༯ 13. Bölüm ༯

363K 7.2K 753
                                        

Bu gürültü de neydi?

Alarmın çalmasına daha yarım saat vardı ve beni uyandıran gürültü, kapının çalınma sesiydi.

"Güneş! Bak şu kapıya kızım," Halamın uykulu sesinden kapıyı açma görevinin bana düştüğünü anlayıp kalktım ve hızlı adımlarla ilerledim. Karşımda Helin'i görünce şaşırdım.

"Sen delirdin mi? Daha okulun başlamasına saatler var."

"Benimle gelmen gerekiyor! Çabuk ol! Hemen giyin!"

Bir yandan esniyordum. "Ne olduğunu söyleyecek misin?"

"Cansu senin dolabına sınav sorularını koymuş! Hemen gidip herhangi bir hoca açmadan önce onları yok etmeliyiz!" dediği zaman söyleği şeyi anlamıştım ama nedense bir kere daha duyma ihtiyacı hissettim. "Ne? Cansu ne yapmış dedin?"

"Çabuk ol Güneş! Arabada konuşuruz, hadi!" hemen odama girip hazırlanmama yardım etmeye başladı.

Tarih tekerrür edemezdi, öyle değil mi?

Cansu neredeyse bir haftadır okulda yoktu ve anlaşılan bu zamanını boş geçirmemişti. Hemen üstüme siyah pantolon ve bir tişört geçirip içinde ne var ne yok bilmeden çantamı omzuma taktım. Arabaya biner binmez Helin gaza bastı. "Bunu nereden öğrendin?"

Cevap vermedi.

"Helin?"

"Kaynağın kim olduğu önemli değil. Önemli olan bu bilginin doğru olduğu ve Cansu'nun sana komplo kurduğu. Bir an önce engel olmalıyız, yoksa ceza alırsın. Hatta müzikalden bile atılırsın," dedi ve işte o an jeton tüm köşelerine rağmen yerine düştü. Cansu beni müzikalden attırmak istiyordu. Demir'i sahiplendiğim gibi yanlış bir kanıya çok önceden varmıştı bile ve bu da basitçe, bir çeşit intikamdı.

"... Yapabileceği onca şey varken neden senin eski okulundan atılma sebebini tekrar etsin ki? Psikopata bak!" dediğinde Helin'in benim için endişeleniyor olduğunu anladım. "O Cansu. İnsanların zayıf noktalarını biliyor ve istediğini alana kadar bu kozu kullanmaktan çekinmiyor," dedim. Cansu'yu artık ben de tanıyordum ve ona kızgındım. Hem de çok... Ben onu Demir'e karşı o kadar savunmuşken beklediğim teşekküre en uzak davranışı sergiliyordu. Okula vardığımızda Helin hemen arabayı park etti. İçeri girip dolapların olduğu koridora doğru ilerlemeye başladık. Normalde varacağımız saatten biraz daha erken gelmiştik.

"Lanet olsun, çok kalabalık!" dedim. Derse girmeden önce neredeyse yirmi kişi kendi dolabının başında dikiliyordu. "Bu şekilde hayatta o soruları kimse görmeden çıkaramayız. Dikkat dağıtmalıyız," dedi Helin ve bana baktı. "Sanırım bir planım var,"

Anlamamış gözlerle ona baktım. "Şimdi, sen bayılmış gibi yap, herkes senin başına toplansın, dikkatler sendeyken ben de hemen dolabından kâğıtları alacağım. Nasılsa şifreni biliyorum," dedi.

"Bayılma numarası mı? Yangın alarmını falan çalsak ya?" diye önerdim. Daha kolay olurdu.

"Biz burda senin ceza almaman için uğraşıyoruz, sense üstüne ikinci bir ceza almaya çalışıyorsun. Şimdi işaretimi bekle," diye fısıldadı Helin. Benden birkaç adım uzaklaştı. Biraz bekledik. Birkaç öğrenci daha koridordan çıktı, sınıflarına geçti. Helin, "Şimdi," dedi. Elimdeki çantayı yere attım ve yere düştüm. Gözlerimi kapattım. Sadece olanları dinliyordum. Helin "Güneş bayıldı! Yardım edin! Buraya gelir misiniz!" diye bağırdıktan sonra etrafımdaki sesler gittikçe arttı. Gözlerimi ne zaman açmam gerektiğini bilmiyordum, bu yüzden beklemeye devam ettim.

"İyi misin?"

"Noldu?"

"Yere düştü galiba."

Tüm o seslerin arasında yeniden Helin'i duymayı bekliyordum. Hâlâ gelmemişti. Ya dolaptan kâğıtları alamazsa? Ya tam alırken yakalanırsa ve sanki o oraya koyuyormuş gibi görünürse? İşte o zaman başı belaya girerdi. Aptal Cansu bizi ne işlere bulaştırmıştı...

Eski okulumu hatırladım. Dolabımı açtığımda üzerime düşen kâğıtları... Nöbetçi öğretmenin beni kolumdan tutup müdürün odasına atmasını... "Bu sefer seni baban kurtaramayacak," dediğinde gözlerimden akan yaşları...

"Tamam Güneş, Helin halletti," diyen erkek sesi beni kolumdan tutup kaldırdı. Burak değildi. Tanıdığım biri değildi bu. Başka biriydi. Gözlerimi açtığımda Demir'in çetesinden bir çocukla burun buruna geldim. Beni o kaldırmıştı. Adı Doğukan'dı. "Sen?" diye soracaktım ki göz kırptı ve "Tamam, açılın. Şimdi iyi. Helin! Gel ve arkadaşına yardım et!" diye Helin'e seslendi. Kolumun altına girdi. Revire doğru yürümeye başladık, hâlâ rol gereği yavaş yavaş yürüyordum.

"Aldın mı?" diye sorduğumda "Tabii kızım, sen ne sandın?" diye gülümsedi Helin. Arkama doğru Doğukan'ı görmek için baktığımda, çocuk çoktan ortalıktan yok olmuştu. Gözden uzaklaştığımızda tişörtünün içine sakladığı kâğıtları gösterdi. "Hiç merak etme güzelim, bunları yok bil," dedi. Çantasından çıkarttığı çakmakla yakmaya başladı. Uçları tutuşmaya başlayan kağıtları çöp kutusuna attı ve kutunun kapağını kapattı. Birkaç saniye bekledi. Etrafımızı kolaçan ettikten sonra kapağı açtı, kâğıtların tamamen okunmayacak hale geldiğinden emin olduktan sonra sırt çantamın yanındaki şişeyi aldı, içideki suyu çöp kutusuna döktü ve ateşi söndürdü.

"Nedense ilk söndürdüğün şey olduğunu sanmıyorum," dedim.

"Değil çünkü," geldi, büyük bir profesyonellikle.

Etrafı son bir kez daha kolaçan ettikten sonra koluma girdi ve beni merdivenlere yönlendirmeye başladı.

"Eğer bir daha böyle entrika, intikam, komplo gibi işlerim olursa kesinlikle arayacağım ilk kişi sen olacaksın," dedim. Bahçeye indiğimizde ikimiz de az önce ne işler kıvırdığımızı idrak edip gülmeye başladık.

Öğle teneffüsünde yine bizim dörtlü oturuyorduk. Esma sabah nereye kaybolduğumuzu sorunca olayı anlatmaya başladık. Her ne kadar en başta tüm bunlar normalmiş gibi davranıyor olsak da sonrasında aklıma gelen düşünceler yüzümdeki gülümsemeyi silmeye yetmişti:

Cansu bunu yaptıysa, daha neler yapabilirdi?

Ben Demir'e sahip falan değildim. Evet, belki ondan birazcık hoşlanıyordum, belki de çok hoşlanıyordum...

Tamam, kabul ediyordum, ondan delicesine hoşlanıyordum ama sonuçta bu karşılıksız bir şeydi ve birinin Cansu'ya bunu söylemesi gerekiyordu. Öyle ya da böyle, planı suya düşmüştü. Rahatladım. "Helin, sana ne kadar teşekkür etsem az, gerçekten hayatımı kurtardın. Bu okuldan da atılsaydım artık sonum ne olurdu bilemiyorum," dedim.

"Önemli değil, artık sen de bizim gruptansın. Biz arkadaşlarımız için her şeyi yaparız," gülümsedi. Burak "Cansu'nun Güneş'in dolabına kâğıtları koyduğunu nasıl öğrendin?" diye sorduğunda Helin'e döndüm. Ben ona aynı şeyi sorduğumda bana cevap vermemiş, geçiştirmişti. Bu sefer kaçışı yoktu. "Evet Helin, bana da söylemedin," dedim. Helin bakışlarını başka yerlere kaçırıyordu. Seni kurtardık mı, kurtardık. Cansu'nun bunu yaptığı haberi de doğruydu. Kaynağın kim olduğu önemli mi?"

Üçümüz aynı anda "Evet!" dedik. Helin derin bir nefes aldı.

"Doğukan söyledi," dedi. Doğukan bize bugünkü oyunda yardım etmişti, evet, ama Helin'e haber vermiş olması ne alakaydı?

Doğukan, Demir'in çetesindendi. Cenk Demir'in sağ koluysa, Doğukan da sol koluydu. Yakışıklıydı ve dışarıdan her kızla çıkmayacağını gösteren bir havası vardı. "Size bir şey itiraf edeceğim," diye ekledi. Esma, Helin'e "Bunu söylemek istediğinden emin misin?" diye sorduğunda Burak da ben de hiçbir şey anlamamıştık. Birbirimize bakıp bu dışlanmışlığı paylaştık. Helin'in söyleyeceği şeyi bir tek Esma biliyordu anladığım kadarıyla.

İtiraf zamanı gelmiş gibiydi.

"Evet... Burak, özür dilerim. Sana daha önceden söylemem gerekirdi. Doğukan'la biz çıkıyoruz."


⋆⁺₊⋆ ☀︎ ⋆⁺₊⋆

Helin'in son golü... Yaşattığı şok...

Karanlık LiseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin