Sakin ve cam kenarı bir yere geçip bölümü okumayı unutmayın lütfen. Ayrıca ben şarkı ile bölümü çok yakıştırdım bence dinlerseniz daha hoş olabilir.
Nefes nefese olduğu için ne dediğini tam anlayamadım bu yüzden suratıma 'Sen hayırdır' der gibi bir ifade yerleştirip dik dik suratına baktım. Bunu anlamış olacak ki biraz soluklanıp en arkaya yakın olan koltuktan otobüsün geniş arka camına uzanıp baktı ve derin bir nefes verdi. Rahatlamış görünüyordu.
"Oturduğun koltuk diyorum bana ait. Bileti alırken özellikle cam kenarı olsun demiştim" dedi tek nefeste. Kendi biletimin numarasından emin olduğum için ona inanmayan gözlerle bakıp alaycı bir ifade takındım. Bıkkın bir şekilde nefes verip "Al bak" dedi bileti gözüme sokarcasına önüme getirip.
Bilete bakarken şaşkınlıktan g özlerimin kocaman açıldığını hissediyordum.Elimle 1 dakika işareti yapıp çantama rastgele attığım bileti çıkardım.Bana yaptığının aynısını yapıp"Bak" dedim ona uzatarak.Baktığında benim gibi biraz şaşırsada hemen toparlanıp eliyle muavine 'Gel' işareti yaptı.
Muavin yanımıza ulaşınca anlamayan gözlerle bize bakmaya başladı. "Biletler" dedim gözlerimle işaret ederek "İkiside aynı koltuğa kesilmiş"
Dikkatle inceledikten sonra mahcup bir ifade ile bize baktı."Çok özür dileriz. Otogarda bir sıkıntı olmuş olmalı"
Hala dikilmeye devam eden koltuk arkadaşım sıkıntıyla nefes verdi. "Peki şimdi biz nasıl oturacağız"
"Otobüsümüz dolu olduğu için maalesef sizi başka bir yere alamam. Kendi aranızda hallederseniz gerçekten üzerimden büyük bir yük almış olursunuz. Daha ilk haftam ve gerçekten kovulmak istemiyorum" dedi genç muavin. Sesi daha çok yalvarır gibi çıkmıştı ve dayanamayıp hafifçe tebessüm ettim. "Tamam biz hallederiz sorun yok." dedim. Nasıl halledecektik hiçbir fikrim yok ama hiç olmazsa bir kişinin kalbi ferahlamıştı.
Minnet dolu bir ifadeyle bir kez daha özür dileyip ayrılınca sinirle bana bakan bir çift yeşil gözle karşılaştım.
"Anlat bakalım nasıl halledeceğiz" diye sordu sinirli bir tonda. Ne kadar bugün bir kavga için daha enerjim kalmamış olsada içimden bir yerlede bir şeyler bana cam kenarı için savaşmamı söyledi.
"Sen centilmen bir erkek olup burayı bana bırakacak ve koridor tarafına oturacaksın"
Gür bir kahkaha ile "Hiç sanmıyorum" dedi
"Neyi sanmıyorsun? Erkek olma kısmını mı? Centilmen olup burayı bana bırakma kısmını mı?"
Sanırım böyle bir cevabı beklemiyordu ki bir süre bir şey demedi. Sonra derin bir nefes aldı ve çantasını üst taraftaki göze koyup yanıma oturdu. Her ne kadar bunu beklemesemde canıma minnet deyip kafamı cama çevirdim ve beni bekleyen yeni güzellikleri hayal ettim. Bu benim sık yaptığım bir şeydi. Her boş anımda hayal kurardım. Bazıları için hayal dünyasındaki bir saf olsamda bence asla öyle değildim. Neden yaşadığım zorluklardan böyle sıyrılıp kafamı dinleyebiliyorken bunu yapmayı bırakayım ki?
Tam bilmem kaçıncı hayalden başka bir hayale atlıyorken telefonum çaldı. Yanımdaki suratsız koltuk arkadaşım -arkadaş demek ne kadar doğruysa tabi- yüzünü buruşturup bana bakınca hiç vakit kaybetmeden arayanın kim olduğuna bile bakmadan açtım. "Efendim" dedim sakin bir şekilde.
"Serra neredesin sen?" diye bir çığlık geldi karşıdan. Bana bakan gözleri görünce telefonu kulağımdan çekip arayana baktım hemen. Annemdi. Yaptığım aptallık karşısında gözlerimi devirip "Size giderken söyledim o kapıdan çıktıktan sonra bir daha Serra diye biri hayatınızda olmayacak dedim ve siz sadece sustunuz. Hayatım boyunca bir kere susmadınız hep benim yerime kararlar verdiniz isteseniz şimdide beni de durdururdunuz ama yapmadınız" dedim. Sesim sonlara doğru titremeye başlamıştı. Annem hala bana verdiği zararı fark etmemiş olduğu için konuşmanın saatlerce uzayacağı ve benim ağlamam ile sonlanacağını anlamıştım.
Telefonu kapatmaya karar verdiğim sırada annem tekrar bağırmaya başladı. Kesik kesik cümlelerini birleştirince anladım ne dediğini. "Ayyy kafayı yiyeceğim şimdi Serra. Kendine gel artık. Bu kadar nankörlük, şımarıklık yeter"
Duyduklarım sonrasında otobüste olduğumuzu çoktan unutmuştum. "Sus artık! Her yerde senin sesin her yerde senin kararların. Dayanamıyorum ben. Sen tamam demeden nefes bile alamaz oldum.Ama ben bu hayatı istemiyorum. Böyle yaşamak istemiyorum. O yüzden yalvarırım sus" Bağırarak başlayan konuşmam fısıldayarak sonlanmıştı.
Herkes dik dik bana bakıp ne olduğunu sorguluyorlardı. Kimisi yadırgayan bakışlar atıyordu. Benim ise açıklayacak halim kalmamıştı. Yanımda oturan çocuk sanki hissetmiş gibi herkese ters bir şekilde bakıp eliyle önünüze dönün işareti yapınca benim bir şey söylememe veya açıklama yapmama gerek kalmadı. Elimdeki telefona odaklandım. Annem ara vermeden ve hiç etkilenmeden konuşmaya devam ediyordu. "Madem bu kadar bıktın öyleyse bu saatten sonra senin de bir ailen yok. Başın sıkışırsa sakın dönme veya arama." Diye püskürdü. Arkadan babam konuşuyordu ' o senin kızın, sakin ol, fevri davranma' gibi sözlerle annemi yumuşatmaya çalışıyordu ama daha fazla dayanamayacağımı anlayınca kapatmayı bile denemeden duymamak adına telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. Kucağıma bırakıp başımı cama döndüm.
Kimse görmesin diye iki avucumla yüzümü kapatıp ağlamamı ve hıçkırıklarımı serbest bıraktım. Dakikalar sonra biraz daha kendime gelmiş olsamda hala tam toparlanamamıştım. Derin bir nefes alıp unutmaya çalıştım. O sırada yanımdaki çocuk konuştu "İyi misin?"
Ona yalanda olsa iyi olduğuma dair bir şeyler söyleyip teşekkür etmem gerekiyordu ama yapamadım. Kötüyken iyiyim diyemedim. Sadece ona dönüp tebessüm etmeye çalışarak başımı salladım. Sonrasında başımı cama yaslayıp ağlamanın verdiği yorgunlukla kendimi uykuya teslim ettim.Otobüsün rampadan geçmesiyle başımı cama vurmanın verdiği acı uyanmama yetmişti. Başımın altına koyabileceğim bir şey var mı diye bakarken aklıma annem geldi. O olsa bana montu verirdi diye düşününce gözlerimin dolmasını engelleyemedim. Yanımda oturan çocuk sanki gözlerimin dolmasının nedenini anlamış gibi montunu üçe katlayıp bana uzattı. Bunu yaparken samimi ve içten olduğu yüzünden belli oluyordu. Başka zaman olsa asla kabul etmeyeceğim bir hareket olsada o günün yaşattığı duygu karmaşası beni kötü etkilemişti ve birinin desteğine muhtaç hale getirmişti. Montu alıp camla kafamın arasına sıkıştırdıktan sonra duymasının neredeyse imkansız olduğu bir sesle "teşekkür ederim" dedim. Nasıldı oldu bilmiyorum ama bana bakıp gülümsemesi duymuş olduğunun işaretiydi sanırım. O an bunu daha fazla sorgulamak istesemde ağırlaşan göz kapaklarımı serbest bıraktım .
( 2 saat sonra)
Yaklaşık yarım saat önce uyanıp yaklaştığımıza dair bizimkilere bir mesaj atmıştım. Sonrasında uykuya tekrar teslim olmuştum. Şimdi ise otobüsün durmasıyla ve hareketlilik sayesinde uyandım. Sırt çantamı alıp eşyalarımı toplarken hatırladım montun bana ait olmadığını. Gözüm yanımdaki çocuğu arasada onun çoktan gitmiş olduğunu anlamam uzun sürmedi. Bir anda bana böyle düşünceli davranan birini bir daha göremeyecek olma düşüncesi yüzümün düşmesine sebep olsada elimden geldiğince kendimi toplamaya çalıştım. Bu otobüsten indikten sonra beni çok başka bir hayatın beklediği düşüncesi tekrar canlanmamı sağladı. Daha fazla oyalanmadan hemen otobüsten indim ve etrafa baktım. Beni ilk fark eden Mert heyecanla Akın'ı dürttü. Bende onları beklemeden sanki avına koşan çita gibi onların üzerine atlamaya hazır bir halde koşmaya başladım. Kavuşmamız çok uzun sürmedi. Dördümüz özlemle birbirimize sarılıyorduk. Ara sıra dengemiz sarsılıyor düşecek gibi oluyorduk ama bu durum bizi durdurmuyordu. İnsanların bakışlar bile hiçbirimizin umrunda değildi. Sadece geçen zamanın verdiği hasret vardı. Birkaç dakika ardından daha fazla nefessiz kalmaya dayanamayıp ilk ayrılan ben oldum.
"Yavaş olun be oğlum zaten hasret gidermek için daha çok vaktimiz var"Geç kalmış olsada içime gerçekten sinen bir bölümle herkese merhaba.
Öncelikle umarım beni anlıyor ve bana kızmıyorsunuzdur. Çünkü gerçekten yazmayı çok istesemde bazen şartlar buna el vermiyor. Bu konuda anlayışlı olacağınızı umuyorum ve sizi beklettiğim için çok özür diliyorum.
Dilerim bölümü keyifle okursunuz. Beğenirseniz vote vermeyi ve yorumlarınızı benimle paylaşmayı unutmayın lütfen.
Sizi seviyorum ❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cam Kenarı
فكاهةHer şey bir koltuk kavgasıyla başladı. İkisinin sadece bileti değil kaderleri de birdi. Sadece bunu anlamaları biraz sıradışı bir şekilde oldu