Hilal, matbaadan gelip kendini odaya attığında kesik kesik nefes almasının tek nedeni tüm yolu aceleci adımlarla arşınlaması değildi. Nefesini kesen, hala dudaklarında hissettiği baskı olmuştu.
Lambayı yakıp ardından yazıyı basmak için gerekli hazırlıklara başlarken onu karşısında görmek şaşırtmıştı genç kadını. Engellemeye çalışsa da serçe yüreği hopluyordu yüzüne her baktığında. Genç kız kalbi ile gözlerindeki şefkati, ilgiyi içmek istiyordu ama yapamazdı. O düşmandı, Hasan abisinin katili, işgalci Yunan teğmeni. Onu ipten alan, zindandan kurtulduktan sonraki ilk karşılaşmalarında ona bakarken gözlerinin içi parlayan adam.
"Sizi anlıyorum Hilal. İçinizde kopan fırtınayı, isyanınızı. Vatanınız için kendinizi nasıl feda edebileceğinizi gördüm. Size hayran olmamak elde değil, bana kiminle savaştığımızı hatırlattınız. Düşmanına saygı duymayan onu yenemez"
Düşman sözcüğüyle nasıl da sıyrılmıştı o bakışlardaki hülyadan. Adamın acı gülüşünü görmüş, yutkunmuş, savunmaya geçmişti o an.
"Neticede düşman düşmandır"
Düşmandı işte. Onu ipten alıp bağrına basan, kurtuldu diye sevinen, başına bir iş gelmesin diye uğraşan, rengi hala normale dönmemiş olan bileklerini usulca okşayıp onu içine çekerek öpen...
Kafasını iki yana salladı Hilal. Sanki tüm bu düşünceler kafasının üzerinde bir ağırlıktı da böyle yapınca kurtulacaktı onlardan. Ablasının ağır uykusuna şükretti. Dizleri titriyordu hala. Yavaş hareket ediyordu, zaten hızlı hareket edecek takati bulamıyordu. Feracesinin cebindeki kağıda gitti eli. Genç adamın sözleri yankılandı zihninde.
"Halit İkbal... Ne işi var bunun sende?"
"Zulme davet çıkaran sizsiniz"
"Yapma Hilal. Ben bir daha kurtaramam seni o ipten, anlamıyor musun?"
Kaşları çatıldı. Kağıdı hışımla yazı masasının üzerindeki kitabın arasına bıraktı. Feracesini çıkarıp geceliğini giymeye hazırlanırken genç adamın kısık sesinden duyduğu sözleri kovmaya çalışıyordu ama başaramadı.
"Ben ne yazık ki bu savaşta mağlubum Hilal"
Leon, içine çektiği nefesi bir ömür boyunca unutmayacaktı. Hayata yeniden başlamış, çöl ortasında günlerce susuz kalıp umudunu kestiği bir anda tatlı suya kavuşmuş gibi hissetmişti dudaklarını genç kadınınkilerle buluşturduğunda. Gördüğü ilk ve en güzel yenilgiydi Hilal.
"Boşuna aramayın Teğmen. Halit İkbal burada, tam... Karşınızda duruyor"
Ne söylediğini, kime söylediğini farketmiş miydi bu itirafı yaparken? Gözlerindeki şaşkınlığı, hayranlığı, endişeyi görmüş müydü Hilal? Genç kadının bakışlarındaki cesarete, meydan okumaya ne demeliydi peki? Bir çift mavi göz hayatını bu kadar değiştirir miydi insanın?
Küçücük bileklerini sardığı ellerini açıp kapattı Leon. O dokunuşun anısını daha sıkı kavrayıp saklamak ister gibi. Dans ettikleri gece evlerinin önünde muhafızlık yaparken sakladığı gibi saklayacaktı o temasın sıcaklığını. Bileklerini çekişini, yüzüne şaşkınlıkla bakışını unutması mümkün değildi. Attığı tokadı da... Eli ağırdı Hilal'in. Leon'un eli yanağına gitti. Bir başka temasın izi vardı şimdi yanağında, onu saklamak istemedi.
Tüm o anları tekrar yaşarken gülümsedi genç adam. Dizlerine dayadığı dirseklerini kaldırdı, ellerini saçlarının arasından geçirdi. Hilal karşılık vermişti öpücüğüne. Kısacık bir andı, kısacık bir karşılık ama hissetmişti Leon. Bir an için dahi olsa birlikte kabul etmişlerdi mağlubiyeti. Sonra yine Amazon kadını olmuştu Hilal ama yeterliydi. O kısacık anda hissettiklerine ve Hilal'in bakışlarından diline ulaşmayan bir sürü söze tutundu. O mavi gözler sarılır gibiydi bakarken, fakat tadını aldığı dudaklardan çıkan kelamlar hep itmeye, yaralamaya çalışıyordu genç adamı.
"Hiç tereddüt etmeden vururdum seni Teğmen"
"Seninle dans etmeye mecbur kalmaktansa ölmeyi yeğlerdim"
Anlıyordu Leon. Hilal'i anlıyordu ve buna tutunacaktı. Yolunu bulmasını sağlayan gözleri hayal etmekle yetinmeyecek, onunla aynı kıyıya varmak için ne gerekiyorsa yapacaktı. Nasıl yapacağını bilmiyordu lakin... Her zaman umut vardı ve umut, bir çift mavi gözdü artık Leon için.
Halit İkbal hususunda da bir şey yapması gerektiği gerçeği ile yüzleşince gülümsemesi soldu genç adamın. En ufak bir zarar görmemesi için uğraşacaktı. Başka türlüsünü düşünmek göğsünde bir sızıya sebep oldu. Ona birşey olmasına izin veremezdi. Koruyacaktı onu, o istese de istemese de...
Aynı anda farklı yerlerde kafasını yastığa koyan iki genç gözlerini kapattığında zihinlerinde belirenler de aynı sahnelerdi şimdi. Leon hala sızlayan yanağını sıvazlarken, Hilal parmak uçlarını belli belirsiz dudaklarına götürdü. Utanıp çekti sonra.
Yeni başlayacak gün, her ikisi içinde pek çok şeye gebeydi. Savaşın ortasında birbirini bulmaya çalışan, biri inkar eden diğeri kabullenmiş bu iki kalp bir diğerinin sahibinin adıyla sızlarken uykuya dalmaları epey vakit aldı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçük Hanım ve Teğmen
Fanfictionİçimde kalanlar, göremediğim ama görmeyi çok istediğim sahneler.