“Demi… ben dün Jade’i öptüm.”
Söylediğim söz karşısında resmen afallamıştı. Birkaç dakika boyunca dediğim şeyi sindirmeye çalışır gibi sessiz kaldıktan sonra kekeleyerek konuştu. “N-Ne?”
Diyecek bir şeyim olmadığı için başımı eğdim. Şu an kendimden hem utanıyor hem de nefret ediyordum. Ayrıca böyle bir şey yaptığıma inanamıyordum.
“Yani onu öptükten sonra gelip beni… öptün.” Sözlerini sindirmeye çalışır gibi yavaş yavaş ve duraksayarak söylüyordu. Başımı kaldırıp gözlerinin içine bakmaya cesaret edebildiğimde kalbimde büyük bir acı hissettim. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Derin bir nefes alıp ona doğru bir adım attım. “Neden yap-”
Elini havaya kaldırıp ona yaklaşmamı engellediğinde şaşkınlıkla sustum. “Yaptığımız zaten yanlıştı.” Dedi. Konuşurken yüzüme bakmıyordu. “Birine ihtiyacın vardı ve eskiden yakın olduğumuz için beni seçtin. Seni anlıyorum. Sadece kafan karışık.”
“Sence bu ihtiyaç tek taraflı mı?” diye atıldım. “Az önce sende bana karşılık veriyordun.”
“Niall, benim sevgilim var ve sende… Jade ile bir şeyler yaşamışsın.” Derken sonunda yüzüme bakmayı hatırlayabilmişti. “Az önceki düşünmeden yaptığımız bir hataydı. Unutalım gitsin. Dediğim gibi eskiden yakındık ama şimdi… s-sen benim arkadaşımsın.”
Olduğum yerde donakaldım. Gerçekten böyle mi düşünüyordu? Hayır, böyle düşünüyor olamazdı. Yalan söylüyordu. Yalan söylediğine adım gibi emindim.
“Dediğine sen bile inanmıyorsun.” Dedim yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirerek.
“Hayır Niall. Sen başından beri beni yanlış anlamışsın.” Dedi gözlerimin içine bakarak. Sesinin kararlı çıkmasına özen gösteriyordu ama sesi titriyordu. Ne derse desin ona inanmayacaktım. Bunu o da biliyordu. Şu an tek yaptığı kendini kandırmaktı. “Bak geçmişte ne yaşandıysa oldu ve bitti. Üç yıl sonra tekrar karşıma çıkıp kaldığımız yerden devam etmemi bekleyemezsin. Biz arkadaşız tamam mı? Bunu kabullen ya da-”
“Beni grubundan mı atacaksın?” diye sorarak sözünü kestim.
Yüzünde ağlamaklı bir ifade vardı. “Her şeyi zorlaştırıyorsun.” Derken sesi fazlasıyla çaresiz çıkmıştı. “Sadece unutalım olur mu?” dedikten sonra bir şey dememe izin vermeden kulisin kapısını açtı ve dışarı çıktı.
Uzun bir süre olduğum yerde hareketsizce durduktan sonra bende kulisten çıkıp arenanın içine ilerlemeye başladım. Bir yandan da cebimdeki sigara paketini çıkarıyordum. İçinden bir dal çıkarıp dudaklarımın arasına yerleştirdikten sonra ucunu yaktım ve derin bir nefes çektim. Herkesten uzak bir yere oturup düşünmeye başladım. Aklımdaki her sorunun cevabı ne kadar aptal olduğuma çıkıyordu. Gerçekten de beni en başından beri arkadaşı olarak görüyor olabilir miydi? Beni bir dostu olarak görüp yanlış anlamayacağımı düşünerek yakın davranmış olamaz mıydı? Haklıydı, üç yıl sonra tekrar karşısına çıkıp her şeyin aynı olmasını bekleyemezdim. Ama tabi ki bekledim. Bana yakın davranmasını da yanlış anladım. Neden mi? Çünkü ben salağın tekiyim. Aptalım, düşüncesizim, sorunluyum… İyileşemeyecek bir hastayım ben. Evet, evet beni en iyi anlatacak kelime bu; iyileşemeyecek bir hasta.
Kendimi iyice berbat hissetmeme neden olan düşüncelerimle boğuşurken bir yanda biten sigaramın ardından yenisine başlıyordum. Bir sigara, iki sigara, üç, dört, beş… derken paketi tekrar elime alıp kapağını açtığımda tüm dalların bitmiş olduğunu gördüm. Lanet olsun!
Kendimi durduramayacağımı bildiğim için Steve’den sigara almak amacıyla oturduğum yerden kalkıp sahne kenarında oturan grubun yanına doğru ilerlemeye başladım. Demi’ye bakmamaya çalışıyordum çünkü utanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Two Pieces (Half A Heart 2-Demi Lovato&Niall Horan/Diall)
FanfictionBu mutlu bir aşkın hikayesi değil. Mutlu sonlar ancak masallarda olur. Bu yarım kalmış bir aşkın yasını tutan bir adamın hikayesi. Bir zamanlar o da seviyordu diyerek imkansıza meydan okumaya çalışan aptal bir adamın hikayesi. Unutması gereken anıla...