Küçük Çocuk ve Portakallı Şeker

18 0 0
                                    

Ön tarafta bir duvar yok. Duvar niyetine kırk santimlik bir demir levhanın üstünden başlayarak yukarıya uzanan büyük bir cam var. Bu cam bir başka demir levhanın içine geçince bitiyor. Her iki yanı çerçeveye alınmış. Çerçeve sayısını arttıran bir başka levha da bunun hemen yanında. Küçük levhanın üstünde yine küçük olan bir cam var. Camın üç yanı çerçeveye alınmış. Bu cam ve levha dükkânın kapısı. Pembe çerçevelerin üstü pas çizgileri ve benekleriyle dolu. Camlarda tozlarla süslü yer yer su lekeleri var. Camın bitişiğinde bir yazarkasa, onun altında da bir masa var. Güneş günün bu saatinde kapı eşiğinden başlayarak üç dört adım içeriye giriyor, gerisi dükkânın sonuna kadar oldukça karanlık. Her biri yatayda altı, dikeyde dört bölmeli iki büyük raf, bir binanın demirden iskeleti gibi dükkânın içerisinde, kenarlarda duruyor. Rafların hepsi dolu sayılmaz ama bakkal, kimisinin önünü bir şerit bezle kapatarak dolu göstermiş. Bakkalın elleri, sürekli suyun altında olan bir kadınınkiler kadar temiz görünse de aslında pek temiz biri değil. Bu dükkânın halinden de belli oluyor. Sapsarı ve paslı dişleriyle müşterilere gülümsediği zamanlar çok çirkin görünür. Saçları seyrek ve başının tepesinde çok az saç var. Geriye kalan saçlar biraz kırlaşmış ve bir kirpininkiler gibi dikleşmiş. Çok şişman sayılmaz ancak her yere kendisinden beş santim önce ulaşan bir göbeği var. Göbek simit gibi: Sadece öne değil, yanlarına ve kaba etlerinin üzerine de sarkmış. Bu hâli şişmanlıktan değil de bir hastalığın eserine benziyor. Aslında onu bu duruma getiren hastalıklar. Yoksa görünüşünün bayağılığı kendisinin veya atalarının bir hatası değil. Bunun en büyük ispatı, insanlara “Bakın bu benim evladım!” diyerek gururlanabildiği yakışıklı oğlu. Dükkâna on ila on üç yaşlarında iki çocuk girdi. Bir gofret ve üç tane sakız alıp çıktılar. Onların ardından yusyuvarlak yüzlü, şirin mi şirin, kara saçlı küçük bir oğlan girdi. En fazla yedi yaşlarında gösteriyordu. Kolları bacakları biraz sıska ancak çok sağlıklıydı. Boncuk gözlerini adamdan kaçırarak raflara yöneldi. Cebinde sıkı sıkı tuttuğu bir demir elli bin lirası vardı. Elini o cebinden hiç çıkarmadan öteki eliyle raflara uzanıyor, aradığını orada bulamayınca başka raflara bakıyordu. Bizim bakkal da peşinden gidip geliyordu ama hâlinde ilgiden çok başka bir telâşe var gibiydi. Zoraki gülümseyerek çocuğa “Ne istiyorsun söyle bakalım?” diye sordu. O bu şekilde gülerken gözleri de onu yalancı çıkartarak, ağlayan dudaklar gibi iki yana o büzülürlerdi. Kararsız görünen çocuk bu gözlerden korktu. Yeniden raflara yöneldi. Dükkâna ne alacağını düşünmeden girmişti. Şimdi de karar veremiyor, tek parasını kendisini tatmin edecek bir şeye harcamak istiyordu. Bakkal aynı soruyu bir kez daha tekrarladı. “Bilmiyorum.” dedi çocuk, ince çocuk sesiyle. Ne alsa acaba? Şekerlerin, gofretlerin, çikolataların ambalajlarına bakıyor, dokunup dokunup vazgeçiyordu. Bükülen dudaklarına rağmen hâlâ şirin, hâlâ sıcaktı. Bakkal “Söyle bakalım ne istiyorsun?” diye sordu yine. “Şunu mu alsa? Hayır, bunu istemiyor. Gözü bir iki defa portakallı şekere takıldı. Yemesi ne zevkli olurdu aslında. Dondurma gibi bir çubuğu vardı bu portakalı şekerin. Bir çikolata kadar büyük olmasa da, şekli biraz onu andırıyor. Rengi de portakal kadar turuncu, suyu portakal suyu kadar tatlı. “Ne istiyorsun söyle bakalım?” dedi bakkal, yine zoraki gülümseyerek. Küçük çocuk ,bakmadığı raflara bakmak için yöneldi. Daha iyi bir şey gelmiyordu aklına. Portakallı şeker alacaktı ve bu düşüncesini bakkala söyleyecekti. Küçük ciğerleriyle yeni bir şey söylemek için nefes aldığında bakkalın büyük eli kendi küçük koluna yapıştı. “Hadi!” dedi, “Hadi! Çık dışarı. Sen bu dükkândan bir şey uçuracaksın.” Çocuk çok şaşırmıştı. Ne diyeceğini bilmiyordu. Bakkal “Belli! Belli!” dedi. “Sen uçuracaksın bir şeyler.”68Küçük çocuk sinirlenmiş, parlak beyaz yüzü kızarmıştı. Üzülerek dışarı çıkmış, hatta kovulmuştu. Pek düşünceli bir şekilde uzaklaştı oradan. Serhan’ın odasına gizlice gireceğiz. Etrafa iyi bakın.

Mavi Ülke - Atahan Başaran - Birinci BölümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin