Masanın üstü yığınla kitap doluydu. Pencerelerdeki kalın perdelerin gölgesi odayı sarımsı bir loşluğa boğuyordu. Dört duvarın ikisini birleştiren kitaplıkların ortasındaki masada binbir güçlükle kendisine bir parça yer bulmuş, saman kâğıtlarına bir şeyler karalıyordu. Serhan’ın okuma gözlüğü burnunun ucuna düşmüştü. Kendisi de bir tiyatro oyuncusu olduğundan, yazdığı oyunların oynanabilirliğini tartmak yine ona düşüyordu. Bu yüzden daha yazılmamış rolleri kafasında oynuyor, olmayan metinleri, olmayan kişilere yineleyip duruyordu. Kalemi her yarım saatte bir oynatışı ne kadar kafa patlattığını gösteriyor ancak bir kez yazmaya başladı mı yine yarım saat elini kâğıttan hiç kaldırmadan sayfalar dolusu yazıyordu. Ardı arkası kesilmeyen kurgular, duvardaki saatten her saniye çıkan seslerle saatlerce sürdü. Asıl zor olan dekorlardı. Dekorları önemsiyordu çünkü yazdığı sahnelerin yetersiz dekorlar yüzünden iyi sergilenememesinden endişeleniyordu. Bunları düşünmek yönetmenin, yani İskender ve Talat Bey’in işiydi ama eğer onlar oyunu sahnelemenin güç olduğunu söylerse, hiç bir zaman oynanmayacak bir oyun yazmış olurdu. Bir arabayı tiyatro sahnesinde ilerliyor göstermek geçen sefer pratik bir çözümle mümkün olmuştu. Şimdi de aynı anda, dört odayı aynı sahneye sığdırmak ve bütün odaların her bir seyirci tarafından görünmesini istiyor, bunun için de kâğıtta şekiller çiziyor, aynı şekilleri kafasında sahneye yerleştiriyordu. -Şu oda şu eğiklikle sahnenin sağında olsa, salondaki herkes bu odayı ve içinde oynayan oyuncuyu görebilir. İkinci oda ortada ve biraz daha büyük. Üçüncü de sağda… Dördüncüyü sahnenin gerisini yerleştiririz. Öndeki odaların bu odayı kapatmaması için duvar niyetine konulacak malzemeler on karıştan yüksek olmayacak. Nasılsa bunların duvar olduğu seyirciler tarafından anlaşılır.- Hani, Peter Pan’ın oynandığı oyunlarda küçük çocuğu uçurmak için ipler kullanılır ya, işte Serhan’ın oyunlarında da onun fikri olan yaratıcı sahne çözümleri, ilginç ışıklar ve daha nice dekorlar oyunu ilginç hale getiriyor, eğer senaryo da yeterince kaliteliyse oyun bir şahesere dönüşüyordu. Fakat Serhan oyunculuk okulunda hep yeni yetişen oyuncularla çalıştığı için oyunlarını iyi bir tiyatroda seçici bir izleyici kitlesine sergileme fırsatı henüz bulamamıştı. Bir gün kendi kurduğu ekiple ülkenin dört bir yanına turneler düzenlemek hayaliydi. O günlere yönelik çok başka hayalleri de vardı. Henüz daha birkaç tiyatroda kullanılmaya başlanan ekranlar ona farklı senaryolar yazma imkânı verecekti. Bu ekranlar sahnenin üstüne yerleştiriliyor, tiyatroda sergilenmesi imkânsız veya zor olan sahneler, imkânsız dekorlarla süslü bir ortamda kamerayla çekiliyor ve oyun sırasında bütün salon karanlığa gömülmüşken sinemadaki gibi seyircilere birkaç dakika gösteriliyordu. Sonra oyuncular yeniden sahneye çıkıyor, yeri geldikçe bu filmden birkaç görüntü daha veriliyor, oyunu mükemmel bir şekilde tamamlıyordu. “Olmaz böyle şey.” Vakit ne kadarda çabuk geçmişti. Saat dört. Kısmet’le buluşma vakti geldi sayılır. Aşk meşkten başka onunla konuşmaktan zevk duyduğundan ismi aklına geldiği an konuşacaklarını tasarlamaya başlardı. Kısmet’e anlattıkları sınırları belli olmayan dağınık konulardı. Fakat hep, mavi saçlı o çocuktan bahsediyordu. Masalları, hikâyeleri mavi saçlı çocukla ilgili, olaylar, durumlar mavi saçlı çocuğa ait, insanlarla sohbetleri mavi saçlı çocuğun sohbetleri, kızlar için kullandığı sözler yine mavi saçlı çocuğun tatlı sözleriydi. Bu insanlar mavi saçlı çocuğu hiç duymamıştı. Yazdığı oyunlar, bu çocuğu hiç görmediğini söyleyen insanlar tarafından coşkuyla izleniyordu. Daha da izlenecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ülke - Atahan Başaran - Birinci Bölüm
Fanfic"Bu kitabı yazmaya başladığımda lise ikinci sınıfı yeni bitirmiştim. Okuldan nefret ediyordum. Yaz bittiğinde okula dönmek yerine başka bir dünyaya gitmeyi tercih ederdim. Başka bir dünyadaki başka bir ülkeye... Bu kitapta o dünyayı yazmadım ama o d...