5. Bölüm

37 1 1
                                    

Thorion o kadar acı dolu ve öfkeliydi ki, boş koridorda ne yapacağını bilemeden dolanıp duruyordu. Aşağıya inip öldürülen adamı parçalara ayırmak geçiyordu içinden ancak henüz o kalabalığın içine tekrar girmeyi göze alamıyordu. Koridorun sonundaki odaya hızlıca girdi ve kapıyı kapatarak yere çöktü. Burası onun çalışma odasıydı. Gürültüden uzakta kalmak istediğinde, aklını veremediği konularda düşünmesi gerektiğinde ve bazen sadece pencereye düşen güzel manzaraya bakarak dinlenmek istediğinde gelirdi buraya. Çok sık olmasa da uğrak yeriydi aslında. Güzel bir çalışma masası, rahat bir koltuk ve bir kütüphaneyi alacak kadar büyüktü odası. Eşi dışında kimsenin bilmediği şiirleri vardı kitaplığında. Sadece ona okurdu. Ve şimdi o ölüyordu.
     Ani bir hareketle yerinden fırladı kral. Bağırmaya ve eline geçeni fırlatmaya, kırmaya başladı. Olanca gücüyle ağır masayı bir ucundan tutarak karşı duvara fırlattı. Darbenin etkisiyle paramparça olan masanın ardından sandalye de aynı güçten nasibini aldı. Kitaplıktaki kitaplar, parşömenler elinde parçalara ayrıldı. Duvarları yumruklayıp pencereleri kırması bile içini boşaltmıyordu. Onca gücüyle bağırıyordu sadece artık. Yere çöktü ve teslim etti kendini gözyaşlarına. Tüm hayatı boyunca tek bir kez sevmişti ama şimdi elinden kayıp gidiyordu.
     Gözünün önüne onu ilk gördüğü zaman geldi birden bire. Dena Klank Krallığı'ndan zengin bir ailenin kızıydı ve o güzelliğine rağmen hala bekardı. Kayıp Savaş kutlamalarına katılmış olan binlerce insan arasından onu fark etmemek imkansızdı. Genç ve güzel Dena o kutlamada gözde olmuştu. Hatta Thorion'un birçok rakibi de çıkmıştı fakat tahta yeni oturan Kral Thorion karşısında çok da önemli sayılmazlardı. Bir kral karşısında kim sıradan insanları tercih ederdi ki. Thorion böyle düşünmüştü fakat güzeller güzeli Dena, mağrur ve gururlu duruşunu kralın yüzüne bir darbe gibi indirmiş ve onu gerisinde bırakmıştı.
Dena, Thorion'u krallığı dışında başka hiçbir vasıfa sahip olmayan bir erkek olarak adletmiş ve onu mağlup etmişti. Genç kral şoka girmişti ama aynı zamanda aşık da olmuştu. Onu elde etmek kolay olmasa da sonunda başarmıştı elbetteki. Dena onun hayata bakan farklı bir penceresi olmuştu.
Kral kendini toparlamayı başardığında sessiz ve yavaşça odadan çıktı. Yenilmiş ve bitap düşmüş gibi hissediyordu kendini. Bir anda her şeyi elinden alınan mağlup bir kral gibi çökmüştü ama yapabileceği bir şey de yoktu. Tekrar yatak odasının kapısına yaklaştı ancak açmadı. Henüz cesareti yoktu onun öldüğünü görmeye. Üstelik çocuğu hakkında da bir haber gelmemişti. Aşağıya inmeye karar vererek merdivenlere yöneldi. Koridorlarda nöbet tutan askerlerin hiçbiri yoktu. Büyük salondaki gürültü de kesilmişti. Tahtın arkasında bulunan kapıdan içeriye girerek etrafına bakındığında salonda sadece 4 kralın olduğunu gördü. Kapıda ve bahçede dizilen onlarca asker gelebilecek tehditler için hazırda bekliyordu. Krallar Thorion'u görür görmez yanına gidip ufak da olsa teselli ederek eşinin kurtulması için temennide bulundular. Yapılması gereken tüm yönlendirmeleri yapmışlardı. İhtiyarın cesedi ortadan kaldırılmıştı ancak ölü bedeninden akan kanlar hala orada duruyordu.
     Klank Kralı Rodan, " Askerleri ihtiyarın kim olduğunun bulunması için görevlendirip gönderdim bile. Sur ve kale kapısının nöbetçileriyle bizzat konuştuk lakin hiçbiri ihtiyarın içeriye girdiğini görmemiş. Anlayamadığımız bir biçimde bir anda salonun ortasında beliren adamın nasıl ve nereden geldiğini kimse bilmiyor." diyerek edindiği bilgileri Thorion ile paylaştı.
     Phargos Kralı Vonga, "İçeriden bir casus ile anlaşmış ve bir yerlerde gizlenmiş bir geçitten buraya ulaşmış olabilir mi?"
     Thorion bu ihtimali bir an düşündü ancak bunun olasılığının gerçek olmamasını diledi. İçeriden birinin bu işe karıştığını öğrenmesi onlar için çok acı verici olurdu. Bir hainin varlığını zihninden tekrar geçirdi lakin şüphesi yersizdi. Kafasını olumsuz manada sallayarak, "İhtimali bile yok. Çevremdeki insanlara en az kendim kadar güvenirim. Bu durumun başka bir izahı olmalı ancak şu an düşünebilecek kadar kafan yerinde değil" dedi.
Vonga elini kirli sakallarında gezdirdi ve "Biz daha derin bir soruşturma yapsak sanırım daha iyi olacak. Birkaç gün daha buradayız nasılsa" diyerek Thorion' a güven vermeye çalıştı.
Kapıya doğru yürüdükçe dışarıdan sesler de artmaya başladı. Meraklı kalabalık kalenin bahçesinde neler olduğunu öğrenmek için bekliyordu. Hiçkimseye ve hiçbir şeye tahammül gösteremeyen Thorion, bu gürültüye daha fazla dayanamadı ve diğer kralları geride bırakarak geldiği kapıya yöneldi. Henüz birkaç adım atmışken büyük kapıya koşar adımlarla gelen komutan Adhor krala seslendi.
- Kralım! Hemen gelmeniz gerekiyor. Eşiniz ve...
Sözünü tamamlamaya cesaret edemeyen komutan başını yere eğdi.
Beklediği ama istemediği sonla yüzleşecek olmanın yükü omuzlarına düştü Thorion'un. Tüm ülke sırtına binmiş gibi kaburgalarına vuran baskıdan nefesi kesilmişti. Adım atamıyor, bakışlarını uğursuz haberi getiren askerin üzerinden çekemiyordu. Sebebi oymuş gibi acımasızca bakarak gözleriyle öldürüyordu onu.
Omzuna değen bir elle şokun etkisinden çıktı. Omzunu sıkarak ona güç vermeye çalışan, kederini gözleriyle paylaşan Gredor, "Hadi git ve son görevini yap" dedi.
İsterikli derin bir nefes veren Thorion, yavaşa kapıya doğru ilerledi. Her adım daha büyük acı veriyordu ona, her ilerleyiş daha bir yakıcıydı. Kara haberin çıktığı odaya yaklaştığında artık ızdıraba dönmüştü her nefes. Kapı kapalıydı. Ellerini kapıya dayadı ancak açacak cesareti henüz bulamıyordu kendinde. Onu nefessiz görmeye katlanabilecek gücü yoktu. Üstelik daha doğmadan ölen çocuğunun acısı da yüreğini kat be kat dağlıyordu içini. Komutan hala başında beklerken hala bulamadığı cesaret utandırıyordu onu.
Komutan Adhor onun en yakınındaki askerdi. Dışarıda ve içeride en güvendiği, sırtını şüphe duymadan yaslayabileceği, askerden çok arkadaş diyebildiği adamdı.
Komutan Adhor, "Kapıyı açın, lütfen" dedi. Ona yaklaşarak elini omzuna koydu. Sesi sakin ve güven veren tınıdaydı.
Öne eğik kafasını hafifçe çevirerek ona baktı kral. Gözlerindeki yaşı gizleme gereği duymadan baktı ona ve tam kapıyı açacakken içeriden ağlama sesini duydu.
Aniden bir heykel misali taşa dönen ve duyduğundan emin olamayan Thorion, sesi tekrar işittiğinde hızlıca kapıyı açtı ve odaya daldı. Gözleri ilk Dena'yı bıraktığı yatağa odaklandı. Dena bembeyaz ve nefessiz yatıyordu. Hala güzeldi ama artık ruhu kaybolmuştu. Hekim yatağın başında bekliyordu, hemen ayak ucunda kanlı çarşaflar seriliydi. Dena'nın üzerindeki çarşaflar tertemizdi, uyuyor gibi masumca yatıyordu. Odanın diğer köşesinde ise iki yardımcı kadın dikiliyordu ve kucaklarında da iki bebek taşıyorlardı. İki kadın, iki bebek...
Ne yapacağını, ne diyeceğini bilemeden öylece dikildi sadece. Karısına ölümüne duyduğu ızdırap da yüreğindeydi, çocuklarının hayata tutunmuş olmalarının sevinci de. Odanın ortasında her şeye uzak sadece baktı onlara. Ardından kapıyı kapatan komutan Adhor, onun görüş açısına girerek yavaşça "Çocuklarınız kralım. İkiz bebekleriniz oldu. Kraliçe Dena'yı maalesef ki kurtaramadık lakin Tanrı size çocuklarınızı bağışladı" dedi.

ARKAD EFSANESİ - Lur Kehaneti-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin