⓶ sagopa yaşlı planet

2.4K 269 96
                                    

sığınacağı bir yeri vardı fakat evi değildi. hiçbir zaman da ev gibi hissettirmezdi.

çevresinde insanlar vardı fakat geceleri hep yalnız hissederdi.

günışığında her ne kadar elindeki kendi boyu kadar olan el arabasıyla kağıt topladığı için insanlar yanına yaklaşmasa da, güçlü durup gamzesini ortaya çıkaran bir gülüş sunardı etrafına.

geceleri gamzesisin belirginleşme sebebi ise hıçkırıkları duyulmasın diye dudaklarını birbirine bastırmasındandı.

Kim Namjoon, her gece yalnız bir insan oluşuna ağlardı. gökyüzündeki yıldızlar bile aralarındaki mesafelere rağmen bir bütün gibi dururken, kendisi çevresindeki sayılı insanla hala yalnız hissederdi.

"benim bir köyüm olmadı.
hiçbir şehir karlı sokaklarıyla bana
pazen gecelik giymiş bir anne gibi sarılmadı. bir evim yok. ailem yok. doğuştan kimsesizim. 18 yaşıma gelene kadar çekmediğim kalmadı. yetimhaneden kurtulunca mutlu olacağım sandım. Tanrım, bak ben cümlenin sonundaki bir nokta kadar yalnızım. yaşamak istiyorum, çabalıyorum, görüyorsun..."

burnunu çekip yıldızlara doğru konuşmaya devam etti.

"bazı arkadaşlarım gibi kötü yollara düşebilir ya da hayatıma son verebilirdim. ben yaşamayı seviyorum. ama böyle yalnızken yaşamaktan tat alamıyorum, acı veriyor aldığım her bir nefes."

o gün çok dolmuştu Namjoon. günün çoğunda insanların iğneleyici bakışlarına, dilenci sanılıp uzatılan paralara, ve ağır laflara maruz kalmıştı. hepsine karşılık ise sadece gülümsemişti.

bir insan aslında gülerken ağlayabilir miydi?

Kim Namjoon hiçbir zaman tam olarak gülmedi. insan içindeyken sadece dudaklarını yukarı kıvırarak ağlardı. o kadar.

o gece yıldızlı gökyüzünün altında ağlayarak uyuyakaldı. gözlerini araladığında yüzünü ovaladı, görüşü netleşince etrafına baktı.

bulunduğu ara sokağın iki tarafı da ana yollarla kaplıydı. burnuna ulaşan taze ekmek kokusu, evlerin mutfaklarından gelen çatal bıçak sesleri, iş saati olduğundan yoldan ardı ardına geçen araçlar karşısında; bir sokak arasında yalnız başına uyandığı için dolan gözlerinin hesabını akşama erteledi.

kollarını havaya kaldırıp gerinerek el arabasını almak için birkaç arkadaşıyla birlikte yaşadığı eski malikaneye gitti. oraya ev demek pek mümkün değildi. en azından Namjoon için. onun haricinde oradakiler birbirleriyle iyi anlaşan, uyum içinde yaşayıp giden insanlardı. eski, çoğu kısmı yıkık dökük, terk edilmiş bir yapıda yaşıyorlardı.

paslanmış geniş kapıyı aşıp içeriye girdiğinde Jimin'in çoktan ayaklandığını gördü. Sehun ve Jongin de ısınmak için ateş yakmış, başında kahvaltı yapıyorlardı.

günaydın, deyip el arabasını ayarlarken "yine dışarıda mı uyudun?" dedi Jimin.

"dalıp gitmişim. "

"bu soğukta dışarıda uyunur mu? üşütüp hasta olacaksın. bak Taehyung ateşin dibinden ayrılmamasına rağmen gribe yakalandı. "

Jimin susmak bilmezken Namjoon gülümseyip Jimin'in varlığı için tanrıya şükretti. o ve bitmek bilmeyen konuşmaları olmasa gündüzlerinin de gecesinden farkı kalmazdı.

"hyung, "

tatlı tatlı kendisine yaklaşan kısa boylu gence verdi dikkatini. henüz 19 yaşındaydı. 1 yıl önce Taehyung ile yetimhaneden çıkıp el ele ürkekçe buraya gelişlerini hatırladı. ikisinin daha iyi bir hayatı hak ettiklerini düşünürken burukça gülümsedi.

flicker 孤 | namjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin