benliğimi. Oturup insanlara mutlu gözükmeye çalışmak yerine, kendimi tanımlayabileceğim sıfatlar bulmalıydım belki de...
Çalışan diyebilirdim kendim için, çalışkan anlamında değil. Mutlu olmaya çalışandan hallice mutlu gözükmeye çalışan, gülümseme maskesini yüzünden düşürmemeye çalışan, mutlu ruhunu her daim takınmaya çalışan... Geçmişi kalbinde hüküm sürerken orda takılı kalmamaya çalışan...
Çalışan ama belki de başaramayan, denemekten gerçek mutluluğun hazzını tadamayan...
Ya da insanlar için tanımlamak adına kelime israfı yapılmasına gerek olmayan basit bir kişilik. Sert çıkıştığım bazılarına göreyse kişiliksiz belki...
Fakat ben onların görüşünü umursamıyordum. Düşünmeden hareket ediyor ve düşünmeden konuşuyordum. Bence fiillerin başına 'düşünmeden' eklemek sizi hatalı yapmıyordu. Sadece önyargılı insanlar anlamak istedikleri gibi anlıyor ve hakkı olmadan sizi kınıyorlardı. Zaten kendine laf geçiremeyen insanlar en çok başkalarını yargılamazlar mıydı?
Evet, ben düşünmeden hareket ediyordum. Kim ne der diye düşünmeden... Ve evet, ben konuşurken düşünmüyordum. El âlem duyarsa ne der, düşüncesi uğramıyordu sözcüklerin döküldüğü dudaklarıma... Çünkü el âlem ben onlardan yardım isterken beni duymayanlardı. Şimdi de bana kulaklarını tıkasalar iyi ederlerdi çünkü sesimi bastıramazlardı.
Başkaldırışım burada da can buluyor, varlığını hatırlatıyordu. Ben toplumun, laf olsun torba dolsun mantığıyla söyleyip durduğu kalıplaşmış sıfatlara boyun eğmiyordum. Farkım buydu işte...
Ben Açelya Gür, annesinin bedeninde, annesine esaret yaşatan, babasına yetememiş efsun bakışlı kadın.
Ben Açelya Gür, hayatının ilk darbesini, henüz dünyaya bile gelmeden, en doğal hakkı olan anne şefkatinden yemiş, kahramanı olamadan babasını yitirmiş...
Ben Açelya, yetersiz hayatının basit bir kutu ile değiştiği, hayatına giren herkesten itinayla darbe yiyen...
Ve ben Açelya, uçmaktan ve düşmekten fazlasını bilmeyen, uçamadığı ilk anda yere düşecek olan kanatları kan izleriyle dolu bir kuş.
Ben Açelya ve sizler, benim amansız hikâyeme hoş gelmiş güzel yürekler...
04.06.2021
O kadar heyecanlıyım ki ilk bölümüm için! Umarım, umarım planladığım gibi gider. Yorumlarınıza çok dikkat edeceğim o yüzden esirgemeyin lütfen.
Ne diyeceğimi hiç bilmiyorum.Seviliyorsunuz.
Yeni bölümde görüşmek üzere.
İnstagram: @acelyagunu.official
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Açelya Günü
ChickLit"Sen olsan kal der miydin?" diye sordum filmdeki sahnelerden birini kast ederek. Kısa bir süre düşündükten sonra cevap verdi. "Diyemezdim. " "Ben ona istediği hayatı veremem, ben kimseye istedikleri hayatı veremem. Peki sen?" "Ben kalmasını söyler...