Güneşin kızıllığını yayarak doğduğu saatlerde, kırmızı ve siyah renklerin yoğunlukta olduğu büyük odada telefon zil sesi yankılanıyordu. Odanın ortasında kocaman yatağın içindeki beden derin uykudaydı. Güneşin yeni yeni saçtığı ışık süzmeleri yatakta yatan bedenin kusursuz yüzüne vuruyordu; Kollarının arasına aldığı yastığı sıkıca kavramış, gözüne her zaman taktığı göz bandı burnunun üstüne inmiş, dudakları derin uykusundan dolayı şişmiş Taehyung'un.
Rahatsız edici telefon zil sesi odanın içinde tekrar çalmaya başladı. Taehyung kulaklarını dolduran sesle rahatsızca yerinde kıpırdandı ve bacaklarının arasındaki yorganı sinirle tekmeledi. Uyanmak istemiyordu, o kadar tatlı bir uykudaydı ki kalkmak zorunda olduğu için ağlamak istiyordu. Kollarındaki yastığı dudaklarını büzerek daha fazla sıktı, kulak zarını delip geçmek ister gibi çalan telefonuna bakmak için yanındaki komidine huysuzca elini uzattı. Eline gelen telefonuyla, tek eliyle yüzündeki göz bandını alnının üstüne çıkardı ve gözlerini açmaya çalışarak tek gözüyle suratına yaklaştırdığı telefona baktı.
Sabahın köründe arayan kişi Namjoon'du. Kaşlarını çattı, sabahın köründe derdi neydi bunun? Büyük bir nefes verişle birlikte telefonu açtı ve kulağına götürdü ama gelen rahatsız edici ses yüzünden anında geri kaçırmak zorunda kaldı.
"İyi ki doğdun V! İyi ki varsın bebeğim!"
Namjoon Hyung avazı çıktığı kadar bağırıyordu ve yanında da büyük ihtimalle takıldığı bir kaç kişi vardı. Hepsi birden bağırınca iğrenç bir ses ortaya çıkıyordu ve sabahın köründe bu sesle uyanmak kadar kötü bir şey yoktu. Üstelik bugün bir de onun doğum günüydü değil mi! Ne harika bir gün!
Taehyung elindeki telefonu sinirle sıkarak kulağına yaklaştırdı.
"Sabahın köründe uyandırmaya utanmıyor musun insanı! Telefonu suratına kapatmadan önce lütfen arama sebebinin sadece bu olmadığını söyle Hyung!"
"İnsan önce bir teşekkür eder bebeğim. Darılıyorum ama. Neyse şey diyecektim, bu gece yine yarış var, eğer katılmak istersen yerin hazır. Gelmeni sabırsızlıkla bekliyoruz."
Taehyung kaşlarını çattı. Cidden bunun için onu sabahın köründe uyandırmak zorunda mıydı? Derin bir nefes aldı ve yükselen sesine engel olamadı.
"Bunun için sabahın köründe aramak zorunda mıydın Hyung? Şu şekilsiz kelimelerini de üstümde kullanmayı bırak artık. Ayrıca bu gece geliyorum, asla kaçırmam. Hoşçakal! "
Sabahları uykusunun bölünmesinden nefret ederdi Taehyung. Bu yüzden karşısındaki kim olursa olsun lafını asla sakınmaya çalışmazdı. Zaten genel olarak sinirli bir insan olduğu için böyle olaylar onu daha sinirli bir insan yapıyordu. Telefondaki aramayı sonlandırdığı zaman bildirim çubuğundaki bildirimleri fark etti.
Gözüne çarpan ilk şey twitterdan gelen bildirimler oldu. Yavaşça uygulamaya girdi ve dünya gündeminde ilk iki sırayı süsleyen ismine baktı suratındaki tebessümle. İşte bu ufak şeyle bile siniri uçup gitmişti. Daha dün yaşadıklarını dünde bırakırken yüzünde güzel bir tebessümle bildirimlerine baktı.
Bildirimlerini uzun parmaklarını oynatarak hemen temizledi ve nedensiz bir enerjiyle ayaklarını yataktan indirdi, yerde duran terliklerini giydi. Elleriyle yataktan destek alarak doğruldu, kollarını yukarı doğru gerdirerek sesli bir şekilde esnedi. Yavaş adımlarla duvarını boydan boya kaplayan camın önüne gitti.
Dışarıda kar yağıyordu. Taehyung'un en huzurlu olduğu an şu an olabilirdi.
Kar yağışını izlemekten hep zevk alırdı, almaya devam ediyordu. Gökyüzünün maviliğinde o küçük küçük, yumuşak kristaller gözlerine o kadar mükemmel gözüküyordu ki onları hayranlıkla izlemesine engel olamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Racer || Vmin
Fanfiction"Sirenleri hissedebiliyorum, kırmızı ışıklar yanıyor, dönüyor. Şimdi geri dönemem. Yani sıkı dur. Işıklar bizi nereye götürüyor bilmiyorum. Ruhunu göster, bilmeliyim. Emin olduğum içindeki o güzelliği. Araba hızlı gidiyor, parmaklar camda. Gel, di...