BERBER ve BAHADIR

43 1 0
                                    

Sabahın erken saatlerinde kepenkleri, kapısı, pencereleri sımsıkı kapalı dükkân henüz açılmıştı. Üzerine mavi bir önlük geçirmiş zayıf bir delikanlı olan berber, kaldırımın önünü temizliyordu. Bir yerde toz, çamur, ambalaj kâğıdı ne varsa biriktirdiği çöpleri sık sık dizlerini kırarak diğer elinde tuttuğu kısa saplı küreğe dolduruyor, kürek yeterince ağırlaşıp taşmaya başlayınca ağaç dibinde duran pembe çöp kutusuna yöneliyordu. Bu küçük ağaçlardan bir sıra kaldırım kenarında diziliydi. Hemen yolun karşısında, bir başka dükkânın önünde aynı işi uzun saplı bir kürekle ve aylakça yapan kavak boylu bir başka delikanlı vardı. Vitrin ve kapı çerçeveleri bir hayli eskimiş bu ikinci dükkân bir bakkaldı. Kapı önündeki çırak, dükkân sahibinin kendisinden çok sonra geleceğini umuyordu. Ne var ki yorucu bir günün başladığını haber veren geniş iskarpin ayakkabılarının kaldırımda çıkardığı seslerle yaklaşan bakkal, delikanlıyı da önüne katarak dükkâna girdi. Az sonra oradan dolu bir sepetle ayrılan uzun boylu bakkal çırağı karşıdaki berbere selam verip koşarak bir yöne gitti. Temizliğe ustaca kullandığı fırçasıyla devam etmekte olan genç berber, arkasından uzun uzun baktığı arkadaşının daha kaç sokağın sonunu, kaç apartman merdivenini arşınlayacağını, kaç tane kapı zilini eskiteceğini düşündü. Sarı güneşin ortalığı kızdırmasına henüz vakit varken ve henüz bakkal çırağı elinde boş bir sepetle dönmemişken, öğleden sonrasına nazaran daha serin olan hava sokağın ortasından akıp gidiyordu. Şehir bu iki dükkânın açılmasından sonra uyanmaya, canlanmaya başladı. Kahvehane, bu sokağın mahallede en uğrak sokak olmasında büyük paya sahip olduğunu ispatlamak istercesine masalarına kapı önüne dizdi ve çok geçmeden burası insanlarla doldu. Kaynamaya başlayan çayın kokusu o kahvehane köşesinden, ta öte uçtaki berbere ulaşıyordu.Berber zile bastı ve kendisiyle, günün ilk müşterisine birer çay istedi. Köpüklü sakalıyla aynanın karşısında oturmakta olan Bahadır “Ah!” çekiyor, “Yakında evleneceğim. Düğün dernek olacak. Keşke biraz birikmiş paramız olsaydı.” diye yakınıyordu. “Üzülme Bahadır Ağabey!” dedi berber. “Bulunur. Hayırlısı…” “Bizim evi satayım diyorum ama o toprak yığını, ahşap evi kim alır.” “Alırlar ağabey, niye almasınlar!” “Alırlar almasına da az para verirler. Evi ucuza satarsak evlenince nerede otururuz. Yaşlı anacığımın bir evi var zaten…” “Az para vermezler. Mehmet Amca’yı duymadın mı? Evini üç katı fiyatına almışlar.” “Yapma Sadık, sende mi! Dedikodu bunlar.” “Dedikodu değil ağabey gerçek. Alan adamdan duydum.” “Alan adamı nerde gördün Sadık, o da mı sana tıraş oluyor?” “Oluyor tabii ne sandın. Her çeşit adam gelir buraya. Kral da olsa, ajan da olsa tıraş olmaya bana gelir, bülbül kesilirler benim koltuğumda. Her şeyi anlattı.” “Yani gerçek miymiş?” “Gerçek de ne demek. En essahından. Hem de beş katlı, stadyum kadar.” “İnanma bunlara. Uydurma hepsi. Emlakçıların uydurması. Ev, apartman sahiplerinin, arsa sahiplerinin uydurması.

Kimse buraya alışveriş merkezi falan yapmaz. Başka yer mi kalmadı.” “Yapacaklar ağabey. Hem de üç, bilemedin beş senede başlar biter.” “Tamam, Sadık. Çabuk bitir şu tıraşı, işe geç kalacağım.” Berber, boynunu bükerek usturayı köpüklerin arasından kaydırırken, Bahadır’ın sakalsız suratı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Müşteri çayını içmeden, tıraş biter bitmez dükkândan çıktı. Kapıdan her yeni müşteri girdiğinde berber de tıraş takımlarına göz atıp, dolaptan bir temiz havlu daha çıkartıyordu. Dükkânlar arı kovanı gibi işliyor, sokak bir karınca kolonisini andırıyordu. Her bir dükkânın kapısı yeraltına inen bir yuvanın ağzı gibi kalabalıktı. Yıl 1998, bir bahar günüydü. İnsan geçmişi anlatırken gerçekten de her şeyi tanıdık gösteren bir perde iniyordu gözlerine. Her şey zaten yaşanmış olduğundan tereddütsüz anlatılabiliyordu olanlar. Yollar, arabalar, taş binalar ve kıpırtısız gökyüzü özlem duyulan ne varsa önümüze getiriyordu. Hele o günleri hatırlarken olayları ayrıntısız ve donuk renkleriyle hayal etmenin tadı bambaşkaydı.

Mahallede yayılan söylentiler muhtemelen doğruymuş. Çünkü şu an bahsi geçen yerde devasa bir plaza yükseliyor.

Kısmet ve Fatih, ismini sıkça duyacağınız dört karakterden ikisi. Kitaptaki bölümlerin çoğu bu dört kahramana ait. Diğer ikisiyle ilerde tanışacaksınız.

Mavi Ülke - Atahan Başaran - Birinci BölümHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin