Doğru kararlar tecrübelerden gelir ama tecrübeler kötü kararlardan oluşur.
Aslında her şeyin özetiydi bu. Bir paradoks. Neyse ki bu sefer aynı hatayı yapmak gibi bir niyetim yoktu.
"Hayır Baekhyun. Daha fazla büyü yok." Dişlerimin arasından ellinci kez söylediğimde kendini ahşap sandalyeye bıraktı.
"Şunun haline bak. İzin ver yapayım işte." Israrla tekrarladığında gözlerim tekrar Jongin'i buldu.
Bağlı olduğu yatakta öylece yatıyor ve sessizce ağlıyordu. Ağzını açtığımız halde tek bir kelime etmemişti ve herhangi bir kaçma girişiminde de bulunmamıştı.
"Hafızasını silmekten bahsediyorsun. Bu öylece yapabileceğin bir şey değil Baekhyun. Bizim Kahin bozuntusu bile yapamaz böyle bir büyüyü. Ayrıca buna hakkımız da yok. Zaten bu halde olmasına neden olan şey de büyü. Ona daha fazla zarar vermek istemiyorum."
Gözünden düşen ilk damla beni cayır cayır yakmaya yetmişti. Vicdan azabından ölmek üzereydim ve tecrübelerime göre bir büyüyü ve olası herhangi bir kötü sonucu daha kaldıracak takatim yoktu.
"Tamam. Dediğin gibi olsun. Chanyeol beni aramaya başlamıştır çoktan. Çünkü bilirsin hizmetçiliğini yapıyorum. Bu yüzden şüphelenmeden gitsem iyi olur. Eğer Jongin'i öğrenirse hepimizi asar. Bu yüzden bugün gözüne gözükmeyi unutma ki kendisi odana gelmesin." Baekhyun sonunda pes ettiğinde kafamı sallayıp onu onayladım. Hızlıca odadan çıktığında yatağa, Jongin'in yanına oturdum.
İçimden gelen dürtüyle saçlarını okşadığımda ağlamayı kesip derin bir nefes aldı. Şaşırıp duraksadığımda daha çok ağlamaya başlamıştı. Tekrar saçlarını okşamayı denedim ama ağlaması giderek şiddetleniyordu ve ben panik olmaya başlamıştım.
"Tamam, hey! Ağlama artık. Bana bak. Neyin var? Ya cevap versene, ne diye ağlıyorsun uyandığından beri? Görende sana bir şey yaptım sanar. Prens Sehun'um ben. Hemen kes ağlamayı yoksa seni saray meydanına çeşme diye dikerim." Hızlı hızlı konuştuğumda söylediklerimin mantıksızlığıyla göz devirdim. Cidden ama! Ben ağlarken biri bana böyle bir şey söylese üzerine ejderha salardım.
İnanılmaz bir şekilde ağlaması durduğunda üst üste burnunu çekip yutkunmasını izledim. Hadi ama bu muydu bana dünyada velet diyen adam?
"Keçilerim..." Zorla konuştuğunda aniden heyecanlanmıştım. Biraz daha yaklaşıp söylediklerini anlamaya çalıştım.
"Daha yüksek sesle konuş, anlamıyorum seni? Keçi mi dedin?" Yavaşça başını salladığında gözyaşlarının ıslattığı yüzünü gömleğimin koluyla silmiştim.
"Şu an bir yatağa bağlısın ve düşündüğün şey keçilerin mi? Evin dağdaydı eminim bir şekilde hayatta kalır onlar. Hem senden başka bakacak kimse yok mu?" Sakinleştirmek için sorduğum sorulara kaşlarını çatmasıyla hemen bir son verdim. Bunu çok sık yapıyordu.
"Ne saçmalıyorsun? Keçileri kaçırdım diyorum! Aptal mısın sen?!"
Ani çıkışı yüzünden biraz daha gerileyip bana bağırmasını kendime yedirmeye çalışırken en azından artık ağlamıyor oluşu biraz da olsa beni rahatlatmıştı.
"Bir daha sesini yükseltip bana hakaret etmeye kalkarsan olacaklardan ben sorumlu olmam. Ağzını da bağlamak istemiyorum bu yüzden beni zorlama." Sert olmasını umduğum bir sesle konuştuğumda tekrar iç çekmişti.
"Söylemişlerdi. Böyle kitaplar yazmaya devam edersem bir gün keçileri kaçıracağımı söylemişlerdi. Keşke onları dinleseydim, bu ne ya?!" Ellerini oynatmaya çalışıp sinirle konuştuğunda gözleri tekrar dolmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Valinor ~ Sekai
FanficPrens Sehun başına gelecekleri bilseydi o büyüyü yapmak yerine dudaklarını birbirine dikerdi. Kim Jongin ise başına gelecekleri bilseydi de o odaya girmekten vazgeçmezdi. Gezegenler arası bir yolculuk ve büyülü bir efsane. Karar zamanı Kim Jongin...